Menü

Türkiye’deki Vahşet…


07 Mayıs 2005 - Zeynep Oral -

Cumhuriyet’in birinci sayfasında dört sütuna yayılan başlık “Diyarbakır’da vahşet” diyordu. Hayır, bu yalnız Diyarbakır’a ait, oraya özgü, “münferit” bir olay değil. Bu, Türkiye’deki vahşet! Tüm Türkiye’nin vahşeti! Zaten başlığın hemen altındaki spot’ta “Toplum cinnet getiriyor” denilerek, Adana, Antalya, Konya, Manisa’dan yine kadınlara yönelik şiddet uygulamalarından akıl almaz örnekler veriliyordu.

Diyarbakır olayına dönelim: 12 yaşındayken tecavüze uğrayan R.G.nin hamile kalmasıyla tecavüzcüsüyle imam nikahlı yaşamaya başlaması…Tecavüzcü eşin , yedi yaşındaki erkek çocuğa tecavüzden hapse girmesi… Şimdi kendi 15 yaşında, çocuğu 2 yaşında olan R.G’ye , kayınpeder, kayınbiraderler ve yeğenin tecavüze kalkması , kız direnince, ceza olarak burnunu kesmeleri…
Bugüne dek “töre” dediler, “namus” dediler, “tahrik” dediler… Dediler de dediler. Ancak bu sapıklıktan başka bir şey değil !
Bugüne dek bu ülkede kadına yönelik şiddet olağan, sıradan, karşılandığı için, görmezlikten gelindiği için … Bugüne dek bu ülkede kadına yönelik şiddet “mazur” gösterildiği için, cezalandırılmadığı için… Bu güne dek bu suçu işleyenler “töre, namus, tahrik” gibi sözcüklerin arkasına gizlenebildiği, sözde “din” kisvesine sığındığı için… Bugüne dek bu ülkeyi yönetenler bu konuyu hiç ama hiç önemsemedikleri için bu sapıklık ve bu vahşet bu boyutlara ulaştı.

Bu sapıklık, bu cinsel açlık, bu şiddete kana doyamamak hali, Türkiye’nin her yerinde kadına uygulanan baskının ; kadına ve erkeğe, çocuğa ve yaşlıya uygulanan şiddetin bir parçası!
Yaygın uygulama
Diyarbakır Kadın Merkezi KAMER’in başkanı Nebahat Akkoç’la konuşuyorum.

“Ben çocukluğumdan anımsıyorum , burnu kesik köy kadınlarını hatırlarım…. Bugün de köylerde daha çok tarama yapılsa daha nelere tanıklık edilir” diyor. KAMER’e baş vuran gözleri kezzapla kör edilmiş kadınları anlatıyor. Bu tür olayları “Namus cinayetinden bir önceki adım” diye nitelendiriyor.

Ben erkeğim, sen ve bedenin bana ait. Benim istediğimi yapmazsan, benim istemediğim bir şey yaparsan seni cezalandırırım , kör ederim, burnunu keserim, sakat bırakırım…
Bu zihniyet gökten zembille inmedi. Bugün hala Mecliste Türk Ceza Kanunu , tartışılırken, bu rezilliği “Namus cinayeti” değil de, “Töre cinayeti” diye adlandırmakta ısrar edenler, yasalar karşısında töre koruculuğuna sığınmıyor mu! Cezaları hafifletmeye, dolayısıyla bu cinayetleri körüklemeye ya da savunmaya yeltenmiyor mu!
Evet, R.G. şimdi çocuğuyla birlikte kendi ailesinin himayesinde. KAMER aileye ve ona destek veriyor; ayrıca namus cinayetlerine karşı kampanya başlatıyorlar…

