Şiddeti fark etmek için , içimize bakmak …
19 Kasım 2006 - Zeynep Oral -
Çarşamba akşamıydı. Ortaköy’den Beşiktaş’a trafik sanki akıyor gibi… Ne de olsa saat 21:00’i geçmiş. Ters yönde ise iki sıra araç tampon tampona ilerliyor, daha doğrusu ilerlemiyor…
Ansızın… Ansızın Çırağan Otel’inin oradan üç dört polis ya da koruma arabası, sirenlerini çalarak, tepedeki beyaz mavi, kırmızı ışıldaklarıyla trafiğin içine dalmaya çalıştı. Aksi yönden gelen araçlar, o anda, yine tampon tamponaydı. Ne öne, ne arkaya gidemezler, isteseler de yolu açamazlardı. Tek çare , otomobillerin buhar olup uçmasıydı ki, bunun henüz bir yolu bulunamadı… Çok hem de çok öfkelendi polis ya da koruma araçlarından biri. Öfkesini kusmaya kararlıydı. Ana yola girip, Beşiktaş’a yöneldiğinde etrafa şiddet saçtı. Zik zaklar çizerek, karşıdan gelenlerin üzerine sürerek, önünde kalanın canına okuyarak , yayaların üzerine hamle yaparak, ortalığa dehşet saçtı.. (Plakası 34 L 9843’dü. Belki ilgilenen olur.)
Çevrenin tepkiler şöyleydi: Kimi korkup kaçtı, kimi kaldırıma sığındı, kimi lanet, kimi okkalı küfürler etti, kimi de çok kızıp, “gebertmeli bunları” diye fikrini beyan etti.
Sokaktaki şiddetin yoğunluğu bir anda elle tutulur, gözle görülür somutluğa bürünmüştü. Üstelik abuk sabuk bir neden, bir gerekçeyle…
İçimizdeki şiddet her zaman böyle basit, anlık nedenlerle, abes gerekçelerle su yüzüne çıkmıyor. Sinsi, sinsi hücrelerimizi ele geçirirken her zaman böyle somutluğa bürünmüyor. Sanki yokmuş gibi yapıyor…
En tehlikelisi de bu!
X
İçimizdeki şiddet cerahat toplamış , cılk yara, vıcık vıcık yara olmuş, tüm bedenleri ve ruhları sarmış… Yaraların içinde kurtlar oynaşıyor, kurtlar ürüyor , kurtlar cerahati, kusmuğuyla, pis kokusuyla her yere taşıyor …
İçimizdeki şiddet kan olmuş oluk oluk akıyor, uzak durmak olanaksız, herkese sıçrıyor…
İçimizdeki şiddet , F tipi cezaevlerinde hücrede , tecrit hücresinde tutulanlara, hiçlik, yokluk olmuş. insanlık dışı muamele, tutukluluktan öte ikinci bir ceza, işkence olmuş... İşkence yoktu hani! İnsana dair ne varsa, ondan mahrum bırakılmaktan ala işkence mi olur! Altı yıldır sürüyor bu işkence! İçimizdeki şiddet, bu insanlık dışı cezaya karşı duran avukat Behiç Aşcı’ya ölüm orucu olmuş! Bugüne dek tecritle ilgili ölüm oruçları ve müdahaleler sonucu 122 kişinin öldüğünü biliyor musunuz ! Ve bu yokluk, hiçlik, işkence, ölümler karşısında suskunluk, vurdum duymazlık, bana necilik sürdükçe cerahat hepimize yayılıyor, kan hepimizi boğuyor.
İçimizdeki şiddet , bugün ülkemi, çocuk pornosu, çocuk fuhuşu, çocuk istismarında, dünya standardında zirveye taşıyor.
İçimizdeki şiddet hukuku ele geçiriyor. Erzincan’ın bir köyünde iki kişinin, bir kız çocuğuna defalarca tecavüz ettiği iddiasıyla yargılandığı davada, kız çocuğu ifade verirken , dışarıda yüzlerce insan, “ tecavüzcülere idam” diye haykırıyor. Kız çocuğu 7 yaşında. Sanıklar 65 ve 42! Derken mahkeme keşif yapıyor. Ve kız çocuğu keşfe götürülüyor. Olay yerini, mekanı göstersin diye… Psikolog, doktor olmaya gerek yok durumun vahametini kavramak için herhalde!
İçimizdeki şiddet kadınlara , çocuklara daha kolay gücünü gösterebiliyor. Kadınlara ve çocuklara yönelik şiddete karşı mücadele edenlere gözdağı veriyor , onlara tehdit oluşturuyor!
İçimizdeki şiddet bugün töre, yarın namus diye diye karşımıza çıkıyor…
İçimizdeki şiddet, 12 Eylül’ün sorgulanabilmesine bile öfkeleniyor. Bu yüzleşme, bu hesaplaşma olmasın ki , bu şiddet, bu baskı, bu çarpık ilişkiler, yozluk, bu yüzsüzlük devam etsin diye… İçimizdeki şiddettin, Ömer Uğur’un “Eve Dönüş” filmine bile tahammülü yok! Oysa, “bilmiyordum- görmedim- duymadım, benim ilgim yok”lara sığınanlara , “olmamış gibi yapanlara” bir ders niteliğindeki, müthiş etkileyici, herkesin görmesi gereken bir film bu.
İçimizdeki şiddet , medyada, bir yandan “ şiddete nasıl karşı çıkalım” programları yaparken, manşetler atarken, bir yandan da aynı medyada şiddet üreterek kendini çoğaltıyor ve yaygınlaştırıyor.
İçimizdeki şiddet, gelir dağılımındaki uçurum büyüdükçe, içimize daha derinlere kök salıyor…
İçimizdeki şiddet, politik, toplumsal, ekonomik , kültürel her alanı ele geçirmiş, ülkeyi esir almış durumda. Eğitimden (şu son eğitim şurasını düşünün!) sağlığa , her alanda şiddet!
İçimizdeki şiddet kurumsallaşmış artık! Bireysel şiddet, toplumsal şiddete dönüşmüş!
Bir an için susup bunun farkına varalım, bunun bilincine varalım diyorum…
Şiddeti benimseyen, şiddetten medet uman, şiddeti çoğaltan, yayan her şeyi geriletmek, ortadan kaldırmak için elbet elbirliğiyle çalışalım, kısa ve uzun vadeli politikalar, eğitim programları, yayınlar , etkinlikler vb.elbet yapalım… Ama önce …
(Bunları bana yazdıran belki de yazılarımdan birine öfkelenmiş kimi okurların benim bu gazetede, Cumhuriyet’te işim olmadığını söylemesidir…
Bilemiyorum.)
Ama önce, şöyle bir durup kendimize, kendi içimize bakalım. İçimize…
Cumhuriyet - 19 Kasım 2006
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler