’Sorarım Anneme Akşamları’’...
11 Eylül 2005 - Zeynep Oral -
Annecim zaman akıp gidiyor... Annecim zaman duruyor... Senin için duruyor, benim için akıyor. Ama kimi zaman ikimizi birbirine karıştırıyorum. Hangimiz için zaman akıyor, hangimiz için duruyor bilmez oluyorum.
Dünkü yazımda , bugün ülkemin ‘’Cesaret Ana’’lara değil, sağduyulu analara en çok gereksinimi olduğunu söylediğimden beri, o yumuşacık sesinle kulağıma ‘’zaten en büyük cesaret, sağduyuyu elden bırakmamak değil mi ki’’ diye fısıldayıp duruyorsun. (Düşündüklerini, dayatmak yerine, hele gençlere dayatmak yerine, onlarla tartışmayı seçtiğinden, soru biçiminde ortaya koyardın... Bak ben de senin gibi yapıyorum...)
Korkuyorum, annem.
Akan zamanlardan, duran zamanlardan korkuyorum.
3 Ekim tarihi yaklaştıkça, bu güzelim ülkeyi hırpalamak, müzakere masasında elini zayıflatmak, seksen yıllık ideallerinden ve amaçlarından saptırmak için içerden ve dışardan oynanan oyunlardan korkuyorum.
Ülkemde iç çatışmalar girdabında boğulanların, dünyadaki emperyalist ve kapitalist güçlerin çıkar uğruna giriştikleri ‘’Büyük Oyunu’’, büyük çerçeveyi gözden kaçırmalarından korkuyorum. O ‘’Büyük Oyun’’a alet edilenlerin aymazlıklarından, ortalığı kana bulamalarından korkuyorum. Yeniden kardeşi kardeşe düşürmelerinden korkuyorum.
Sen bana korkma, bu ülke bugüne dek nelerle baş etti, bu oyunu da bozacaktır (‘’korkma yanında ben varım’’) desen de demesen de ...
Bu gün seninle konuşmamın, inan anacım, tarihin 11 Eylül olmasıyla ilgisi yok. Zaten her gün seninle konuşuyorum. Bugün okurları da buna ortak etmemin nedeni , tam bir yıl önce şu sıralar senin arkandan yazdığım yazıya okurlardan aldığım ve bir yıl boyunca ‘’anne’’ kavramı söz konusu oldu mu, okurlardan aldığım sıcacık esintiler... Dünyadaki birçok insan için 11 Eylül New York’daki ikiz kulelerin vurulduğu gün... Benim ve senin tüm çocukların içinse , yüreğimizin vurulduğu , en yakın arkadaşımı yitirdiğim gün...
Tam bir yıl oldu anacım. Zaman akıyor, zaman duruyor... Hangimiz için akıp hangimiz için durduğunu arada karıştırıyorum dedim ya... Bak senin de çok sevdiğin Melih Cevdet Anday ne diyor bu konuda:
‘’Şiirin bunca büyük bir işlevi de, zamanın geçmesinden duyduğumuz korkuyu yansıtmasıdır; daha kısası bu akışı durdurmasıdır. Böylece şiir yazanla okuyan, bir tanıklıkta birleşirler...
Düşünüyorum da, ölenlerin zamanı gerçekten durmuştur, onların hiçbir değişikliğe gereksinimi yoktur. Bizse akan zaman içinde onlarla karşılaşıyoruz ikide bir. Tuhaf bir şey bu; onlar biraz bizimle akıyor, biz biraz onlarla duralıyoruz. Ölüm bir söylencedir...’’
İşte benim canım annem, sen benimle biraz akıyorsun ve ben seninle biraz duralıyorum. Ve bu söylencenin içinde sözcükleri arıyorum...
Sözcükler arasında Ingeborg Bachmann ‘ın ‘’Sorarım Anneme Akşamları’’ başlıklı şiiri çıkıyor karşıma. Ahmet Cemal ‘in Türkçesiyle o şiiri sana yolluyorum: ‘’Sorarım anneme akşamları / çan seslerinin ardından gizlice / günleri nasıl yorumlamalıyım / ve nasıl geceye hazırlanayım diye.
Derinlerde yatan tutkum hep / anlatmaktır olduğu gibi her şeyi / çevremde dolanan onca ezgiyi / seçmektir akorların içinden.
Birlikte kulak veririz hafiften: / Annem yine düşlemektedir beni, / bulur, eski şarkılardaki gibi / ruhumdaki majörlerle minörleri.
‘’ Canım Annem, beni düşlediğini biliyorum ama çok, çok, çok özlüyorum.
11 Eylül 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler