Menü

Şoklardan Şok Beğenin...


08 Nisan 2010 - Zeynep Oral -

Uluslararası İstanbul Film Festivali müthiş coşkusu, çarpıcı, şaşırtıcı, olağanüstü, sıradan ve görkemli filmleriyle… İnsanı büyüleyen, şaşırtan, gülümseten, kahreden, öfkelendiren, isyana teşvik eden, bilgilendiren, insanın filmleriyle… Antidepresan “ilaç”larıyla, mayınlı alanları, bağımsızlık ve özgürlük savaşlarıyla… Anılarla beslenen, umutlarla desteklenen, tartışmalarla zenginleşen sohbetlerle… Ama en çok, en çok, sokaklara taşan her yaştan “gençlerin” tam bir şölen havasını yaşamaları ve yaşatmalarıyla sürüyor…

Elimden geldiğince , “normal” zamanlarda izleme olanağı bulamayacağım filmleri izlemeye çalışıyorum… “Şok Doktrini” bunlardan biriydi.

Ancak NTV Belgesel Kuşağı’nda yer alan “Şok Doktrini”ne geçmeden önce, festival filmlerini izlerken yaşadığım bir başka şoka değinmeden edemem!

‘Yaşasın Faşizm!’ şoku

Festivalde bu yıl Onur Ödülü’nü alan Marco Bellocchio’nun “Yenmek” (Vincere) adlı filmini izliyorduk… Atlas Sineması’ndaydık. Gündüz seansıydı…

Film üzerine bir iki tümce: Opera tavrını, epik yöntemi ve usta sinema dilini bir araya getirdiği bu filmde (“sinemasal opera” mı demeli?) yönetmen, Mussollini’nin gençliğinden diktatörlüğe yükselişini tarihsel süreç içinde ele alıyor. Ama bir hayat hikâyesinden çok, faşizmin (Vatikan’a da dahil olmak üzere) , millete nasıl kabul ettirildiğini, faşizmin toplumsal ve bireysel yıkıcılığını ortaya koyuyor.

Şimdi gelelim yaşadığım şoka: Filmin bir yerinde, perdede faşist gençler bir ara “yaşasın faşizm” diye slogan atıp marşlar söylüyor, faşizme övgüler düzüyorlar. O anda salondan, iki ayrı köşeden, alkış yükseldi! Çok kısa ama herkesin duyabileceği, duyduğu bir alkış!

Kanım dondu! Kanımız dondu. Perdede bir genç, “yaşasın faşizm” diyordu, salondaki alkışlıyordu.

Sözün bittiği yerdi.

‘Şok Doktrini’

 

Kanadalı yazar ve eylemci Naomi Klein’ın son yıllarda adından fazlasıyla söz ettiren kitabı “The Shock Doctrine” (Şok Doktrini) kitabından yola çıkan bu belgeselin yönetmeni Michael Winterbottom… Keşke, keşke herkes izleyebilse bu filmi.

Naomi Klein’ın “Şok Doktrini”ni, en kalın hatlarıyla özetlemem gerekirse şöyle:

Psikiyatride, hastaları “iyileştirmek için” kullanılan şok terapisi (ki sonradan bunun iyileştirmeye değil, travmaya yol açtığı görüldü), 50’lerde işkence için, tutukluları konuşturmak için kullanıldı. CIA bu yöntemi geliştirdi. Hâlâ da kullanılıyor. Guantanamo’yu düşünün… Amaç, kişinin gerçekle ilişkisini kesmek, belleği yok etmek, kişiliği silmek ve belleğe yeni bilgiler, istenilen bilgileri yüklemek…

Naomi Klein’a göre toplumlara da şok yaşatarak, istenilen politikalar uygulanabilir. Nitekim Friedman öncülüğünde “Chicago Okulu” görüşlerini, yani “serbest ekonomi”, kapitalist ekonomi politiğini hayata geçirmek, yaymak için ABD sık sık bu yönteme başvurdu. Şili, Allende’nin devrilmesi, Pinochet’nin kanlı darbesi en açık seçik örnek…

Savaş, doğal afet, darbe, terörist saldırılar… Sıradan insanlar bunlarla boğuşurken (kolektif şoku yaşarken), her şey mubah… Milleti şoka sok, istediğin politikayı uygula! Her şok, her felaket, büyük şirketleri daha zengin, yoksulu daha yoksul kılıyor! Naomi Klein’ın deyişiyle “Felaket / Facia Kapitalizmi”… Şili’den, Irak’a, Haiti’ye…

Kendinize Türkiye’nin şu sıralarda yaşadığımız yargı ve adalet şokunu, işsizlik şokunu, vicdan şokunu anımsatın… Ve bu çarpıcı belgeseli ne yapıp yapın, mutlaka görün!

Cumhuriyet - 08 Nisan 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.