Menü

Ses ve yürek yüceliği...


02 Nisan 2010 - Zeynep Oral -

İki gencin Tülay German belgeseli dünle bugünü buluşturuyor:

Gözyaşlarıyla, canı gönülden gülümseme arasında… Hüzünle, sevinç arasında… Anımsamakla, düş kurmak arasında... Baskıyı, tehdidi sıkışan yüreğimde hissetmekle, sonsuz özgürlüğe kanat çırpmış olmak arasında… Kavuşmakla, özlem arasında… Geçmişle, bugün ve yarın arasında… İşte bütün bunlar arasında gidip geldim, gidip geldim film boyunca… Film bitti. O kor ve ateş yıllarıyla şimdi arasında gidip gelmelerim bitmedi. Kolay kolay da biteceğe benzemiyor… En iyisi baştan başlamak!

GEÇMİŞTEN HESAP SORMAK

Önceki akşam Fransız Kültür Merkezi’nde Didem Pekün ve Barış Doğrusöz’ün yaptıkları “Tülay German: Kor ve Ateş Yılları” adlı belgesel filmi izledim. İşte bana bütün bu duyguları, bütün o gidip gelmeleri yaşatan bu film oldu.

Tülay German adı, benim kuşağım için “büyülü” bir addır. Onun şarkılarıyla âşık olduk, onun şarkılarıyla dans ettik, onun şarkılarıyla yürüdük, onun şarkılarıyla başkaldırdık, onun şarkılarıyla isyanımızı dile getirdik. Ancak yalnız ses, müzik, şarkı demek değildi o… Tülay German, aynı zamanda bir duruştu. Bir var olma biçimiydi. Bir bütünlüktü. Aşkta bütünlük. Sanatta bütünlük. Düşüncede bütünlük. İlkelerde bütünlük…

Tülay German ve Erdem Buri… Erdem Buri ve Tülay German… Bir bütünün ayrılmaz iki parçası… 1962’de yolları kesişince bir daha ayrılmayacak olan… Buri’nin, çevirdiği bir kitap nedeniyle 15 yıl hapis istemiyle yargılaması, artan polis baskıları üzerine 1966’da Paris’e göç…

Tamam, bütün bunları benim kuşağım çok iyi bilir de, yaşları 30 çevresinde dolanan iki genç, 60’lı yılları yaşamamış, o yıllarda As Kulüp’ten içeri adım atmamış, 70’li yılların 1 Mayıs’larında Taksim Meydanı’nda yürümemiş, polis baskısını her an enselerinde hissetmemiş bu gençler?

Didem Pekün, Kalan Müzik’ten çıkan Tülay German’ın “62-87 Burçak Tarlası” adlı albümüyle yıllar geçirmiş. Çınar Yayınları’ndan çıkan Tülay German’ın yazdığı “Düşmemiş Bir Uçağın Kara Kutusu” adlı kitabını okuyunca da kararını vermiş.

Verdiği karar sadece o rengârenk müzik dünyasını yansıtmak, onun üzerine bir belgesel yapmak değil... Verdiği karar, tarihle hesaplaşmak, geçmişten hesap sormak. İşte filmiyle de aynen bunu yapıyor!

Film boyunca Tülay German’ın müzikal gelişimini ve dünle bugün arasındaki tarihsel gelişimi iç içe izliyoruz. (Önce caz, blues, yabancı dilde şarkılar, Erdem Buri’nin etkisiyle Türkçe sözler, “düşünce şarkıları”, giderek politik yanı ağır basan şarkılar… Fransa’da yükseliş, Fransızca sözler… sonra dünya olayları ve göçmenlerle ilişkiler sonucu Philips plak şirketiyle sözleşmeyi fesedip Türkçe ve halk türkülerine … )

ZORU BAŞARMAK

Didem Pekün’ün Tülay German’ı Parise gidip bulması, tanışması, onu ikna etmeye çalışması… Değil filmde görünmek, fotoğraf bile çektirmeyen, 1987’de müzik yaşamını noktalayan, 1993’te Erdem Buri’nin ölümünden beri kendi köşesine çekilen Tülay German’ı ikna etmek hiç ama hiç kolay olmamış!

Didem Pekün, İngiltere’de etnomüzikoloji ve belgesel film masterı yapmış. Barış Doğrusöz ise 30 yıl Fransa’da yaşamış; güzel sanatlar mezunu ve master sahibi, çağdaş sanat alanında birçok ödülü var. İkisi de 1978 doğumlu.

İki genç güç birliği ettikten sonra, defalarca Paris’e gidip gelmeler ve üç yıl süren bir çalışma sonunda iki farklı kuşaktan iki kadın arasında ilginç bir ilişki doğmuş. (Bu ilişki filme de yansıyor. Zaten filmin öteki genci Barış’ı en çok etkileyen de bu ilişki olmuş.) Tülay German, sonunda kendi otobiyografik kitabından okuduğu metinleri, yani sesini ve önceden çekilmiş ses bantlarını Didem’e vererek müthiş bir katkıda bulunmuş! Arşiv görüntüleriyle de çarpıcı biçimde desteklenen belgesel hem çok kişisel bir dile sahip hem de Paris-Türkiye hattında tarihsel sürece ışık tutar olmuş!

Filmdeki birbirinden duyarlı anlar… Tülay German’ın “Yavru balaban bakışlı, yayla çiçeği kokuşlu” Erdem’e yaktığı “ağıt”… Fransa’da başarının doruğundayken bile “Sıkıntıdan geberiyorum!” çığlığıyla yüzümüze çarpan hasret ve özlem, uzakta “köksüz ağaçlar gibi”… Sesim bozulmaya, coşkum azalmaya, içimde yanan alev sönmeye yüz tutmadan, eskimeden, yıpranmadan sessiz sedasız çekilmek…” Bir edebiyatçı inceliğiyle söylenen yazılan sözler… “Mapusun içinde üç ağaç incir”… ve daha nice nice şarkı, türkü, nice bizim Deniz’ler…

Proje danışmanlarının arasında Naim Dilmener ve Murat Meriç’in de olduğu Tülay German: Kor ve Ateş Yılları belgeseli İstanbul Film Festivali kapsamında 15 Nisan akşamı Pera Müzesi’nde yeniden gösterilecek. Bilginize…

Cumhuriyet - 02 Nisan 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.