Menü

Yaşlandıkça özgürleşmek...


18 Şubat 2002 - Zeynep Oral -

Birkaç yıl önce Cumhuriyet Dergi, 50 yaş üzerindeki kadınlara yaşlanmanın nasıl bir şey olduğunu sormuştu. Daha kibarca, onların deyişiyle kadınların "olgunluk" çağı üzerine bir sayı hazırlanmıştı. Bana da sorduklarında, "yaşlandıkça özgürleşiyorum" dediğimi ve nedenlerini sıraladığımı anımsıyorum. Bir süre önce
Ortaköy Kültür Merkezi Sanat Galerisi'nde Fatma Cezzar'ın resim sergisini dolaşırken yine aynı duyguya kapıldım: Yaşlanmak değilse de "yaş almak", evet, özgürlüktü. Bu sergi, yalnız bu duyguyu pekiştirmekle kalmıyor, harika bir "umut öyküsü" oluşturuyordu.

Şimdi sıkı durun: Fatma Cezzar 88 (yazıyla, seksen sekiz) yaşında ve İLK resim sergisini açtı!

Oysa kırk yıldır resim yapıyordu. Ama, çocukluğundan beri onu terk etmeyen "mükemmeliyet" tutkusu , hep daha iyi, daha güzel, daha doğrunun peşinde koşma çabası, şimdiye dek ona sergi açma özgürlüğünü ya da herhangi bir özgürlüğü tattırmamıştı. "Mükemmeliyetcinin hürlüğü olmaz " diyordu...

Fatma Cezzar'ın 88 yılının özünü , Gülriz Sururi, usta birkaç kalem darbesiyle şöyle anlatıvermiş:

"Selanik kökenli olmasının getirdiği Batılı zerafetini doğuştan edindi. Estetik duygusu, çiçek tanziminden giyinişine, güzel sofralardan ev dekorasyonuna kadar fark edildi.

Tüm yaşamında gözlenen bu ince zevki belki de kadın giyim kuşamı ile uğraşan, dönemin Vakko'su diyebileceğimiz bir bonmarşesi olan babası Mehmet Şamlı'dan aldı.

Sanatla alışverişi olabileceğini düşünmeden Dame de Sion'da geçirilen öğrencilik yılları...

Genç Yaşta Mehmet Seha Cezzar'la evlendi. İçindeki, henüz tanımlayamadığı sanat dürtüsü ile iki çocuk yetiştirdi.

Hırslıydı, başarıyı seviyordu. Eline fırçayı aldığında 40 yaşının üzerindeydi. Kendi kendine resim yapmayı öğrendi. Daha sonra Seniye Fenmen , Bedri Rahmi ve Süleyman Velioğlu atölyelerine devam etti.

Artık fırça ve tuval, hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştu. Yaptığı resimlerle mutlu oldu. Onları armağan etti, hiç satmadı, hiç sergi açmadı. Bu, Fatma Cezzar'ın ilk sergisi, sizlerle ilk buluşması."

Bu satırların arasına ekleyebileceklerim şunlar olabilir: Eve, çocuklara adanmışlık duygusu... Örneğin çocukların doğduğu gün, çok iyi çaldığı, yıllarca emek verdiği piyanonun kapağını açmamak üzere kapatması... (Fatma Cezzar'ın, Mine ve Engin Cezzar'ın annesi olduğunu söylemedim galiba...) Bunalıma düştüğünde (40 yaşlarındaydı) intihar etme kararı alması, kendini nereden denize atacağını hesaplamak üzere Boğaz'ı arşınlaması... Ama bir sorun vardır: Çok iyi bir yüzücüdür. Yüzüp kurtulursa, "rezil olma" endişesi... Bebek'te denize atlayacağı yeri ararken Seniye Fenmen'in atölyesine dalması ve sonuçta ölüme değil, sanata atılması...Sonra, kardeş gibi yakını Leyla Gencer'le "bütün dünyayı kucağına alması"... (Leyla Gencer'in eşi İbrahim Gencer'in teyzesidir Fatma Cezzar, ve onunla Milano'dan San Fransisco'ya, konser konser, opera opera dünyayı dolaşır.)

Sergiyi dolaşıyorum: En çapkın bakışlı Atatürk'ten , en "fantastik" Balkan Naci İslimyeli'ye uzanan portreler serisi ve Fatma Cezzar'ın düşlerinden güç alan Anadolu uygarlıkları , birer konu olmaktan çıkıp, resme dönüşüyor...Kişilik, yetenek ve yorum gücü, mükemmeli yakalama duygusuyla yarışıyor...

"Yaşlanmadım" sözünün, yaşlılıktan korkmamanın, yaşlılığı düşünmemenin gerisinde , tıpkı izlediğim tablolardaki gibi hep bu "hür olmak" duygusu var.

Fatma Cezzar'ın bu ilk sergisini bir başka ilk izleyecek. İşgal İstanbul'undan günümüze uzanan anılarını yazmak istiyor.

Teşekkürler Fatma Cezzar. Seksen sekiz yaşında bize verdiğiniz dersler için, yaşamı kucakladığınız için...

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.