Menü

Umutlar Yeşerirken...


27 Mayıs 2010 - Zeynep Oral -

Torunlarımdan biriyle şöyle bir anım var:

Maya, 3 ya da 4 yaşında... Onu denize sokuyorum. Kucağıma sımsıkı yapışmış, kollarıyla boynuma sarılmış. Bir yandan bana “Bırak beni”, Bırak beni” diyor, öte yandan gözleriyle “sakın bırakma” der gibi... Hem tek başına yüzmek istiyor, hem batacağından korkuyor... Her “Bırak beni”de kolları biraz daha gevşiyor. Boynumdan, omuzlarıma, derken dirseklerime, derken bileklerime kayıyor. Şimdi sadece iki eliyle avuçlarıma sarılmış. “Bırak beni! Bırak beni!” Bir parmak daha gevşedi, bir parmak daha... Artık sadece işaret parmağımı tuttuğunda avaz avaz haykırıyor: “Bırak....ma! Bırakmaaaa! Bırakmaaaa!”

Hani Sezen Aksu’nun “Git, git.... git... me... Gitme” şarkısı gibi...

Kurultay öncesi günlerde işte hep bu ruh halindeydim: Bırak, bırak, bırakma... Kaldım, gittim, aday oldum, aday olmadım... Neyse geçti gitti!

Gelelim kurultay sırasına:

Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını ben de birçokları gibi gözlerim yaşararak izledim. (Televizyondan) Hayır, hayır, çok acıklı şeyler anlattığından değil... Hayır, ilk kez içimde bir umut yeşerdiği içindi...

(Bizim kuşak öyledir. Güzellikler karşısında da ağlarız, içimizde bir umut ışığı yanınca da!)

Günlerdir o konuşmanın içeriğine ilişkin derin mi derin analizler okuyorsunuz. Benimki analiz değil, sadece iç sesime kulak veriyorum...

Ben o konuşmayı, ezilenden, yoksuldan, haksızlığa uğrayandan yana olduğu için sevdim; vicdanımıza seslendiği için sevdim. Karşısındakileri insan yerine koyduğu için sevdim. Ne zamandır ağza bile alınmayan, sanki çoktaaaan unutulmuş değerleri bize anımsattığı için sevdim...

Hele hele bu ülkenin Başbakan’ı, maden işçilerinin ölümünü “kader kısmet”e bağlayıp, ölüm acısını “alışkanlık” sınıfına soktuğu bir anda...

Geldik kurultay sonrasına:

Kurultay günlerinden sonra Ege kıyılarında yollardayım. En çok, ama en çok dikkatimi çeken şu: İnsanların umuda olan açlıkları! Ne devasa bir açlıkmış meğer!

Bir şeyler değişebilir umudu... Demokratikleşme umudu...

“Bu faşist iktidar...” , “Bu dikta rejim...” diye başlıyorlar söze... (Bu iki tümcenin bunca çok tekrarlandığını hiç bu kadar çok duymamıştım.) Sonra... Sonra, “Ben yaptım oldu”cu hükümetin karşısına ilk kez ciddi bir muhalefet çıkacağına dair içlerinde büyüttükleri inancı birbirleriyle paylaşmaya doyamaz oluyorlar. AKP’nin dayatmacı üslubuna, dayatmacı ve baskıcı yöntemlerine duyulan nefret, CHP’li olsun ya da olmasın, insanları azami ortak paydada buluşturuyor ...

Gözler pırıl, pırıl, yüzlerde kocaman tebessümler, “Yaşasın sabah oldu, gün ağardı” dermişçesine, bakışlarıyla adeta birbirlerini kucaklıyorlar...

Durun acele etmeyin; durun hele, durun bakalım... diyecek oluyorum... Duyan yok! Bir şeyleri değiştirebileceklerine dair içlerindeki filizi büyütmeye, yeşertmeye öylesine kararlılar ki...

Dikkatimi çeken bir başka nokta: Anlı şanlı ya da adsız sansız, tatsız tuzsuz her köşe yazarı, her televizyon starının Kemal Kılıçdaroğlu’na ne yapması ve ne yapmaması gerektiğine dair ahkâm kesmesi...

Ayıptır beyler, kendinize gelin.

Daha demokratik, daha genç, daha ilerici, daha devrimci bir CHP, daha etkili bir muhalefet, daha güçlü bir Türkiye, daha eşitlikçi, daha adil bir toplum düzeni yaratabilmek için güç birliği yapmanın tam sırasıdır. Bu fırsatı kaçırmayalım; Kemal Kılıçdaroğlu’nun yol açtığı umut rüzgârını heba etmeyelim...

Cumhuriyet- 27 Mayıs 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.