Menü

Yaşar Kemal ve İdil Biret...


03 Temmuz 2009 - Zeynep Oral -

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki fahri doktora töreninde sahnede iki destan:

Haftanın ilk günü Boğaziçi Üniversitesi Yaşar Kemal’e “fahri Doktora" unvanı verdi. Haberini gördünüz okudunuz. Ben hala o törenin büyüsüyle yaşıyorum…

Keşke, keşke bu gazetenin tüm okurları o törende bulunabilseydi, o törende Yaşar Kemal’in yaptığı konuşmayı, İdil Biret’in çaldığı Wagner’in “Tannhauser Uvertürü”nü dinleyebilseydi… Keşke… (Neden bu gazetenin okurları dedim? Açıkçası, ülkesini seven, aydınlık bir Türkiye düşleyen, ilme, bilime, sanatın gücüne, sanatçının yaratıcılığına inanan, bu ülkeyi geriye değil ileriye götürmekten başka düşüncesi olmayan insanları kastettim. )

Aydınlığın Türküsü

Rektör Kadri Özçaldıran, “dili şiir, romanı doğa , kendisi Anadolu bilgesidir” diye tanımladığı Yaşar Kemal beratını beratını alıp cüppesini giydikten sonra , beni kolay kolay terk etmeyecek bir konuşma yaptı.

Yaşar Kemal , şaşacaksınız ama çok heyecanlıydı. Konuşmasını yazmıştı ama elbet kendini tutamayıp yazdığının dışına da çıktı, okuduğuyla yetinmeyip, yeniden anlattığı da oldu. Çocukluğundan, “Aşık Kemal” , türkü ve ağıt toplayıcısı, destan söyleyicisi günlerinden başlayıp, roman sanatına geldi.

Bugün romancıların başı başlarının belada olduğunu, çünkü insanları en çok yalana zulme, bütün kötülüklere karşı romanın uyardığını belirten Yaşar Kemal "Bugün tüketim toplumu diye doyumsuz bir toplum yaratılıyor. Tüketimciler topluma bütün değerlerini aşındıran bir yapay kültür benimsetmeye çalışıyor, insanları birer obur canavar haline getirmek istiyorlar. Roman böyle bir toplum isteyenler için tehdittir,” diyordu.

Üzerinde durduğu bir kavram da her okurun okuduğu romanı yeniden yaratmasıydı. Ve kapitalizmin romana bir düşmanlığı da bundandı.

Beni terk etmeyecek sözleri ise Sait Faik'le birlikte edebiyata getirmek istedikleriydi:

"Benim kitaplarımı okuyan; katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçup gitmiştir. Bu bizim ülkemizin de sorunu. Türkiye'de diller yasak edildi. Hem de 80 yıl! Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Beni kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”

Konuşmasının son sözleri üzerin tüm salon ayağa fırlamış Yaşar Kemal’i alkışlıyorduk: “ Bilinçli olarak ben aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir. “

Şiirle ateş karışımı

Yaşar Kemal’i ayakta alkışladık. Derken sahnede aynı üniversiteden fahri doktor , bir başka deha yerini aldı. İdil Biret. Önce çalacağı parçayı anons etti: Wagner’in “Tannhauser Uvertürü”nün Liszt tarafından piyanoya uyarlaması…

Piyanonun başına geçti. Ve… O andan sonra gözlerimize ve kulaklarımıza inanamadık. Sadece bir piyano değil , piyano ve artı tüm senfoni orkestrası dinliyor gibiydik! Takip etmekte güçlük çektiğimiz elleriyle, uçan parmaklarıyla ama daha çok aklıyla, daha da çok yüreğiyle çalıyordu.

Daha önce İdil Biret’ten , yine List’in piyanoya uyarladığı Beethoven senfonilerini, kendisinin piyanoya uyarladığı Brahms senfonilerini dinlemiştim. Zaten tümünün artı daha nicelerinin kaydı da var. Ama bu farklıydı. Başka bir şeydi. (Eserin çok güç olduğunu, günümüzde hiç çalınmadığını sonradan öğrenecektim. İdil Biret’ten önce yalnız iki piyanist bu eserin kaydını yapmış.)

Wagner’in bütün o şaşalı görkemine, İdil Biret bir de sonsuz şiirsellik ve olağanüstü bir yoğunluk katmıştı. Bir dinamo, bir ateş parçasıydı. Yine de doğrudan ruhumuza hitap ediyordu.

Yaşar Kemal’den sonra sahnede başlı başına bir destan duruyordu!

Konserin sonunda yine salon ayağa fırladı. Onu ayakta alkışlarken, Yaşar Kemal’le İdil Biret’in ortak yanlarını düşünürken buldum kendimi:

En başta sahici olmaları… Bitmez tükenmez çalışkanlıkları, çarpıcı üretkenlikleri, azimleri, şiirsel ve duygu yüklü yanları… Yaşamı ve yaptıkları işi ciddiye almaları. Dünyaya, çevrelerine ve kendilerine saygıları. Kolayı, ucuzu, yozluğu, sansasyonu ret etmeleri. Kendi bildikleri yolda ilerlerken asla ödün vermemeleri.

Ne mutlu bize ki böyle iki destanımız var! İnsanlık onurumuzu yücelten iki destan!

Cumhuriyet- 3 Temmuz 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.