Şehre Heykel Gelmiş…
04 Mart 2006 - Zeynep Oral -
Bakmayın başlıkta “Şehre heykel gelmiş!” dediğime… Şehrin tüm alanlarına , parklarına değilse de şimdilik Kazım Taşkent Sanat Galerisi’ne ve İstanbul Modern’e geldi… İlkinde Zühtü Hoca’nın , ikincisinde Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Şadi Çalık, İlhan Koman , Kuzgun Acar, Aloş, Saim Bugay, Mehmet Aksoy, Seyhun Topuz, Meriç Hızal, Ferit Özşen, Koray Ariş, Osman Dinç, Azade Köker ve Rahmi Aksungur’un sorgulamalarını, araştırmalarını ve yaratıcılığını mutlak izleyin… Kazançlı çıkan siz olursunuz!
Pırıl pırıl parlayan yaramaz çocuk gözleri vardı… Bakışlarını size dikti mi, ciğerinizi görürmüş gibi bir hali vardı… Muzip bir gülümsemesi, bu gülümsemeyi gizlemeye çalışan bir yüzü ve bir tavrı vardı… Birikimlerden damıttığı gün görmüşlüğü ama aynı zamanda çocuksu bir naifliği vardı… Kendisini iltifatlara boğanlardan kaçıp gizlenmek isteyişi , ince uzun parmakları arasında tuttuğu sigarasının dumanına dalıp gidişleri vardı… Sevinçlerini, acılarını, öfkelerini herkesle paylaşmak istercesine kapıldığı bir telaşı vardı… İçinde yaşadığı toplumla birlikte soluk alıp veren bir aydın tavrı , çelebi bir kişiliği vardı…
O, benim ve daha nicelerinin “Zühtü Hoca”sıydı.
Zühtü Müridoğlu, (1906-1992) ülkemizdeki heykel sanatının öncülerinden biri… Sayısız öğrenci, sanatçı yetiştiren bir eğitmen, sürekli araştıran, kendisiyle yarışan bir sanatçı ve sonsuz alçakgönüllü bir kişilik… Ne mutlu bana ki, yalnız eserlerine hayran olmakla, çalışmasına tanıklık etmekle kalmadım, onu yakından tanıma olanağı da buldum. (Gel de şimdi mesleğimin nimetlerine şükretme!)
Hep “genç” kaldı
Yapı Kredi, Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde “Zühtü Müridoğlu-Resim, Heykel : Tüm bir Yaşam” sergisini dolaşırken, yaşama ince bir alay , keskin bir mizah duygusuyla bakan Zühtü Hoca’nın gülen sesi, bir an olsun beni terk etmedi… Sergi 14 Nisan’a dek sürüyor, gidip görürseniz onun yaşamına ve sanatına ilişkin tüm bilgileri edinebilir , muhteşem katalogdan da izleyebilirsiniz… Ben en iyisi o gülen sesi sizlerle paylaşayım…
Diyelim, ona Kibele heykellerinden söz ettim… Hemen açıklardı: “ Maliyeyle başım derde girmişti, eve bereket gelsin diye başladım o bereket tanrıçalarını yapmaya, sonra sardı beni, devam ettim…”
Ya ahşap heykeller: “Bir kış soğuktan donduk. Malum mazot yok. Tahta yontmak insanı ısıtıyor diye bol bol ahşap heykel yaptım…”
Heykellerin boyutlarına ilişkin olarak: “Benim evim küçük, ondan küçük heykel yapıyorum…”
Bakmayın böyle konuştuğuna, Zühtü Hoca kendini değil, yaptığı işi ciddiye alırdı. Yaşam birikimini ve kültürel birikimini, düşünceyle, duyarlığıyla bütünleyip, tarih biçlinciyle, toplumsal bilinçle harmanlatıp eserlerine aktarırken, hep “genç” kaldı.
