TÜYAP Kitap Fuarı'nın Onur Yazarı Ferit Edgü: 'Şimdi saat kaç?'
11 Kasım 2011 - Zeynep Oral -
TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı 30 yaşında! Nasıl da "uçuyor" zaman!
Daha dündü sanki... Faşist darbenin dişlileri insanı, insan yaşamını, insan onurunu paralayıp yok ederken, bir avuç yayıneviyle başlamıştı İstanbul Kitap fuarları. Yıl 1982. Bu fuar sığınaktı, cankurtarandı, umuttu, direnişti.
Bugün 30 ülkenin katılımıyla uluslararası nitelikte dünyanın en saygın kitap fuarlarından biri... Yarın, (12 Kasım) açılıyor. Bu yılki fuarın Onur Yazarı Ferit Edgü...
Düşün içindeki gerçek
Benim için Ferit Edgü çağdaş Türk edebiyatının en önemli adı, en güçlü kalemi. (Hani doğrusu kibarlık edip, en güçlülerinden "biri" demek içimden gelmedi!)
Eserleri üzerine bugüne dek sayısız araştırma ve tez yayımlandı. Eleştirmenler çeşitli hükümler verdi. Kitapları birçok dile çevrildi. "Bir Gemide" adlı kitabıyla 1979 Sait Faik Armağanı, "Ders Notları" ile 1979 Türk Dil Kurumu Ödülü, "Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı" ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Bir gazete yazısında benim bunlara ekleyebileceğim pek bir şey olamaz... Ancak şunu söyleyebilirim:
Onun eseri bir bütündür... Çok yönlü kültür birikimi, resim sanatıyla, dünya edebiyatıyla içli dışlılığı... Evrenselliğe pupa yelken yolculuğu ile yerel olanın derinine inmesi... Çağdaş olanı, geleneksel olanla ve tarih bilinciyle buluşturması... Bunlar gibi nice özellikler, onun çokyönlülüğüne işaret etse de eserinin bir bütün olduğunu gözden kaçırmamalı.
Bu bütün, düşün içindeki gerçeği; gerçeğin içindeki düşü aramaktır...
Sakın ha, düş deyince "rüyayı" kastettiğim sanılmasın... O gözleri açık düş gücünü kullanıyor. Bunu yaparken insan ruhuna, insan ruhunun derinliklerine, farklı coğrafyalara tarihlere, farklı edebiyat eserlerine, farklı kültürlere yolculuklara çıkıyor. Bu yolculukta sözcüklerle dille didişiyor, kendiyle ve çevresiyle hesaplaşıyor. Roman, öykü, şiir, deneme... Hiç fark etmez. Öz-üslup-biçem, yok öyle bir derdi!
Yalınlık, doğallık ve son yıllarda yoğunlaştığı minimalizm... Ama yine de varsa yoksa (tekrarlıyorum) düşün içindeki gerçeği; gerçeğin içindeki düşü aramak...
O / Hakkâri'de Bir Mevsim, Kimse, Ah Minel Aşk; Ders Notları, Abidin, Doğu Öyküleri, Nijinski Öyküleri, Van Gogh -Yüz Yıl Sonra-, Biçimler Renkler Sözcükler, Kaçkınlar, Yazmak Eylemi (Bir Siyasal / Toplumsal Olay Üzerine 101 Çeşitleme), Şimdi Saat Kaç, Leş (Toplu Öyküler), Yaralı Zaman (Bir Doğu Yolculuğundan Notlar), Sözlü /Yazılı, Buluşmalar ve daha niceleri... (Sel Yayıncılık, Can Yayınları, Ada Yayınları)
Bütün bu kitaplar tanığımdır...
Yaşamında Güzel Sanatlar'dan edebiyata savrulduğu gibi, Paris'te geçirdiği uzun yıllar sonunda Hakkâri'nin Pirkanis köyüne savruldu. Okulu olmayan köye öğretmen oldu. Ve yeniden doğdu.
Sait Faik, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Marquez, Sartre, Borges, Beckett, Genet, Alfred Jerry ve Demir Özlü, Orhan Duru, Onat Kutlar hepsi akrabasıydı, aynı ailedendiler... Ama en çok Kafka yakasını bırakmadı...
Abidin Dino, Yüksel Arslan, Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu, Füreya, Aliye Berger, Füreya, Fikret Mualla can dostlarıdır; Rembrant, Bacon; Goya, Picasso, Matisse, Giacometti arkadaşları...
'Niçin Yazıyorum?'
Bana soracak olursanız, Ferit Edgü'nün tüm yazma eylemi, "Niçin yazıyorum" sorusuna yanıt aramak içindir.
Zaten o, oldum olası, yanıtları değil soruları yeğlemiştir. Uyumu değil çatışmayı; gölleri değil okyanusları, rüzgârı değil fırtınaları, uçakla çıkılan değil, masa başı kalemle çıkılan yolculukları; bulmayı değil aramayı yeğlediği gibi...
Tıpkı onun için çağdaşlığın yolu geleceği düşlemek kadar geçmişi düşünmekten geçtiği gibi...
Benim kestirmeden söylediğimi o kendince soruyor. "Şimdi Saat Kaç" adlı kitabındaki "Susmuyordu, Ağlıyordu" yazısında.
"Bazı yazarlar vardır, yazı masasının başına oturduklarında kendilerine ilk sordukları soru: 'Niçin yazıyorum?'dur. Doğrusu, yazmak için binbir neden varsa, yazmamak için biniki neden vardır bu tür yazarlar için: Yazmak çözülmüş bir sorun değil, her yazmaya oturuşta çözülmesi gereken sorunlar yumağıdır." Dedikten sonra şöyle devam eder:
"Yazar, her şeyi bilen, çözümleri ve bileşimleri gerçekleştirmiş, çıkacağı yolculuğun haritasını çizmiş; pusulasını, usturlabı, basınç ve derinlik-ölçerini yedeğine almış kişi değildir. Böylesi bir yolculukta bunların işine pek fazla yaramayacağını bilir. Dahası kendisini yanıltacaklarını, yanlış yol gösterebileceklerini düşünür. Can yeleği de yoktur bu tür yazarların. Okyanusa açılmayı aklına koymuş bile olsa. Tüm güvencesi kendisidir. Bir de kendisi gibi böylesi yolculuklara çıkmış olanlar. Ama bu güvenceye sahip olmak için, geceyle tan ağartısı arasındaki çizgide ilk ve son sorusunu sormak gerekliliğini duyar: Niçin yazmak?"
Şu son paragraftan da anlaşılacağı gibi Ferit Edgü'nün eserlerinin ipuçları, açılımları, yüreğinize ve aklınıza dokunuşları, sadece ve sadece o eserin içindedir.
O nedenle şimdi tam da Ferit Edgü kitaplarını okumak zamanıdır.
Akrebi ve yelkovanı olmayan bir saate bakıp, kendinize "Şimdi saat kaç" diye sorma zamanı...
Dilerim Ferit Edgü, niçin yazıyorum, sorusunun yanıtını bulmaz da, o hep yazmaya, bizler de onu okumaya devam ederiz!
Cumhuriyet- 11 Kasım 2011
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler