Menü

Yok Edilen Kültür Mirası…


18 Haziran 2005 - Zeynep Oral -

Kabil’in orta yerinde, kentin en büyük cami , Bayram Cami’ni geçtiniz mi, hemen karşısında Stadyum, onun da yanında bomboş toprak bir alan var. Bu alan, Taliban döneminde , kadınlara recm cezasının uygulandığı, taşlanarak öldürüldükleri yer… Onu da geçtiniz mi, kentin surları ve sırtını yamaçlara dayamış tek katlı evler… Sonra , sol yamaca saparsanız Ağa Han Vakfının onardığı Babür Bahçeleri… Sağ yamaca yönelirseniz, bir tepeyi tutmuş, taa uzaktan görünen, bombalanmış, çatısı ve kimi bölümleri havaya uçurulmuş, yıkık dönük Eski Saray… Onun çok yakınında tepenin eteklerinde de Kabil Müzesi… Müze’ye pek öyle yalnız gidebilme durumu yok, neyse ki Hikmet Çetin’le birlikte gidiyorum.

Yol boyunca, onlara biçilen rolü, büyük güçlerin satranç tahtası olmayı kabullenen Afganları düşünüyorum… Dış güçlerle, iç güçlerle, birbirleriyle savaşlarda ne çok insan yitirdiler. Öldürülen, yitirilen, yok edilen yalnızca yaşamlar , yalnızca geçmiş değildi. Yok edilen dünyanın ortak kültür mirasıydı, yok edilen aynı zamanda gelecekti…

Direnemeyen Buda’lar

Dünya en çok Bamyan (ya da Bamiyan)’daki Buda heykellerini duydu. Taliban yönetimi 2001’de Afganistan’a egemen olduğunda liderleri Molla Ömer, İslam’a aykırı gerekçesiyle yalnız buradaki değil, Afganistan’daki tüm heykelleri yıkma kararı aldı. 5. ve 6. Yüzyıldan beri ordaydı Bamyan’daki heykeller. Bir 35, öteki 55 metre yüksekliğinde, mağraların içine oyulmuş Buda heykelleri. Moğol istilası bile onlara dokunmamıştı.

Mollalar bu kararı açıkladıklarına dünya birbirine girdi. UNESCO vazgeçirmeye çalıştı. New York’daki Metropolitan müzesi , para karşılığında bunları satın almayı önerdi. Hindistan “bize nakledin, seve seve alırız” dedi. Mısır “İslam’a göre günah değil” diye fetva çıkardı. Japonya ve Fransa mollalara bunun insanlık suçu olacağını anlatmaya çalıştı… Nafile… Uzun ve zahmetli bir süreçle patlayıcılar yerleştirildi. Hazırlıklar tamamlandı. Ve patlayıcılar patlatıldı. Zor oldu ama sonunda Buda’lar yıkıldı.

UNESCO’nun Afganistan Kültür Danışmanı , Japon uzman Masanori Nagaoka ile görüşüp şimdiyle ilgili bilgi alıyorum. UNESCO, yeni hükümet kurulduktan sonra, hükümetin isteğiyle devreye girmiş. O kadar çok yabancı şirket ve firma “yardıma koşmaya” hazırmış ki (anlayın artık), işi UNESCO’ya bırakmayı yeğlemişler.

“Patlamadan sonra saçılan parçaları topluyoruz şimdilik. Bundan sonra ne yapılacağına Afgan Hükümeti karar verecek. Biz ancak öneride bulunabiliriz. Onlar toplanan parçalarla aynı yerde, aynı heykelleri yeniden yapmak istiyorlar. Biz bunu önermiyoruz, çünkü otantik değil, yalnızca kopya olabilir, eldeki parçalarla. “ diyor Nagaoka. Bu işte de uluslar arası işbirliği var: İtalyanlar nişlerin sağlamlaştırılması, Almanlar parçaların toplanmasında ; Japonlar çevre düzenlemesi ve duvar resimleri üzerine çalışıyorlar. (Mağraların tavanlarında bile Taliban ayak izlerini bırakmış.)

Ancak yalnızca Bamyan ‘da değildi tahribat. Herat yakınlarındaki Dünya Kültür Mirası listesindeki Cam minare ve Herat’da Timur döneminden kalma Gavhar Şah Cami ile 5. minare İtalyanların önderliğinde restore diliyordu.

