Menü

Uyuşturucu Kıskacı…


15 Haziran 2005 - Zeynep Oral -

Bir ülke düşünün ki, dış yardımlar ve uyuşturucu dışında hiçbir geliri olmasın!
Afganistan’a son üç yılda yapılan dış yardım toplamı 4.6 milyar dolar. Önümüzdeki üç yıl içinde 7.2 milyar dolar yardım yapılması karara bağlanmış…

Bir ülke düşünün ki , 25 milyon nüfuslu o ülkede yaklaşık 10 milyon insan uyuşturucudan geçinsin!
Baştan başlıyorum:
Dünyaya yayılan uyuşturucunun yüzde 80’i Afganistan’dan geliyor… Bunu artık bilmeyen yok.
Afganistan’da herkes aynı düşüncede: Etnik ayırımcılığın, “düşman”, “vatan haini” ya da “bizden” olmanın, “İslamcı- yenilikçi” çatışmasının, “Savaş ağası” ya da “Taliban” olmanın işlemediği tek alan uyuşturucu ticareti.

Kabil’de görüştüğüm , yetkili yetkisiz herkesten dinlediğim Afganistan sorunlarının başında haşhaş ekimi, uyuşturucu bağımlılığı , uyuşturucu ticareti ve uyuşturucuyla mücadele çabaları geliyordu. Mücadele derken, haşhaşın tarlada imhası ön plana çıkıyordu ki, konunun derinliklerine girdikçe bunun pek de başarılı olmadığını görüyordum… Ama önce kimi genel doğrular:
Yükselen grafik BM raporlarına göre, 2004 yılında , afyon ekonomisi , bir önceki yıla oranla yüzde 64 artmış ve 2.8 milyar dolara ulaşmıştı. Bu sayı Afganistan Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’nın yüzde 60’ına eşitti.

Bugün Afganistan’da 60 bin uyuşturucu bağımlısı olduğu belirtiliyor.
Yine 2004 yılında sadece haşhaş ekimi yapan çiftçilerin sayısı, bir önceki yıla oranla yüzde 35 artmış ve 406 bine ulaşmıştı
2.8 milyar dolarlık afyon ekonomisinin sadece 600 milyon doları çiftçilerin eline geçmiş , gerisi (yaklaşık 2.2 milyar doları) tacirlerin, aracıların, çete-silah- suç ağalarının eline geçmişti….
Bir yıl arayla bu yükselen grafik neyin nesiydi?
Yanıtı kolay: Taliban döneminde yasaktı. Cezası ölümdü. Ve millet korkudan yasağa uymuştu.

Her ne kadar Devlet başkanı Karzai 2002’de “Beni bu ayıptan kurtarın” diye uyuşturucuya karşı cihat ilan etmişse de, anlaşılan bu kez yasağa pek uyan olmamıştı.
Şimdiki durumu ve mücadeleyle ilgili en doğru ve ayrıntılı bilgileri kimden alabilirim diye sorduğumda aldığım yanıt hep ayniydi: “Hakan’la konuşmalısın!”
Hakan Demirbüken BM’de Uyuşturucu ve Organize Suç bölümünde yetkili uzman.
Onu dinlerken , Türkiye’den beyin göçünü ; ülkemin kaçırdığı, kıymetini bilmediği değerleri düşünüyorum… Hakan, 1992-2000 Yıllarında Türkiye Devlet İstatistik Enstitüsünde çalıştıktan sonra ayrılıp özel sektöre geçmiş. Ekonomik kriz döneminde başvurduğu BM’ye geçici üç haftalık anlaşmayla gitmiş. Dört ülke –Laos, Burma, Fas ve Afganistan için önerdiği uydu görüntüsü ve istatistik yöntemlerle uyuşturucu alan saptaması kabul edilince BM bir daha onu bırakmamış. 2002’de Hakan’ın yerleştirdiği metodolojinin tüm Afganistan’a uygulaması istenmiş. “Risk alıp peki dedim ve çalışmaya başladım” diyor.

