Menü

Şiddet, Zorbalık ve Saldırganlığa Direnmek Boynumuzun Borcu: Karaburun … Dikili … Ayvalık …


31 Ağustos 2006 - Zeynep Oral -

Haftaya, gazeteci Gülden Aydın ve kızı Ceren’in Karaburun’da uğradığı saldırı damgasını vurdu. Haberi, Yalçın Bayer’in “Yeter, Söz Milletin” köşesinde dehşet içinde okuduğumda, söyleşi ve imza günüm için Dikili’deydim. Ertesi gün bu olayı gazetelerimizin nasıl yorumlayacağını merak ediyordum doğrusu. Cumhuriyet dışında hiçbirinin olayı manşete taşımamalarına, kiminin yok saymasına, sanki böyle bir şey olmamış, yaşanmamış gibi yapmasına belki de şaşmamak gerekiyordu . Ancak ertesi gün Dikili’de , bir gün sonra da Ayvalık’taki söyleşilerimde geniş kitlelerin saldırıyı gerçekleştirenler kadar, buna göz yuman medyaya da yöneldiğini görecektim.

Üç önemli nokta:

Sonraki tepkileri biliyorsunuz , okudunuz. Gülden Aydın ve Ceren’e geçmiş olsun derken, vurgulamam gereken iki üç nokta var:

Birincisi “pislik” kavramı… Bikinili birine “pislik” diye saldıranlar, herkese açık bir koyda insan dışkısının (bir çocuğunki bile olsa) “pislik” olduğunu bilmiyorsa, kavrayamıyorsa, anlamıyorsa, görmüyorsa, orada ciddi bir bilgisizlik, vazgeçtim eğitimden, bir ilkellik sorunu var. Ne dinle, ne inançla, ne düşünceyle, ne de yaşam biçimiyle açıklanamayacak bir sorun…

İkincisi, kimi aydınlarımızın benimsediği hani o sözüm ona “özgürlükçü” ve “demokratik” tavır var ya; hani on yaşındaki kız çocukları bile çarşafa sokarken bile takındıkları tavır… “Örtünme hakkı”nın yavaş yavaş nasıl zorbalığa dönüştüğünün “örtünmeme hakkının” nasıl adım adım yok edildiğinin örneğidir bu olay.

Vurgulamak istediğim üçüncü nokta ise , “pislik” ve “hak” konusunda düşünmekten yoksun, yorum yapmaktan aciz, diyalog kurmayı beceremeyen, beyinleri uyuşmuş, yalnız kadın bedenini değil, tüm yürekleri de örtmeye, kapatmaya, kilitlemeye çalışan bu insanların seçebildikleri tek yolun şiddet olması…

Lütfen, yarın öbür gün Türkiye nasıl bu hale geldi diye kimse şaşırmasın!

Şiddetin yok edemediği güzellikler

Şiddet Dikili’de de vardı. Biliyorsunuz, "Siyanür-Altın- Çevre" başlıklı panele, 200 kadar eli sopalı adam saldırdı. Söyleşi ve imza günüm bu panelden bir gün önceydi ve o gün Belediye başkanı Osman Özgüven, aldıkları tehdit mektuplarını gösteriyordu bana. Koza Altın Madencilik, Bergama Ovacık’ta, yasa dışı faaliyetini sürdürüyor, yargı kararlarına uymuyor. Maden işletmesi taraftarları yasalara uymaktansa, şiddet uygulamayı seçmişti.

Dikili Belediyesinin düzenlediği “"Barış, Demokrasi ve Emek Şenlikleri"nde, o panele yönelik şiddet, yine de güzellikleri yok edemedi.

Anımsıyorum, 12 Eylül darbesinden sonra, Dikili sanki bir özgürlük alanıydı. 1985’de başlayan Dikili Şenlikleri, yazarların çizerlerin, gençlerin, öğrencilerin düşüncelerini özgürce açıklayabildikleri, “sakıncalı” konuların tartışıldığı alan, “yalnız değiliz” duygusunun pekiştiği yerdi. On yıl aradan sonra , bu kez çok daha geniş bir katılımla sürdürüldü. Geçen yıl Avrupa Birliği sürecini ele aldı. Bu yılın ana başlığı ise “ Yeni Ufuklar, Yeni Umutlar”dı.

Beş haftaya yayılan şenlikte Kadınlar, Çocuklar ve Engellilere yönelik geniş kapsamlı programlar; uluslar arası katılımlı ve beldeye sekiz heykelin yerleşmesiyle sonuçlanan heykel sempozyumu (Bergama’nın “Kozak” dağlarından gelen granit, dünyanın en kaliteli graniti sayılıyor), Komşu Yunanistan’la “Sevişmelerimiz- Kavgalarımız” başlıklı program ve daha nice etkinliğe, Dikililerin ilgisi çok büyük. Şenlik 1 Eylül’de Sakız Adası’ndan başlayıp Çeşme, Midilli’den geçip , Dikili’de bitecek yüzme maratonuyla sona eriyor.

Göz yaşartıcı bir olayı onlardan dinledim: Şenlikte, 3 bin kişinin izlediği Dikili Belediye Spor ile Midilli Paleskviakos futbol takımı arasındaki maçta , malum Yunanlı izleyici yok diye, Dikili halkının yarısı Midilli takımı için tezahürat yapmış, öteki yarısı Dikili takımı için!

Ayvalık Zenginliği

Ayvalık’ta Çağdaş Yaşımı Destekleme Derneği ve CUMOK’un davetlisiydim. Yaz aylarının en sıcak Cumartesi günü , öğleden sonra saat dörtte, İnönü Kültür Merkezi’nde herhangi bir insanın kültürel herhangi bir etkinliğe katılacağını söyleseler inanmazdım. Yanılmışım.

Ayvalık yalnız doğal güzellikleri, tarih birikimi, ürettim bolluğuyla değil, insan kalitesiyle de zengin. ( Bu zenginliği Ahmet Yorulmaz “Ayvalık’ı Gezerken” ve Berrin Akın “Kentli Ayvalık” kitaplarında, muhteşem bir biçimde önümüze seriyor.)

Filiz Ali‘nin kurduğu ve yönettiği Uluslararası Ayvalık Müzik Akademisi 1998’den beri dolu dizgin çalışmalarını sürdürüyor. Galeriler, kitapçılar, açık hava sinemaları eksik değil. Turneye giden hiçbir tiyatro seyircisiz kalmıyor.

En heyecan verici yanı, her bireyin ben Ayvalık için ne yapabilirim diye didinmesi: İşte Aysel Namlı. Binbir iş arasında, okunmuş kitapları toplayıp, ikinci el düşük fiyata yeniden satıp Ayvalıklıları kitaba boğması, gelirini Çağdaş Yaşam’a aktarması… Sadece bir örnek…

İçinde yaşadığım ve yaşamak istediğim toplum için ne yapabilirim sorusunu sorduğumuz an, inanın şiddete, zorbalığa ve saldırganlığa da direnmiş oluyoruz!

25 Ağustos 2006- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.