Bu saydıklarımı görmedim, eski ve yeni fotoğrafları karşılaştırdım, anlatılanları dinledim… Bir kez daha, din adına olsun başka amaçlarla olsun, insanoğlunun vahşeti karşısında ve yok etme gücü karşısında insanlığımdan utandım. Kabil Müzesi’ne vardığımda utanç bin kez çoğaldı.

Müzede

Müze Müdürü Ömer Han Masudi, ilk karşılaştığınız an insanda büyük bir saygı uygarından; birikimini, yaşamışlığını, çektiği acıları gözbebeklerinde büyüten; Afgan insanın güzelliğini ve onurunu kişiliğinde yansıtan bir insandı. 1919’da kurulmuş Kabil Müzesinin 27 yıllık müdürüydü.

Üç katlı müze bomboştu. Neredeyse bomboş…

Giriş katındaki iki kırık heykele yönelerek bize beş bin yıllık ve nasılsa elde kalmış, tek tük tabletlerde bize çok dinliliği yansıtan Zerdüşt, Budizm , İslam yazı ve simgelerin birlikteliğini, Grek ve Dari alfabesinin bir arada kullanıldığını bize göstermeye (daha doğrusu Hikmet Çetin’e göstermeye) çalışıyordu ki, vazgeçti. “Eserlerin yüzde 70’i parçalanıp, çalındı, geriye kalan yüzde 30’u da berbat durumda” dedi.

1993’de Sivil savaş sırasında müzeye ilk roketler atılmaya başlandı. )4’e Müze kapatıldı ve içlerinden en derli eserler merkeze taşınıp saklandı. Sonra Taliban dönemi. 2001’de Mollalar müzeye girdiklerinde hiç üşenmeden heykellerin tüm kafalarını, kollarını bacaklarını baltalarla çekiçlerle parçaladı . İki bin eser yok edildi.

Şimdi müzeyi gezerken, yalnızca fotoğrafları görüyorum. Eserlerin kendileri yok ama fotoğrafları var . Duvarlara asılmış fotoğraflar …

Müzenin son katı laboratuar. Orada Japon, Fransız, İngiliz, İtalyan ve Afgan uzmanlar, parçalanmış eserleri sınıflandırmaya, birleştirmeye çalışıyor. Belge ve fotoğraf bölümünde 23 bin esere dair ipuçları bilgisayara geçiriliyor.

Müze müdürünün, Pakistan’a, ABD’ye, Japonya’ya kaçırılan eserlerin asla geri dönmeyeceği endişesi; Taliban öncesi İsviçre’ye ödünç verilen ve halen orada Afgan Kütüphanesi’de sergilenen kimi eserlerin, “Orada kalsınlar, daha iyi korunurlar” sözleri, insanın içini acıtıyor... O yaşlı başlı , koca adamın, gözleri yerde, utana sıkıla, “Onardığımız eserleri koyacağımız bir vitrinimiz bile yok” deyişi beni asla terk etmeyecek…

Kafir Heykelleri:

Kabil Müzesi’nde görülebilir tek bölüm “Kafir Heykelleri”… Onlar onarılıp yerlerini almış bile. (Hem vitrin gerektirmiyor hem da ahşap oldukları için onarımı daha kolay)

İslam’a çok uzun süre direndikleri için “Kafir” diye anılan, Hindukuş Dağlarındaki kabilelerin 18. yüzyılın sonunda yaptıkları heykeller. Yaşadıkları Kafiristan sonradan “Nuristan” adını alacaktı. Bu dev boyutlu ahşap heykeller iyi-kötü, aydınlık karanlık gibi tüm çelişkileri içinde barındırıyor. Erkek ve kadın figürlerinin birlikteliğinden doğan gücü yansıtıyor. Heykel anlayışlarını, ahşabı işleyişlerindeki ustalığı, kullandıkları günlük araç gereçlere, mobilyalara da yansıtmışlar.

İçimde sonsuz bir hüzün, müzenin içinde Kafir Heykellerini okşuyorum… Dışarıda güneş batmak üzere…

18 Haziran 2005- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.