Menü

Tiyatroda Bilinç - Etik -Estetik


10 Ekim 2014 - Zeynep Oral -

 

                            20 Y.Y. Tiyatrosuna  damgasını vuran, Rus tiyatrosunun efsanevi adı Yuri Lubimov öldü.


                        Tiyatroda Bilinç - Etik -Estetik
 
            Rus Tiyatrosunun efsanevi ismi Yuri Lyubimov  geçen Pazar  bu dünyadan ayrıldı.   97 Yaşındaydı.  20 y.y. dünya tiyatrosuna  damgasını vuranlardandı.    Sahneye getirdiği teknik buluşlar kadar, göze görünmeyen ama ruhumuza işleyen  duyarlıkların , coşkuların da kaşifiydi. 


            Sovyet döneminin baskı ve sınırlamalarına karşın,  kurucusu ve yönetmeni olduğu  Moskova'daki Taganka Tiyatrosu'nu özgürlük alanına çevirmişti.  


            Seyircimiz, 1996'da  Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivalinde ondan "Doktor Jivago"yu izledi. O yıl ona  İstanbul'da  yaşam boyu tiyatroya hizmetler için  Tiyatro Ödülü verildi. (İKSV)  Elbet  bu gecikmiş bir buluşmaydı.  Köprülerin altından çok sular geçmiş,  dünya da, Lyubimov da  değişmişti...  (Doktor Jivago'dan hiç bir  an kalmadı aklımda. Oysa 1978'de Doğu Berlin'de izlediğim   Brecht'in "Sezuanın İyi İnsanı" ve Gorki'nin "Ana"sının  her sahnesi   neredeyse 40 yıl sonra an be an hala yüreğimde ve aklımda.) Gerilere dönüyorum:


            "TAGANKA"  DOĞU BERLİN'DE          
           
            Yıl 1978. Bertolt Brecht'in doğumunun 80. Yıldönümü .  Doğu Berlin'de  "Brecht Diyalogu" düzenlenmiş. Yıllardır  hakkında onca şey okuduğumuz,  çıldırasıya merak ettiğimiz  Moskova'nın ünlü "Taganka Tiyatrosu"  da geliyor Doğu Berlin'e. Orada Lyubimov'un oyunlarını görmekle kalmadım, kendisini tanımak , konuşmak mutluluğuna da ulaştım.


            Dört ustası vardı:   Tiyatro ve Sinema oyuncusu olarak yanında yetiştiği Vakhtangov... Geniş seyirci kitlelerine seslenen   sirk, kabare, müzikal duygusunu ve tiyatro yapma coşkusunu  kazandığı  Meyerhold... Oyunculuk disiplini aldığı Stanislavski ... Ve bunları Marksist öğretiyle bir arada yoğuran Brecht...


            Lyubimov bu dört ustanın sentezini, kendi düş gücü ve yaratıcılığının verdiği tatla, coşkuyla besledi. Sunduğu oyunlar bunun ürünüydü.  Kimileri buna "Şiirsel gerçekçilik" adını taktı.  Ben buna  tiyatronun şiiri demeyi daha doğru buldum.  Dans, müzik, folklor,  edebiyatı bir arada yoğurdu. Tümüne bilinç , etik ve estetik egemendi.


            IŞIK VE GÖLGE SİHİRBAZI


            Müzik,  ışık, gölge sihirbazıydı.  Coşkuyu  bunlarla somutlaştırdı. 


            Bugün bize sıradanmış gibi gelen "ışık perdesi"ni ilk bulan ve uygulayandı.  Gölge oyunlarına  yer vermekte öncüydü.   ("Ana"da,  annenin  dağıttığı beyaz bildirilerin,  öldürülen tüm  çocuklarının kanıyla kırmızıya dönüşmesini asla unutmayacağım.)


            Oyuncuyu, ayni zamanda plastik öğe olarak kullanan ilklerdendi. Oyunculara verdiği hareket ve ritimle sahnedeki on kişiyi  yüz binler gibi gösterebilmenin ustasıydı.  (Bir iki kişiyle başlatıp binlerin yürüyüşüne dönüşen 1 Mayıs  sahnesini  unutmam mümkün mü!)  Hareket ve ritimle  farklı mekanlar yaratma sihirbazıydı. Farklı ritim ve hareketle   sokağı  bir fabrikaya; gecekonduyu saraya çeviriyordu.


            Müzik, ışık ve devinimle bütüncül tiyatroyu  ve tiyatronun şiirini  yaratıyordu.


            RUSYA'DAN KOPUŞ


            Lyubimov  resmi ideolojiye meydan okuyordu.  Baskılara karşın "akademik" kalıpları kırmıştı. Tiyatrosu gençlerle dolup taşıyordu.  Ödün vermeden  direniyordu.


            Sonra bir gün, "oğlum" dediği baş rol oyuncusu  şair , besteci , "gençliğin ilahı" Vladimir Visotski,  Moskova sokaklarında ölü bulundu. 42 Yaşındaydı.  (Doğu Berlin'de hepimiz ona aşık olmuştuk!)  Lyubimov  "Vladimir Visotski" adlı oyunu sahneledi. Oyun 2 temsil sonra yasaklandı.   Ardından   provadaki "Boris Gudunov" repertuardan çıkarıldı.  Bunlar bardağı taşıran son damlalardı.


                Gücünü seyircisinin büyük ilgisinden, sessizlerin sesi olmaktan , topluluğunun eşitlikçi ve kolektif üretiminden , bilet gelirleriyle ayakta  durabilmekten alıyordu. Sadece resmi ideolojiye muhalif olmaktan değil, tiyatronun en niteliklisini gerçekleştirmekten alıyordu.  Artık bu özgün niteliğinin tehdit altında olduğunu görünce kararını verdi.


              Londra'da "Suç ve Ceza"yı sahnelemek için çağrı almıştı. (1983) Gitti.  Geri dönmedi. 1984'de Taganka'nın 20. yıldönümünde Batı'ya iltica etti.         


            Ülkesinden ayrı kaldığı dönemde farklı ülkelerde sayısız oyun ve opera sahneledi.  La Scala, Covent Garden, Metropolitan, Staadoper... Rusya'dan uzakta, Slav hüznü ağır bastı. 


            Ve Perestroyka. 1989'da   Rus vatandaşlığı iade edildi.  Ülkesine döndü.  Geçen yıl Bolşoy 'da Borodin'in "Prens İgor"unu sahneledi.


            İçmeyi de çok severdi. Şimdi belki de  Vladimir Visotski'yle votka kadehlerini tokuşturuyorlardır!.


Cumhuriyet- 10 Ekim 2014

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.