Menü

Sevgili Füsun Akatlı


08 Temmuz 2010 - Zeynep Oral -

Sevgili Füsun,

Küba’dayız. Birkaç ay önce… Nâzım Hikmet’in yaşgününü kutluyoruz… Kâh onun türkülerini söylüyoruz birbirimize sarılarak ve gözlerimiz yaşararak, kâh salsa ritmini yakalıyoruz…

Cienfuegos’ta, Jose Marti Meydanı’nda bir ara, sen, kızın ve arkadaşın Zeynep, bir de ben gruptan ayrılıp bir kahveye / bara girdik. Ansızın bir masadan, bir soprano ses yükseldi. Bir melez hatun, karşısındaki erkeğe fısıldar gibi baştan çıkarıcı, kışkırtıcı, bir şarkı söylüyordu. İspanyolcaydı. Büyülenmiş dinliyorduk. Kulağıma eğilip, “Sesine ve sözüne aşk katmak böyle bir şey” deyiverdin… Değerlendirmen, her zamanki gibi tam isabetti!

Hayır hayır, İstanbul’dayız. Cağaloğlu’nda. Bin yıl önce… Ankara’dan gelmişsin, “Bizim Oda”da, yani Sanat dergisinde soluklanıyorsun. Akal Atilla bir yandan, ben bir yandan seni bizim dergiye yazmaya ikna etmeye çalışıyoruz…

Belki de İstanbul’daki herhangi bir tiyatro salonundayız. Suare ya da matinede… Ara olmuş; Seçkin, sen ve ben kaynatıyoruz. Hem sahnede hem ülkemizde oynanan oyunlar üzerine tartışıyoruz… Düşünceyi, duyguları, farkındalığı paylaşıyoruz. Farklı düşüncelerde olsak bile, zenginleşiyoruz..

Bin yıl önce değil geçen aydayız. Haziranın keyfini çıkarıyoruz, festivaldeyiz. Sütlüce Kongre Merkezi’nde Lang Lang’ı dinliyoruz… Metin Altıok Şiir Ödülü törenindeyiz. Hulki Aktunç’a ödülünü sen veriyorsun… Yine hazirandayız ve Antalya’dayız: Fazıl Say’ın “Nâzım Oratoryosu”nu dinlemişiz!.. Harika görünüyorsun. Sağlıklısın, mutlusun! Bir yanında Fazıl, öteki yanında Genco Erkal, mutluluğunu, sevincini paylaşıyorsun…

Ne muhteşem bir haziranmış derken… Öyle ya Cumhuriyet’te yazıyorsun diye ne sevindik hepimiz! Derken…

Belki de o korkunç akşamdayız… 30 Aralık 1994… Sen oradasın. Café Marmara’da… Onat’ın masasında değil, Yasemin’inkinde de değil, bir başka masada arkadaşlarınla oturuyorsun…

Ve bomba patlıyor! Dehşeti yaşıyorsun! O masada değil de bu masada, o köşede değil de şu köşede oturuyor olmak… Yaşamak ya da ölmek bir rastlantıya bağlı! Kaderci bir teslimiyete girmek yerine “Yasemin Türkiye’dir!” başlıklı o enfes yazını yazıyorsun. “… Ateş düştüğü yeri yakmaz yalnız. Ateş büyür, genişler, yayılır, yangın olur, Türkiye’yi yakar. Yasemin, Türkiye’dir” diye bitiyordu o yazı… Ah Füsun, Madımak katliamını, dehşetini önceden mi görmüştün ne!

Sevgili Füsun, bunca acı yaşanmasa ülkemde, aramızdan bunca çabuk ayrılan aydınlardan biri olmayacaktın duygusuna kapılıyorum... Tıpkı o deneme kitabına verdiğin ad gibi yaşadın yaşamını: “Acıyla, Sevgiyle, Kahramanca…”

Sevgili Füsun,

Değerlerin hızla erozyona uğradığı, kolay, ucuz, yoz olanın alkışlandığı, popüler kültür ve halk dalkavukluğunun baş tacı edildiği bir ortamda sen zoru başardın! Düşünceyi ve emeği başlıca erdem saydın. Çalışmayı, üretmeyi, öğrenci yetiştirmeyi, eğitmeyi, felsefe birikimin, edebiyat tutkun, tiyatro aşkınla bütünledin. Eleştiri ve deneme dünyamız, seninle zenginleşti. Edebiyat ve tiyatro yaşamımız, seninle çoğaldı. Yaptığın her işe, yazdığın her yazıya derinlik kattın.

Kitapların ve yazıların tanığımdır…

Bunları yaparken gülümsemeyi, hiç ama hiç unutmadın.

Sevgili Füsun, bir şey daha eklemeden edemeyeceğim:

Füsun Akatlı ve Zeynep Altıok. Sen ve kızın… Kızın ve sen… İki akıllı, yetenekli, afacan, güzelim insan… Sizi yakından ve uzaktan izlerken kimi kez rolleri değiştiğinizi görür gibiydim… Ne mutlu size ki anne kız olmaktan öte harikulade bir dostluk, bir arkadaşlık yaşadınız…

İnsanın hayatta en iyi arkadaşı annesiyse, biliyorum Zeynepciğim, sonrası çok güç oluyor… Ama zaman… zaman… zaman…

Cumhuriyet- 8 Temmuz 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.