Halen Afganistan’da iki proje yürütüyor: Uyuşturucu alanlarının saptanması ve haşhaş ekin alanlarının erken imhası ve denetlenmesi…

Bu iki projenin toplam bütçesi 3.5. milyon dolar . Tümünden Hakan Demirbüken sorumlu. Afganistan’ın altı bölgesinde , altı yabancı uzman (içlerinden biri Türk) uydu görüntüleriyle bilgi, veri topluyor; 300 kadar Afgan’la alan çalışmaları yapıyor. Kendi de her an alanda… Kendi deyişiyle “Arının kovanına çomak sokuyor”… Ama buna karşın başı hiç derde girmemiş , büyük tepki almamış.
“Köylüler bana hep iyi davrandılar. İngilizin Amerikalının , giremediği haşhaş tarlalarında , tarlanın ortasında ben köylülerle yemek yiyorum, dertleşiyorum… Ülkenin her yerini dolaştım, bana güveniyorlar. “

Uluslararası telaş
Hakan’ı dinliyorum:
“ Taliban’dan sonra burada haşhaş patlaması oldu. Evlerin çatısına bile haşhaş ektiler. 2003’de 80 bin hektar haşhaş ekili alan vardı. 2004’de tavan yaptı: 130 bin hektara çıktı. “
Yalnız geleneksel ekin alanı olan güneyde değil, şimdi ülkedeki 34 vilayette de ekiliyor haşhaş.
“Uyuşturucuyla mücadelenin öncülüğünü yapan İngiltere zor duruma düştü. Bu işe 30 milyon dolar ayırmışlardı . Toprağa el koyup, köylünün haşhaş ekmesini önlemek istediler… Ancak sonuçta o paranın çoğu savaş ağalarına gitti. Hem köylünün elinden toprağı aldılar, hem de hasatı kendileri yaptılar. İngiltere için bu bir skandaldı. “

Karzai’nin başkan seçildikten sonra tüm valilere yolladığı ültimatomu, yasağı hatırlatıyorum: “Çoğu vali tamam dedi ama yasağa çok azı uydu. “
Derken araya ABD girmiş. Oluşturdukları özel timlerle tarlalara çıktıkları an çatışma başlamış, köylüler ölmüş, Amerikan tim geri çekilmiş.( 5 Nisan 2004). On beş gün sonra bir deneme daha… Yine aynı şey…

“Bu sistem çalışmıyor, çalışamaz” diyor Hakan . “Hükümet ve uluslar arası güç, halkı yanına almadıkça bu sorun çözülemez. Sanayi yok, eğitim yok, tarım pazarlaması sıfır, bunlar olmadan, alt yapı desteklenmeden, köylüye alternatif sunmadan , silah gücüyle bu iş olmaz… Uluslar arası toplum bir an önce ‘uyuşturucunun önüne geçtik’ mesajı vermek istiyor ama aceleden zarar görülür. “
Halk Desteği
Köylüler, “çaresizlikten haşhaş ekiyoruz “diyor ; “işyeri göster orada çalışayım” diyor; üsteleyince artık çalışmayan çimento fabrikasını, ticaretini Pakistan’a kaptırdıkları ayciceği tohumunu , ellerinde kalan pamuğu gösteriyor…
Bu mücadelede halkı mutlak yanına alma gerekliğine inanan Hakan Demirbüken “Sabırlı olmalı” diyor. “ Bu ülkede GSMH’nın yüzde 60’ını oluşturan uyuşturucuyu bir anda yok edemezsiniz. Etseniz bu kez sosyal patlama olur. Uyuşturucu parasıyla yaşayan topraksız köylü de var burada. O nedenle tarımsal- sanayi ve sosyal kalkınma mücadeleyle birlikte sürdürülmeli. Aksi halde yeniden kan gövdeyi götürür… “

Nitekim halk desteğiyle, örneğin Nangahar’da , köylünün ikna edilmesiyle, başarılı olunmuş.
Bu doğrultuda hükümetle birlikte bir “ uygulama planı” hazırlandı. Bu plan, eğitim, bilgilendirme kampanyası, alternatif geçim kaynakları, yasaların uygulanması, cezai müeyyide, kurumsal yapıların tesisi , erken imha, talebin azaltılması, bağımlıların tedavisi , vb. gibi alanları kapsıyor.