Bir malzemenin yerine bir başka malzemeyi benimsemesi, bir formdan ötekine kolaylıkla geçişi, somuttan soyuta hiçbir etikete bağlı kalmaması, aynı çizgiyi sürdürürken hep araştırması, kendini aşması , bu “genç”liğinin sonucuydu. Bu değişkenlik içinde değişmeyen hep ama hep, formun ön planda olmasıydı. İlk eserleriyle, son eserleri arasında uzayıp giden, hiç kırılmayan, hiç yok olmayan ayak izleri daha doğrusu el izleri (yoksa gönül izi mi demeli) ortada… Bir eserden ötekine, sevgili Cemal Süreya’nın deyişiyle, “gökçekimi tutkulu bir sanatçı”nın eserlerinde “malzemenin uçma sürecini” izliyorum…
Ah keşke, keşke bu sergideki sergileme biçimi ve yöntemleri biraz daha özenli olsaydı, olabilseydi…
Geçmişten yarına
İstanbul Modern’deki “Bellek ve Ölçek” başlıklı sergide Zühtü Hoca’nın o değişkenlik içindeki değişmez çizgisini ve daha da fazlasını izleyebilirsiniz. Modern Türk Heykelinin 15 sanatçısının işleri sergileniyor burada. Üstelik muhteşem bir “mizansen” ve ışıklandırma olanaklarıyla sergileniyor…
On beş sanatçı nasıl seçildi? Her sanatçının teşhir edilecek işleri nasıl belirlendi? Seçilen eserlerin temsil gücü ya da kapsadığı alan yeterli mi, değil mi? Doğrusu bunlar gibi daha bir çok soru sorabilir, yanıtlarını da veremeyebiliriz… Ancak bu bir seçkidir ve bu seçkiden sonsuz tat almak, bu seçkiden öğrenmek, bilgilenmek , Modern Türk heykelinin geçmişten günümüze, günümüzden yarına serüvenini izlemek de elimizdedir.
Türkiye’de heykel denince çok uzun yıllar akla yalnız anıtlar ve Atatürk heykelleri geldi… Tarih öncesinde insanoğlunun çamuru yoğurup ona biçim vermesini , insan bedenine dönüştürüp tapınacağı bir simge olarak kullanmasını sanki biz günümüze uygulamıştık. Sanatçının duyarlığı, düşüncesi, yeteneği, yaratıcılığı neredeyse yok sayılmış , kült nesnesi ön plana geçmişti. Bu nedenle hala ülkemin bir çok yerinde Atatürk’ün ve bu adın kapsadığı tüm anlamlardan, kavramlardan, ilkelerden, düşüncelerden ve duyarlıktan uzak mı uzak korkunç heykellerine rastlar dururuz…
İstanbul Modern’de “Bellek ve Ölçek” sergisine gidin ve 15 sanatçının üç boyutlu yaratıcılığını görün. Bu sanatsal eylemde, her birinin sanatın sorunlarına nasıl yaklaştıklarını; çok farklı malzemelerle yarattıkları dünyaları; kayıt düştükleri belleğimizi; dünyayı ve içinde yaşadıkları toplumu ve kendilerini nasıl kavradıklarını, nasıl ifade ettiklerini; dünü bugünü ve geleceği nasıl sorguladıklarını görün… Türk heykel sanatının son 50 yılda kat ettiği çizgiye, sürece tanıklık edin.
Yazıya Zühtü Hoca’yla başladım, onunla bitireyim.
Onu en çok öfkelendiren iki şey vardı. Biri “Halk bundan anlamaz” diye sanatı yozlaştıran yöneticiler… “Kendileri anlamaz da ondan, yoksa halka kimse sormamıştır ki…” derdi… İkincisi ise “Ben sanatla ilgilenmem” diyenler…
“Sanatla ilgilenmeyen hayatta ne yapar, bir türlü anlamam… Sanatla ilgilenmeyen, kitap okumayan, şiir sevmeyen , resme bakmayan, tiyatroya adım atmayan, çevresinden kendinden nefret eder ve kendine de, çevresine de kin, öfke, fesat saçar!”
Sen çok yaşa emi Zühtü Hoca!
4 Mart 2006- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler