Menü

Zeki Ökten ya da İnsan Sıcaklığının Rengi...


24 Aralık 2009 - Zeynep Oral -

Sevgili Zeki Ökten, eğer birkaç gün önce orada, o cami avlusunda olsaydın, adım gibi biliyorum, saklanacak yer arardın... Sen aramızdan gittikten sonra arkandan yazılanları okusaydın, söylenenleri duysaydın, fena halde utanır, sıkılır, “Yok canım, abartıyorsunuz” der, saklanacak, gizlenecek yer arar, hepimizden köşe bucak kaçardın!

Daha seni tanıdığım ilk günlerde, bunca alçakgönüllü, bunca utangaç olduğunu bilmezden önce, akıl sır erdiremezdim röportaj vermek istemeyişine, kendinden söz etmeyişine...

İlgi alanım nedeniyle, yanılmıyorsam önce sevgili karını, Güler Ökten’i tanıdım muhteşem bir tiyatro oyuncusu olarak… Onu izledikçe, onu tanıdıkça, seni de daha iyi tanımaya ve anlamaya başladım… Bana mı öyle geliyordu acaba, ama sanki birbirinizin aynası gibiydiniz...

Günümüzde örnekleri giderek azalan türde insanlardınız. Sevgiyi ve saygıyı birbirinden ayırmayanlardan… Yaptığı işe duyduğu saygıyı ve sevgiyi sonsuz içselleştirip, bunu çevresine yayan... Kendini değil, yaptığı işi önemseyen...

Sevgili Zeki Ökten, günlerdir seni konuşuyoruz, seni düşünüyoruz, seni anıyoruz, seni anlatıyoruz, seni yaşıyoruz...

Gerçekleştirdiğin birbirinden başarılı o filmlerle Türk sinema tarihine sen zaten çoktan geçmiştin. Filmlerini yeniden yeniden ele alıyoruz, onları tekrarlıyoruz, anıları birbirine ekliyoruz, anılara her gün yenileri ekleniyor... Başka ustalardan biriktirdiklerini, genç kuşağa aktarışını söylüyoruz… Ve bunların hepsi bir bütünü oluşturuyor. O bütünün rengi, insan sevgisinin, insan sıcaklığının rengi...

İnsan sevgisinin, insan sıcaklığının rengi nasıldır diye soracak olursa birileri... Hiç düşünmeden şu yanıtı verebilirim:

İnsan sevgisinin, insan sıcaklığının rengi, Zeki Ökten’in bakışlarının rengi gibidir, derim...

Karşısındakini dinlemeyi bilen, dinlediği insana huzur veren... Baktığını gören, gördüğünü tartan ve değerlendiren… Laf olsun diye değil, paylaşmak için konuşan… İlgisini hiç ama hiç esirgemeyen… Öfkesini, karşı duruşunu bağırarak değil, soru sorarak ortaya koyan... Hoyratlıkla hiç ilgisi olmayan... Çelebi tavrını gülümsemesiyle tamamlayan... İşte Zeki Ökten gibi bir renk...

Ben o rengi, imzanı attığın o birbirinden değerli filmlerinin, sinemanın dışında da yaşama şansını elde edenlerdenim. 70’li yıllarda Papirüs’teki , “Yeşilçam”a göz kırpmak için “Kızıl Çam” diye adlandırılan “Yuvarlak Masa”mızda… Sonra da Çiçek Bar’daki köşedeki yuvarlak masada...

Ne çok, ne çok azaldık o masalardan… Papirüs döneminden Yavuzer, Yaman, Onat… Aziz Nesin uğrardı sık sık. Erkan Yücel, İstanbul’a geldiğinde… Sonra Çiçek’e taşındık: Atıf Yılmaz, Kemal Sunal, Nevzat Şenol... Ne çok dağıldık, savrulduk... Sıra kimde?

Sevgili Zeki Ökten, Emek Sineması’ndaki törene gelemedim, çünkü aynı saatte Ali Taygun için bir şeyler söylemeye çalışıyordum Fatih Tiyatrosu’nun sahnesinde.

Emek Sineması’ndan seni uğurlayanlarla, Fatih Tiyatrosu’ndan Ali’yi uğurlayanlar, bedenen bulunamadığımız mekâna yüreğimizle uzandıktan sonra, hepimiz aynı bahçede, aynı avluda buluştuk.

Sizleri alkışlarla uğurladık. Geriye, eserleriniz, dostluklar, birbirinden değerli anılar kaldı... Bir de yok olan idealler... Bir de Meral Taygun’un kulaklarımdan gitmeyen, her daim savunduğum ve gerçekleştirmeye çalıştığım şu tümcesi:

Dostlar, sanatçı arkadaşlar. Birbirimizi yükseltmeye çalışalım, aşağıya çekmeye değil... Yaşarken birbirimizi yüceltelim, ölümden sonra değil...


Cumhuriyet- 24 Aralık 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.