Son bir noktayı daha vurguluyor Hakan : “Dört yıldan beri ilk kez Afganistan’da bunca güvenlik tehdidi var… Henüz bunu resmi olarak, kimse uyuşturucu mücadelesiyle ilintilemedi, arada bir bağ kurmadı ama düşünmek gerek…”
Bence çok haklı… Uluslararası uyuşturucu ve silah mafyasını, çetelerini, menfaat gruplarını, suç örgütlerini unutmamak gerek! Afganistan’da uyuşturucunun kökü kazılarsa, kendilerine başka bir yer bulmaları gerekecek! Oysa ne verimli bir kaynaktı Afganistan… Düzenleri devam etsin diye elbet onlar da uğraşacaklar ve mücadele planını sabote etmek için ellerinden her geleni yapacaklar.


Türkiye imajı ve Sevgisi…

Kabil günlerimde bir Pazar sabahı iki genç öğretim üyesi, Bayram Nazır ve Yakup Topal, “ Kabil Üniversitesi’ndeki Türkoloji Bölümünü görmek istemez misiniz” demesiyle, soluğu orada aldım.
Kabil Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi’nde Türkoloji Bölümü , üç yıl önce kurulmuş. Elli öğrencisi var. Aralarında 15’i kız ve hepsi üniversiteye gidebilmenin kıvancını yaşıyor…
Gençlerle konuştuğumda, Türkoloji’yi seçme nedenleri şöyle sıralanıyordu: (tekrarlanma sıklığı sırasıyla) : Atatürk hayranlığı… “Türkleri çok seviyoruz.”… İş bulabilmek için (çevirmenlik, öğretmenlik) …”Türkler gibi olmak için”… Dilin güzelliği… “Afganistan’a daha iyi hizmet verebilmek için”… “Anadilimi öğrenmek için” (Türkmenlerden gelen yanıt)
Bu yanıtların her biri Afganistan genelinde yaşanan gerçekleri ve doğruları ortaya koyuyordu. Yalnız düşünceleri değil, duyguları da yansıtıyordu.
Evet, Türkleri ve Türkiye’ye sevgileri, saygıları ve hayranlıkları sonsuz. Bu yalnızca din birliğinden doğan bir tutum değil. Derindeki nedenini bir öğrenci olanca açıklığıyla ortaya koydu:
“ Türkiye’nin, öteki yabancı ülkeler ya da komşu ülkeler gibi Afganistan’da gözü yok. Hiçbir zaman da olmadı. “
Öğrenciler arasında ikisi , Mumin ve Apdülbari, savaştan çıkıp gelmişlerdi. Üç yıl, Taliban’a karşı çarpışmış, son Taliban kovulduktan sonra sınava girip, kazanmışlar ve şimdi üniversiteliydiler. “Biz kendi kendimize savaştık, yeni bir hayata başlamak için Türkçe öğreniyoruz” diyorlardı.

