Töre Cinayeti
26 Ekim 2000 - Zeynep Oral -
Ölümler ve roller
Geçen Pazar Milliyet Gazetesinde , Namık Durukan'ın Diyarbakır'dan yazdığı haber, "Töre uğruna 39 bıçak" başlığını taşıyordu. Bir baba, on gündür eve gelmeyen , bir kız arkadaşında kaldığını söyleyen 17 yaşındaki kızını "kötü yola düştü" diye 39 bıçak darbesiyle öldürmüştü. Otopsi sonucu kızı bakire çıkınca "pişman olmuş ve vicdan azabı çekmişti. "
Yani otopsi sonucu farklı olsa , "namus kurtuldu" diye içi rahat edecek...Otopsi sonucu farklı çıksa , doğru bir iş yaptığına inanacak...
İstediğiniz kadar, töre , gelenek, vb. deyin ...Haberi okurken ilk aklıma gelen soru şu oldu: Acaba aynı kız, evden uzaklaştığı on günün sonunda babasının önüne yüklüce bir para koysa, "on günde şu kadar kazandım, al, hayrını gör, al evin eksiklerini gider" dese, töre , gelenek , her ne haltsa, yine işleyecek miydi?
Hiç sanmıyorum...
XXXX
"Batman'da kurtuluşun adı: İntihar"...
Birkaç gün önceki Milliyet Gazetesi'nde Semra Kardeşoğlu'nun haberinin başlığıydı bu tümce. Batman'da çoğu kadın 28 kişinin art arda intiharı üzerine Başbakanlık bir ekip yollayarak araştırma yaptırmış ve bir rapor sunmuştu.
Raporu dikkatle okuyorum. Görüşler , açıklama çabaları , kullanılan sözcükler, çıkarılan sonuçlar geniş bir yelpazeye yayılsa da , bunlar tekrar tekrar iki noktada düğümleniyor:
- Yaygın biçimde şiddet uygulaması...
- Yokluk ve yoksulluk...
Güneydoğu'da yaşanan terör, baskı, yargısız infazlar , faili mechul ya da mechul olmayan cinayetler ... Bütün bunların toplumsal paranoyaya yol açması doğal. Ama doğal olmayan, bunlar sona erse bile, bir çıkış yolu olmadığını görmek... Ezilmişliğin, güvensizliğin, işsizliğin, gelir dağılımındaki uçurumun ilelebet süreceği inancını içimizde büyütmek... Doğal olmayan umutsuzluk...
Bir süre önce Hakkari'de de filiz veren tohumlar arasında zaman zaman tanık olmuştum gelecekten hiçbir beklentisi olmayan bakışlara... Yokluk ve yoksullukla büyüyordu tünelin ucunda ışığı görememe duygusu...
XXXX
Hem intiharlara hem de töre cinayetlerine baktığımda, aile içi şiddeti ne denli benimsediğimizi, bunları olağan karşıladığımızı görüp dehşete düşüyorum. Bunları doğal ya da olağan karşılamamızın temelinde ise toplumda erkeğe ve kadına yüklediğimiz roller yatıyor. Kalıplaşmış bu rolleri değil değiştirmeyi düşünmek, öylesine benimsemiş, öylesine kabullenmişiz ve toplumsallaştırmışız ki, bunları ha bire yeniden üretip , örnek olarak sunuyoruz.
Toplumun nitelemesiyle, ( erkek egemen bir toplumda yaşadığımıza göre, erkeklerin bakış açısıyla ) "Ana", "Bacı", "Ev kadını", "Namusu bütün kadın", "Yuvayı yapan dişi kuş", Melek", "Korunmaya muhtaç", "Fedakar", "zayıf ve çaresiz" ve çoğu kez "kurban" diye yücelttiğimiz kadın ... Ya da namussuz, orospu, şeytan vb. diye lanetlediğimiz kadın ... Bu klişeleri,kalıpları, bu bakış açısını ve bu söylemi yıkmadan, aile içi şiddeti yıkabileceğimize inanmıyorum.
Töreleri, gelenekleri, "zaman" kavramından bağımsız düşünemeyeceğimizin bilincindeyim. Ama zamanı hızlandırmak ya da yavaşlatmak elimizde.
Devlet vatandaş ilişkisini yeniden düzenlemekten, cinsiyet ya da etnik farkları gözetmeden herkes için geçerli eşit hukuka, eşit eğitime, siyaset ve kültür alanlarının düzenlenmesine, gelir dağılımındaki uçurumu yok etmeye, yapılacak çok iş var. Topyekün bir seferberlik kaçınılmaz. Bütün bu alanları kapsayacak politikalara, ekonomi politikalarına gereksinim var. Siyasetçilerimiz bunun farkında mı, bilmiyorum.
Umutsuzluğu kırmakta , klişe rolleri kırmakta Medyaya da çok büyük iş düşüyor. Medya bunun farkında mı, onu da bilemiyorum...
Dünya Kitle İletişim Araştırma Vakfı , "Televizyon, Kadın ve Şiddet" adlı bir inceleme yayınladı. Televizyonda izlediğimiz yerli dramlarda, filmlerde, güldürü programlarında , İbrahim Tatlıses, Huysuz Virgin, Hülya Afşar'dan Beyaz'a, Savaş Ay'ın A takımından Siyaset Meydanına , "Talk Show"lardan reklamlara , sayısız programda kadına yönelik şiddeti irdeliyor çeşitli yazarlar. Vardıkları sonuç, yukarıda kısaca belirttiğim roller, kalıplar arasında kadının nasıl bir nesneye dönüştüğü ve bu nesneye dönüşen kadına karşı uygulanan şiddetin meşrulaşması...
Siz okurlar, televizyonda izlediğiniz tüm programları bir de bu gözle , bu bakış açısıyla izlemeye çalışın. Bakalım neler göreceksiniz?
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler