Menü

Ute Lemper Büyüledi!…


17 Nisan 2009 - Zeynep Oral -

“Hoş geldiniz ekonominin çöküşüne,  demokrasinin çöküşüne , özgürlüğün çöküşüne… Bugünlere hoş geldiniz!”  diye  sesleniyordu:

Sahnede bir ateş parçasıydı…. Sahnede bir buz  dağıydı… Aşıktı, vamptı, afacan çocuktu, erotikti, dişiydi, erkeksiydi, komikti. Tarih bilincini üstlenmişti. Eleştiriyi, hesaplaşmayı, ironiyi üstlenmişti. Tiyatro, müzik, şan, kabare, dans, mim, pantomim  sanatlarını  ikinci bir ten gibi, eti, kemiği gibi içselleştirmişti! Geçmişle gelecek arasında durmuş bize sesleniyordu!

Önceki akşam, İş Sanat’ın  ağzına dek dolu salonunda Ute Lemper  bir kez daha İstanbul izleyicisini avucuna alıp peşi sıra sürükledi!

Ute Lemper’in İstanbul’la 3. buluşmasıydı. İlki 1995’de  Uluslar arası Tiyatro Festivalinde; ikincisi 2000’de Caz Festivali’ndeydi. (Teşekkürler İKSV- İstanbul Kültür Sanat Vakfı!)  İlkinde Kurt Weil’ın müziği, Brecht’in sözleri, ikincisinde Philip Glass, Elvis Castello, Tom Waits, Nick Cave besteleri ağır basıyordu. Bu kez her ikisi birden! Beni en çok etkileyen, “mükkemmel”i yakalamış bir sanatçının, kendini bunca değiştirebilmesi, geliştirebilmesi ve her daim yenilemesiydi... 

Berlin’den Dünyaya

Konsere ve tüm yolculuklara hep Berlin’den başlıyordu. (1963 doğumlu)  “Tepeden tırnağa aşk için koşullandırılmışım” diyen buğulu ve gizemli sesi, Almancanın tüm renklerini ortaya koyarken, Alman tarihini sorguluyordu.

“Dün ile yarın arasında işte İstanbul’dayım” derken, geçmişin hayaletleriyle birlikte İstanbul cinlerini de sahneye çağırdı ve İstanbullu “Milord”lara Piaf’ca seslendi.

Berlin’de “r”leri yuvarladı, İstanbul sözcüğünü bin çeşit söyledi, iki kent arasında gidip gelirken  Berlin’in  tarihi birkaç dakikada özetledi. “Surabaya Johny”yi yeryüzünün en sessiz fısıltısıyla söyledi.  Sevdiği Johny’ye “domuz herif” diye küfür ederken aşkın tarifini yapıyordu. Brell’in “Amsterdam”ında  bir dinamit, patlayan bir volkandı. Lotte Lenya’nın “Nana ‘nın Suiti”nde,  Piaf’ın “Akordiyoncusu”nda , Léo Ferré’nin  gel git’lerinde avuçlarıyla yüreğinize dokunuyordu. 

Şarkılarını yalnız sesiyle değil, saçlarıyla, omuzlarıyla,  kollarıyla, bacaklarıyla, parmak uçlarıyla söylüyordu. Zaman zaman yüzünü bir “maske” olarak kullanıyordu. “Maskeleri” sürekli değiştiriyordu. Sahnede var olma biçimi çarpıcıydı.

Kah piyanonun üzerine uzanıveriyor, kah öndeki tabureye tünüyordu.  Ayağını her savuruşta savrulan bacak mı , ses mi, yoksa   haksızlığa bir tekme miydi   anlamadım.  Almanca, Fransızca, İngilizce şarkıları ve bol bol konuşmaları,  doğaçlamalarıyla  ses yelpazesinin, beden yelpazesinin  sınır tanımayan açılımlarını ortaya döküyordu!

Ergenekondan mı korktu?

Ute Lepoer tiyatro ve kabare ustası aynı zamanda. New Yorklu dört müzisyen ve çalgılarıyla  “oynuyordu”.

Bir ara boynuna doladığı kıpkırmızı “Boa”nın öyküsünü anlattı:(Boa, bol tüylü bir zamazingo) Marlene Dietrich’den Piaf’a onlardan Tatcher’a, Merkel’e derken Carla Bruni’ye geçen (her birini “oynuyor”) bu boa  derken Bayan Erdoğan’ın eline geçmemiş mi!

Millet çok gülmeye başlayınca Ute Lemper “şaka, şaka” diye geri adım attı. O an acaba  Ergenekon soruşturmasından mı korktu diye düşünmedim değil.  Bu düşüncemi doğrularcasına tam finalde, dinmeyen alkışlar karşısında bu kez de , “Üç Kuruşluk Opera”, “Cabaret” ve “All That Jazz” potburisine girişmez mi!

Uzun ince bedenini, beyazdan daha beyaz sırt ve göğüs dekoltesini,  kollarını örten siyah pardösü ve başına geçirdiği melon şapkayla  gözlermize baka baka söyledi:  “Hoş geldiniz! Yolsuzluklara hoş geldiniz!  Ekonominin çöküşüne,  demokrasinin çöküşüne , özgürlüğün çöküşüne hoş geldiniz! Bugünlere hoş geldiniz!”

Aslında Ute Lemper   Brecht’in dün söylediğini   yani  “Üç Kuruşluk Opera”nın Mackie Messer şarkısını söylüyordu!

Ancak bu sözleri bugün burada söylediği için , salt bizim için  söylenmiş gibi geldi. İşte sanatın gücü  bu olsa gerek. Ustaların elinde  söz, müzik, tiyatro müthiş bir silaha dönüşüyor! İktidardakilerin korkması boşuna değil!

Teşekkürler Ute Lemper. Teşekkürler İş sanat.

Teşekkürler Genco Erkal

Bütün zamanların en büyük teşekkürü Genco Erkal’a… Bugüne dek Genco Erkal ve tiyatrosu üzerine çok yazı yazdım. Bugün sadece ve sadece ona teşekkür etmek istiyorum.  Yalnız eşsiz bir sanatçı olduğu için değil, insan olduğu için. Yüreğiyle aklını bütünlediği için. Oynanan oyunları bozmakta kararlı olduğu için. Direnmekten vazgeçmediği için…

Bugüne dek kazandığı sayısız ödülden daha değerli bir ödülü bugün ülkesini seven her çağdaş birey, Genco Erkal’a şu son  davranışı nedeniyle veriyor. Teşekkürler Genco. İyi ki varsın!

P.S: Sevgili Okurlar, yarın 14. İzmir Kitap Fuarı açılıyor.  Fuar alanına yolu dülşenleri saat 13:30’da  Cumhuriyet  Kitapları standına beklerim.

Cumhuriyet- 17 Nisan 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.