Türkiye ve Türklere bu sevgi ve saygıyı, Afganistan’daki Askeri ataşemiz Albay Şener Tekbaş , tarihsel sürece, 1920’den sonra orada yarattığımız “ilk”lere bağlamıştı. (Daha önce belirttiğim , ilk Tıp Fakültesi, ilk askeri eğitim, vb.) Ve şimdi, o ilkler yeniden kurmaya çalışıyor, “Atatürk yol göstermiş, yolu açmış , ben yalnızca onun izinde yürüyorum” diyordu, sevginin kaynağını dile getirirken…
ISAF (Uluslar arası Güvenlik Yardım Gücü) Komutanı Korgeneral Ethem Erdağı ise, İSAF kurulduğundan beri Türkiye’nin ikinci kez öncülüğü , komutayı üstlendiğini vurgularken kimi ayrıntıların altını çiziyor: (Bizden başka bu görevi iki kez üstlenen yok : Birleşmiş Milletler kararıyla, Türk Silahlı Kuvvetler olarak İlk gelişimiz 2002’deydi. Şimdi 13 Şubat 2005’den beri , bu kez NATO gücü olarak, komuta yine bizde.)
“ Afganistan halkının, etnik kökeni ne olursa olsun, tümü bize çok güveniyor. Bunda yanılmıyorsam, davranış biçimlerimizin, insan ilişkilerindeki tavrımızın önemi çok büyük. Her şeyden önce, bura insanına saygılıyız. “
O söylemedi ama ben sekiz günlük gözlemlerimle bile, kimi yabancıların, hele hele yabancı askerlerin saygısızlığına öyle çok tanık oldum ki… Güvenlik diye, yabancı bir misyonun kapısının önünden geçen herkesin göğsüne silah dayadınız mı, ya da sokaktaki adama anlamadığı dilde komutlar vermeye başladınız mı,, o güvenlik olmaktan çıkıyor , tehdit oluyor!
Ethem Erdağı’yla konuşurken, bir yandan gözlemlerini çok geniş bir perspektifde duyarlığıyla bütünlemesine tanıklık ediyorum, bir yandan da odasındaki kanaryası Aliş’in sesini bastırmaya çalışıyorum.

Halen Afganistan’da 1600 Türk askeri olduğunu öğreniyorum. Daha önce belirttiğim gibi, bunlar savaşmak ya da terörle mücadele etmek için değil, 36 ülkenin katıldığı Uluslar arası güvenlik yardım gücünün parçası olarak, kalkınmaya destek vermek, proje geliştirmek için buradalar.

“Yaptığımız her işte önemli olan buranın halkı tarafından benimsenmek… Buraya gelen askerlerimiz, subaylarımız, yabancı dil bilenler arasından seçiliyor. Kimi ayrıntılar burada önem kazanıyor : Örneğin, insanlarla yakın temastayken, onlarla konuşurken koyu renk gözlük kullanmamalarını; trafiğe çıktıklarında yavaş araba kullanmalarını istiyorum.”

O kadar önemli ki bu ayrıntılar! İngilizce bildiğimi sanan ben bile Kabil sokaklarında kara gözlüklü Amerişkan askerinin komutunu anlayamıyor, yabancı bayrakları önlerinde dalgalanan ciplerin tüm trafiği altüst edip , tozu dumana katarak , o toprak yollarda safari ya da rali havasında yarışmasını nefretle karşılıyordum.
Birliğimizin gerçekleştirdiği işlere gelince: Kara Harp okuluna eğitim vermek … Bu arada, Afganistan’da askeri üniforma olarak Türk ordusununkilerin benimsendiğe, tüm terimlerin Türkçe olduğuna -“Hazırol!”- “Rahat” - dikkatinizi çekerim…
Türk Silahlı Kuvvetleri küçük çaplı (2.5. mşyon dolarlık) ama önemli projelere imza atıyor:

Kabil’de 16 derslik bir okul… Atatürk Çocuk Hastanesinin onarımı… Poliklinik binası… Su kuyuları, çocuk parkları …
NATO’nun üstlendiği Kabil Havaalanının rehabilitasyonu (pist yapımı, ışıklandırma, radar sistemi, güvenlik sistemi, mayın temizlenmesi…) Kabil Askeri ve Sivil havaalanının işletmesini de üstleniyorlar.

Kabil’den ayrıldığım gün (31 Mayıs) Herat’taki Amerikan komutasındaki PRT – Bölgesel İmar Ekibi de Türk komutasına teslim ediliyordu.
“Barışı destekleme konusunda en çok bizim askerimize güveniyorlar” diyen Ethem Erdağı , Afganistan’ın geleceğinden umutlu. Ama o da tıpkı Hikmet Çetin gibi , “Yeniden yapılanma zaman alacak,i uzun sürecek. Bu süreçte dış yardım kesilmemeli “ diyor. Ona göre ülkenin düze çıkması için 80 milyar dolara gereksinim var. Yabancı ülkelerin taahüdü şimdilik 15 milyar dolar…
Afganistanda her an “paranın gözü kör olsun” diye lanet okumam boşuna değil.


15 Hazsiran 2005 - Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.