Menü

Tam o anda… Kerem Yılmazer…


23 Kasım 2003 - Zeynep Oral -

Tam o saatte, o dakikada orada olmak…Oradan geçiyor olmak… Beş dakika önce ya da beş dakika sonra değil de, tam o anda…

O sabah evden çıkarken , telefon çalsa , kapıdan dönüp telefonu açsa, konuşma uzasa, uzasa, uzasa…Sonunda dayanamayıp, hadi geç kaldım, işim var, gitmem gerek deyip de çıksa…

Ne bileyim, mesela trafik sıkışsa… Levent’te trafik ışıklarına vardığında, yeşil ışık, kırmızı olmasa… Ulaşması gerektiği yere başka bir yoldan gitmeyi seçse…O otomobile değil de, daha hızlı ya da daha yavaş giden şu otomobile binmiş olsa…

Galatasaray’da bir tanıdığa rastlasa… Ne var ne yok, şu pırıl pırıl güneşli havaya bak falan dese… Birkaç dakika oyalansa… Ya da hiç oyalanmamış olsa…

Yüzlerce, binlerce, milyonlarca seçenek varken, yüzlerce, binlerce, milyonlarca olasılık varken… Tam o anda, bombaların patladığı an orada olmak!

Biliyorum, insan isyan ediyor! “Kader” değil bu! Olmamalı.

İnsan yaşamı, beş dakika öncelere, beş dakika sonralara, o köşede değil de bu köşede bulunmalara bağlı olmayacak kadar değerli.

Tam o anda , orada olanlardan biri de Kerem Yılmazer’di.
Tiyatronun, sinemanın, müzikallerin “efendi” oyuncusu.
Ne çok izledim onu sahnelerde…

Çook çok eskilere gidiyorum. Sanki bin yıl olmuş gibi, oysa yalnızca 70’li yıllardı. Dormen Tiyatrosu’ndaydı.

“Eski Çamlar Bardak Oldu” . İlk oyunlarından… Ne çok, ne çok sevdiği , sevgilisi, karısı, biricik arkadaşı tiyatro oyuncusu Göksel Kortay’a o oyunda mı aşık olmuştu?

Sonra birbiri peşi sıra çıkan o keyifli müzikaller. İsleyiciler kadar sahnedekilerin de eğlendiği müzikaller. “Oliver”, “Yaygara 70”, “Uyy Balon Dünya”… Ve diğerleri…

Aynı zamanda müzisyen olması, gitar çalması, şarkı söylemesi, dans edebilmesi, oyunculuğunun artıları, müzikallerin olmazsa olmaz koşuluydu.

Sonra Şehir Tiyatrolarında “Kuşlar”, “Genç Osman”, “Hürrem Sultan”dan “”Bizans Düştü”ye uzanan sayısız oyun… Hiç boş durmayan, çalışkan ve hep çalışan sahne emekçisi…

Sahne dışında ise hep “efendi”liği, iyiliği, iyi kalpliliği, yakın ve uzak çevresindeki tüm insanlara sevgiyi, saygıyı sürdüren; bu sevgiyi saygıyı yüzündeki gülümseme, gözlerindeki parıltı, yüreğindeki sıcaklıkla yayan bir kişilik…

Biliyorum insan isyan ediyor, tam o anda Kerem Yılmazer’in de tam orada olmasına!

Ne kadar isyan etsen azdır Sevgili Göksel Kortay!
Bu “kader” değil! Olmamalı.
Bu terörizm. Yani bu ülkede yaşayan her bireye, herkese, her birimize yönelik vahşet.

Ülkemin, İstanbul’umun, kan okyanusunda yüzdüğü o meşum gün, hepimiz telefonlara sarılıp, yakınlarımızı, sevdiklerimizi aradık. Çıldırasıya korktuk.
Ancak onlara ulaşabildiğimizde rahat bir nefes alabildik.

Oh benimkiler değil! Benim çocuklarım, benim eşim, benim anam babam, benim ailem değil… Böyle deyip , rahat ettik…

Ne büyük haksızlık! Ne büyük utanç!
Benimkiler değil, dedik… Ama başkalarının ki!
Şunu anlamayız: Bugün “benimkiler” ya da “başkalarınınkiler” yok.! Bugün, hepsi bizim çocuklarımız, bizim eşlerimiz, bizim yakınlarımız, bizim ailemiz, bizim dostlarımız, bizim sevdiklerimiz, bizim insanlarımız.
Bugün , “terörün gücüne” de, “gücün terörüne” de teslim olmama günüdür.

Ancak bu teslim olmamada birleştiğimiz an, düze çıkabiliriz.


23 Kasım 2003

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.