R.G.’nin savunmasını Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi’nden 15 avukat üstlendi… R.G.’nin ailesi şikayetini geri alsa bile organ kaybına yol açmaktan kamu davası açılacak. Gelin görün ki, daha ilk duruşmada imam nikahlı hapisteki kocanın babası, 43 yaşındaki ailenin elebaşısı serbest bırakıldı, suçu oğullardan biri üstlendi. Bir sonraki duruşma neredeyse bir ay sonra…

Ayrıntılara girmek istemiyorum ama, bu ne biçim adalet, yargı mekanizması demekten kendimi alamıyorum. Gecikmiş, sürüncemede kalan, suçu birinin üstlenmesiyle, ötekileri cezasız bırakan adalet, adalet midir ? Bu mu caydırıcı yol?Ne yapmalı?
Nebahat Akkoç’un vurguladığı noktalardan biri de bu tür vahşetin , eğitim düzeyinin düştüğü, yoksulluğun arttığı yerlerde yaygınlaşması…

Evet eğitimin önemine ben de inanıyorum. Yalnız kız çocuklarını değil, ailelerini de okula yollayalım…
Ancak yeterli değil. Gelir uçurumunu da kısa vadede çözebileceğimize pek inanmıyorum. Hele bu gidişle… Öyleyse ne yapmalı?

Bir an önce topyekün bir seferberlik ilan etmeli.
Bu seferberlik devletin, hükümetin tüm mekanizmalarını, en üst yetkililerden en küçük birimlere dek herkesi harekete geçirmeli. Kadına ve de çocuklara yönelik şiddetin cezasız kalmayacağı kafalara sokmalı.

(Çocukları da işin içine katıyorum çünkü henüz Türkiye’de yeterince konuşulmayan bir başka olay daha var: Ensest! Diyarbakır olayıyla aynı gün gazetelere yansıyan Anadolu Ajansı’nın haberi Prof. Oğuz Polat’ın bir araştırmasını yansıtıyordu: Buna göre mahkemelere yansıyan ensest olaylarında çocuğa istismarın yüzde 57’sinin öz baba tarafından yapılıyordu. )
Bu seferberlik, hiç vakit geçirmeden çok acil ve adil yargılamayla bütünlenmelidir.

Bu seferberlikte, köy, kasaba, kent taramalarıyla, bugüne dek şiddet görmüş tüm kadınların konuşmaları sağlanmalıdır. Hayır hukuk geriye doğru işlemeyecek ama sonrası için caydırıcı olacak… Şiddeti , gizlilikten çıkarıp görünür kılmak, mücadelenin ilk adımıdır…

Bu seferberlikte, “namus” kavramına dayalı her türlü savunma, yasalardan çıkartılmalıdır.
Kadına ve çocuğa karşı şiddetten ceza alanlar ve cezaları afişe edilmelidir.

Bu seferberlikte Türkiye’deki tüm yerel ve ulusal kitle iletişim araçlarına görev verilmelidir.
Bu seferberlikte, tüm parti liderleri, tüm üyelerine ve seçmenlerine seslenerek, kadına yönelik şiddete karşı önlem almalarını istemeli, onları uyarmalıdır.

Bugüne dek Başbakanın “namus cinayetleri” üzerine tek laf etmediğini bu köşede çok kez vurguladım. Karikatüristlerde yönelttiği ilginin binde birini bu konuya yöneltebilirdi oysa…
Ne diyorsunuz? Hayal mi görüyorum? Ülke yönetimindeki zihniyet mi, kadına yönelik şiddete karşı mücadele edecek? Birkaç kadın kuruluşunun dişinde kimsenin umurunda değil mi?

Öyleyse, bugün R.G. için hop oturur hop kalkarız, birkaçımız yazar, çizer, sonra unutulur gider… Birkaç gün sonra A.F. için, B.Z. için , E. G. İçin , J.K.L.M. N.P.R.S.T.Y.Z için… Türkiye’de kadın çok... Kadının adı yoksa da hepsinin nüfusa kayıtlı adının ve soyadının bir baş harfi var…

7 Mayıs 2005- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.