Menü

Sevgi değilse de biraz saygı… Tiyatroya…


26 Mart 2005 - Zeynep Oral -

Geçen Cumartesiydi. İstanbul’da güneşli bir hava vardı. Ayın 19’uydu. Irak’ın işgalinin yıldönümüydü. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye’nin de çeşitli kentlerinde, işgali protesto eylemleri, etkinlikleri kendini gösterecekti. Sabah erkenden uyanmış, tüm gazeteleri taramış, ilgimi çeken haber ve yorumları okumuştum…

Birdenbire olmadı. Yavaş yavaş, içten içe yükselen bir tiksinti, bir bulantı tüm bedenimi sarmaya başladı. Yeryüzü korkunçtu. Acımasızdı. Çirkindi. Neyse ki bu korkunçluğa, acımasızlığa, çirkinliğe direnenler hala vardı ve hep olacaktı…
Önce sandım ki, işgalden tam önce Irak’ta bulunmamın , orada “sokaktaki insanın” duygularını paylaşmış olmaktan ve sonra yaşananlar karşısında eli kolu bağlı bulunmaktan doğan bir acı bu beni saran… İçime saplanan bir bıçak ha bire yeniden yeniden beni kanatıyordu…

Ne zaman fark ettim bilemiyorum: Ama fark ettim ki , içimi bunca acıtan, fiziksel olarak hastalanmama yol açan, dünya meseleleri, Irak’ta olanlar değildi. Hayır, içimi acıtan ve giderek acının öfkeye dönüşmesine neden olan şey, o sabah okuduğum bir yazıydı. Bir köşe yazısı…

Saldırganlık hastalığı
Yıllar önceki kendi deneyimlerinden yola çıkarak en kısa, en kestirme yoldan genelleyerek , Tiyatroya “gıcık olduğunu” , tiyatrodan nasıl nefret ettiğini köşesinden daha önce ilan eden yazar , bu kez tiyatroya tüm bir yaşamını adamış Yıldız Kenter’i aşağılamaya çalışıyordu. Ona saldırıyor, onu küçümsüyor, onunla alay ediyor, ona nefretini kusuyordu. Yazı adeta bir şiddet krizi örneğiydi.

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Hele hele tiyatroyu sevmek, tiyatroya gitmek zorunda hiç ama hiç değil. Sevgi ve nefrette herkes özgür. Elbet kişisel nefretinizi kusmanın yeri, gazete köşeleri midir diye sorabilirsiniz. Ancak günümüzde nefret, şiddet, saldırganlık, hakaret, aşağılamak , kışkırtmak medyamızda sonsuz prim yaptığından bu yola başvuranlar yok değil. Hele bu kin ve nefreti, sayıları hızla azalan değerlere yönelttiniz mi , “sansasyon” yaratıyor ve “rating”iniz artıyor. Ama ben bunu her şeyden önce okura saygısızlık diye değerlendiriyorum.

Yıldız Kenter, tüm yaşamını sanatına adamış, sayısız tiyatrocu yetiştirmiş, izleyicisinin değer ölçülerini yükseltmiş, ülkemizde tiyatro sanatını bir yerden alıp, farklı bir boyuta taşımış ustalarımızdan. Bir gazete köşesinden ona yapılan saygısızlık, bu değer erozyonunda, tüm tiyatroculara, seyircilere, tiyatro öğrencilerine saygısızlık demektir.

Sevmekte, nefret etmekte, kayıtsız kalmakta, yok saymakta herkes özgür.
Ama saygısızlıkta değil.
O Cumartesi sabahı, o yazı, Yıldız Kenter’den değil, yazarından çok şey alıp götürmüştü.
Çocukların gözünden
İçimdeki bulantı ve kanama günlerce sürdü… Neyse ki hafta içinde bir gün İzmit’teki Seymen İlköğretim Okulu’nda çocuklara bir konuşma yapmaya gitmiştim. İşte orada iyileştim.
Konumuz barıştı. Şiddetten ve şiddet uygulamaktan sakınma yollarıydı. Ama söz sözü açtı ve geldik sanata kilitlendik.
“Sizce sanat ne işe yarar?” Soruma çok farklı yaşlarda çocuklardan gelen yanıtları duymalıydınız: Ruhumuzu geliştirir… Beynimizi geliştirir… Yüreğimizi geliştirir… Beceriler edinmemizi sağlar… Hayalimizi gerçekleştirir… Bizi eğlendirir… Bizi sosyalleştirir… Huzur verir… Yeteneklerimizi ortaya çıkartır… Dinlendirir… Zamanımızı değerlendirir… Bize güven sağlar… Öz güvenimizi çoğaltır… Bizi bilgilendirir… Bizi farklılaştırır…

Hepsi kabulümdü… Daha bunlar gibi nice yanıt arasından ikisini aldım yüreğime yerleştirdim:
“Bizi sevmeye yöneltir.”
“Saygılı olmamızı sağlar”
Tiyatronun gücü
Yarın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü .
Sanatlar içinde, insandan insana en dolaysız ilişkiyi, iletişimi, etkileşimi kuran tiyatroda, sahnedeki insanlarla salondaki insanlar arasında sözcüklerin ve imgelerin gel git’iyle yaratılan sinerji, yalana dolana, yozluğa dalkavukluğa, şiddete ve haksızlığa, nefrete ve saygısızlığa yer vermez. Aksine, bu sinerjiden yaşam doğar, yaşamsal bir güç doğar.

Tiyatronun özündeki bu yaşamsal güç, insanı “İnsan” yapan değerleri yüceltir. İnsanın yaratıcılığını yüceltir.
Bu güç, ayırımcılığa meydan okur. Baskıya, haksızlığa, aşağılamaya isyan eder. İnsanın toplumsal belleğini geliştirir, onu adalete yöneltir.

Tiyatronun özündeki güç, İnsanın kendi içindeki cevheri yakalamasına yol açar. İnsanın ve dünyanın değişebileceği umudunu yeşertir.

Tiyatronun bu gücünden herkesin nasibini alması, tiyatronun zamana meydan okuyan “büyü”sünden tat alabilmeniz dileğiyle...

26 Mart 2005- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.