Toscana'da Müziğin Peşinde (2)
28 Ağustos 2002 - Zeynep Oral -
Mevsimlerden Aşkmış...
İtalya'nın Toscana bölgesinde, Torre del Lago'da , Puccini Opera Festivali'ndeyim. Adının sonuna bestecinin adının eklendiği minicik bir köyde, her akşam dört bin izleyicinin doldurduğu, tek boş koltuğun bulunmadığı, tahta bir köprüden geçilerek ulaşılan açık hava tiyatrosunda... Yemyeşil tepeler, çam ormanları, dik başlı serviler, gül ağaçları , bugenvilyalar, sardunyalar arasındaki gölün kenarına yerleşmiş , sahnesi gölün üzerine uzanmış , eşi benzeri bulunmayan tiyatroda...
"Manon Lescaut" ve "Turandot"dan sonra şimdi sıra Puccini'nin "Madama Butterfly" eserindeydi...
Bu operayı yıllar içinde öyle farklı yorumlarla izlemiştim ki... " Japon Geyşa kızla Amerikalı Denizcinin Aşkı"ndan tutun "Pis emperyalistin zavallı geyşaya kazık atması" ya da "Japon olmanın onuru harakiriden geçer" e varan sayısız yorumlar... Ancak birkaç yıl önce Verona arenasında izlediğim "Madam Butterfly" hepsinden ayrılıyordu. Beni Montresor'un (reji, dekor, kostüm) minimalist yorumuyla, bu eser aşka aşık genç kızın öyküsüne, aşka adanmış bir şölene dönüşmüştü... Ve ben bundan daha evrensel, daha etkileyici bir "Madam Butterfly" yapılamaz sanıyordum.
Yanılmışım.
Orkestra yerini aldı. Bu kez Citta Lirica Orkestrasını ve Lirica Toscano Korosunu Steven Mercurio yönetecek. Tüm ışıklar söndü. Geleneksel bir Japon ezgisini çağrıştıran prelüdle birlikte sahne aydınlandı. Ve...
Gözlerimi kırpıştırıyorum... Gerçek mi... Sahnede boydan boya uzanan bir yeşillik ... Hafif meyilli bir tepe... Her yer çimen kaplı. Tepenin gerisinde deniz yani göl... Sahici göl... Torre del Lago'nun gölü, dekorun bir parçası olmuş. Tepede yıldızlar ve ay (sahici). Onlar da dekorun bir parçası... Tepenin bir yanında dev bir kaya parçası. Gerçekdışı boyutlarda. Ama bu gerçek dışılık, sahnedeki gerçekliği daha da yoğunlaştırıyor. İlk andan son ana dek sahnede her şey su gibi hava gibi doğaldı.
Sahneden yaşamın dört temel öğesi, toprak, hava , su ve ateş geçti. Sahneden yıllarla birlikte dört mevsim geçti . Bir sonbahar akşamı aşk gecesini , yaşadı Cio Cio San ile Pinkerton... Kış, beklemekle , hep beklemekle geçti... İlkbahar geldi diye, umutlar yeşerdi , çiçekler açtı , ama heyhat yalancı baharmış... Ve yaz , kızgın güneşiyle, her şeyi yakıp, kavurup geçti...Meğer bu opera yaşamın ve mevsimlerin geçişini anlatırmış! Ve mevsimlerden aşkmış!
Puccini'nin, birbirinden güzel melodiyi bir araya getiren , sağlam bir dramatik yapısı olan "Madam Butterfly "operası , İrlandalı yönetmen Vivien Hewitt'in rejisi, Japon heykeltıraş Kan Yasuda'nın dekorları ve Regina Schreckler'ın Japon geleneksel havasıyla "Art Nouveau"yu harmanlayan kostümleriyle kanatlanmıştı.
Yüzeysellikten uzak bu yorumda yalnız aşk değil, aynı zamanda iki farklı kültürün çatışması da ön plana çıkarılmıştı.
Kan Yasuda'nın dev boyutlu kayası olsun, doğal malzemeden yerleştirdiği "kapılar" olsun , tümü biçimsel mükemmeliyeti, güzelliği , güzeli yakalamıştı. Ancak bu yalnız görsel bir güzellik değildi. Esere müthiş bir psikolojik derinlik katan, anlamı yoğunlaştıran bir "güzellik"ti. Sahne, yaşamdan ölüme geçilen bir alana dönüşmüştü. Umut kapılarından , dar kapılardan, cennet ve cehennem kapılarından, sevinç ve acı kapılarından yani aşk kapılarından geçilen bir alan... Meğer bu opera bir geçişi anlatırmış! Yaşamdan ölüme geçişi!
Cio Cio San rolünde Maria Pia Ionata'nın final aryası, bir... Nedimesi Suzuki rolünde Elena Zilio ile birlikte çiçek düeti diye bilinen bölüm, iki... Bu ikisi hiç ama hiç gitmeyecek gözlerimden ve kulaklarımdan. Bu düette en ufak bir devinimle, bir el hareketiyle ve minicik bir esintiyle , sahne çiçektozuna, gül yapraklarına bürünüyor, iki solist , yaprak , çiçek , bahar bulutunun içinden geçerek söylüyorlardı şarkılarını.
Gelin görün ki, "Madam Butterfly" temsilini dolduran binlerce izleyicinin dikkati en çok bu anlattıklarımda değildi sanki. Tüm dikkatler Onda yoğunlaşmıştı.
O, yani Andrea Bocelli.
Popüler müzik alanından geldiği için opera uzmanlarının ve eleştirmenlerinin dudak büktüğü ama dünyanın her yerinde kitlelerin hayran olduğu ünlü şarkıcı Andrea Bocelli ! Rock müziğinden , San Remo Şarkı Yarışmalarından süzülüp gelen ilk plağı "Romanza" 7 milyon satan Andrea Bocelli...
Amerikalı denizci Pinkerton rolünü gala temsilinde Andrea Bocelli oynuyordu.
Görme özürlü bir sanatçının konser vermesi, plak doldurması tamam da, bir opera temsilinde oynaması, sahnede hareket etmesi, rolün gereğini yerine getirmesi nasıl olacaktı? Ne acımasız bir dünya! İzleyicilerin büyük çoğunluğunun asıl merak ettiği buydu.
Azimle, çalışmayla, disiplinle her şey mümkündü. Sahnedeki çimenliğin ortasındaki platformun kenarlarında incecik bir çıta belki sınırları belirleme açısından kimi zaman yardımcı oluyordu ünlü tenora. Hem zaten sahnelerinin çoğu ikili sahnelerdi... En ufak bir pürüz , bir aksama yaşanmadan sürdürdü rolünü. Üstelik olağanüstü sıcak ve rengi güzel sesiyle , Pinkerton rolünü gereğinden daha sevimli bile kıldı diyebilirim.
Bocelli gözleriyle değil yüreğiyle görüyor, gördüklerini sesinin rengiyle çoğaltıyordu. Yeryüzünün en güzel renkleri, onun sesindeydi.
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler