Menü

Yeryüzünün vicdanı: Galeano


26 Şubat 2010 - Zeynep Oral -

Eduardo Galeano… Benim âşık olduğum yazarlardan biri… Uzunca bir aradan sonra Türkiye’de yeni kitabı “Aynalar” Sel Yayıncılık tarafından geçen yılın sonunda yayımlandı. (Türkçesi: Süleyman Doğru) Ha bugün ha yarın yazmalıyım derken aradan koca iki ay geçti. Ancak iki aydır içim her daraldığında yeniden dönüp okumaktan da vazgeçmedim!

Birçok insan gibi ben de Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’yu önce “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı kitabından tanıdım. (Anımsayabilirsiniz, bu kitabı Hugo Chaves, Obama’ya hediye etmişti, okusun da Latin Amerika’nin çilekeş halini anlasın diye…)

Galeano, Latin Amerika ülkelerinin, insanları, türküleri, nehirleri, kanlı sokakları, çiçek açmış tropik ormanları, ağlayan çocukları, gülen sevdalıları arasında ama aynı zamanda eşitsizlik, sömürü, baskı, despot ve totaliter rejimler arsasında dolaştırıyordu okuru. Ardından gelen “Savaşın ve Aşkın Gece ve Gündüzleri” de öyle… Bunların tümünde sistemi deşifre ediyordu. Her ikisi de 70’li yıllarda Alan Yayıncılık’tan çıkmıştı. Ve 12 Eylül’ün faşist sansürcü baskıcı döneminde her iki kitaptan da bol bol yararlanmıştım. Sonraki kitapları, 3 ciltlik “Ateş Anıları” ve “Kucaklaşmanın Kitabı” Can Yayınları’ndan; “Biz Hayır Diyoruz” Metis’ten çıktı.

Günün birinde yolum bir tiyatro toplantısı için Uruguay’a Montevideo’ya düştüğünde, ne yapıp yapıp Eduardo Galeano’yu buldum. İki saat süren röportajımız yayımlandıktan sonra, anılar hazinemin en değerli parçalarından biri olarak kaldı.

BELLEKSİZ TOPLUMLARA 'İLAÇ' NİYETİNE

Eduardo Galeano’nun bence çok müthiş üç temel özelliği var.

1) Belleksiz toplumlara ilaç gibi gelmesi... Hiç ama hiç unutulmaması gerekenleri ele alıyor. Unutmamızı engelliyor. Unutmuş olsak bile hatırlatıyor. Yitirdiğimiz belleğe yeniden kavuşmamızı sağlıyor. Hem belleğimize hem ruhumuza sesleniyor.

2) Olayları bütünsellik içinde ele alıyor. Dünyanın bir ucundaki bir haksızlığın, bir yanlışın, dünyanın öteki ucunu nasıl etkileyeceğini gösteriyor. Aralarındaki ilişkiyi ortaya koyuyor.

3) Yazma biçemi, kıvrak zekâsını, eleştirel bakışını, ironiyi ve şiirsel dilini bir arada harmanlıyor. Resmi tarihlerin dışından bakıyor olaylara. Sıradan insanın yaşadıkları, hissettikleri aracılığıyla anlatıyor. Sizi okşayarak, sarsarak, yüreğinize dokunarak anlatıyor. Onun dilinde bir çocuk şarkısı, sokaktaki bir diyalog, bir ağacın kesilmesi, bir kahkaha, bir gözyaşı ciltler dolusu açıklamanın yerini alıyor.

 

En genel çizgilerle özetlediğim bu üç özellik, onu yeryüzünün vicdanı haline getiriyor!

AYNALARDAN YANSIYAN

Bu kez “Aynalar” kitabında yalnız Latin Amerika’ya değil, dünyanın her ucuna tutuyor projektörünü. Kapsadığı zaman dilimi ise baş döndürücü: Adem ile Havva’dan başlayıp 21. yüzyıla varana dek uzuyor… Hiçbir kıta, hiçbir nehir, hiçbir dağ, hiçbir emperyal savaş, hiçbir sömürü (cinsler arası sömürü de) es geçilmemiş. İnsanlığın tüm halleri “Aynalar”da…

Tarih, coğrafya, politika, ekonomi ama aynı zamanda sanat, kültür, sanat tarihi, edebiyat, tüm inançlar… Tümü Eduardo Galeno’nun irili ufaklı fırça darbeleriyle aynalardan yansıyor... Yansıyor ve ruhunuza işliyor…

 

Marco Polo’dan Zapata’ya, Kafka’dan Kraliçe Victoria’ya, Spartaküs’ten sambanın ortaya çıkışına, Hitler’den Ho Chi Minh’e, Rosa Luxemburg’dan Rembrandt’a , Büyük İskender’den, Irak savaşına, anestezinin icadından ilk boks maçına, Fidel ve Che’den Barbie bebeklerine … Yok yok..

Kitabı okurken, her fırça darbesinde bana röportajda söylediğini anımsıyordum: “Her gün boyu, saatler ilerledikçe karamsarlığımın yerini iyimserlik alır. Çünkü geleceği düşlemekten asla vazgeçmiyorum…”

KAYBOLAN ŞEYLER

Daha güzel bir gelecek mümkün demenin bir başka yoluydu Galeano’nun söylediği… “Aynalar” kitabında sonsöz yerine yazdığı “Kaybolan Şeyler” adlı bölüm tanığımdır:

“Barış ve adalet haykırarak doğan yirminci yüzyıl, kanın içinde boğularak öldü ve bulduğundan çok daha adaletsiz bir dünya bıraktı arkasında.

Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte.

Ben çocukken, dünyada kaybolan her şeyin Ay’a gittiğine inanıyordum.

Ne var ki, Ay’a giden astronotlar orada ne tehlikeli rüyaları, ne tutulmayan vaatleri ne de kırık umutları buldular.

Eğer bunlar Ay’da değilseler, neredeler o zaman?

Yoksa dünyada kaybolmadılar mı?

Yoksa dünyada saklanıyorlar mı?”

Teşekkürler Eduardo Galeano. İyi ki varsınız!

Cumhuriyet- 26 Şubat 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.