Sayılar Neyi Söyler ?
08 Mayıs 2009 - Zeynep Oral -
Mardin’de nişanda 44 ölü… Bir gecede yetim öksüz kalan 70 çocuk… Yörede 80 bin korucu… 18’ine varmadan öldürülen, hapsedilen, yargılanan yüzlerce çocuk…
Bunca şiddet içinde olmamızı, bunca kin nefret öfke sarmalında yuvarlanmamıza niye şaşıyoruz ki!
Tiyatro sanatında bir kural vardır: Eğer seyirci sahnede bir silah görüyorsa, bilsin ki, oyunun sonuna dek o silah mutlak en az bir kez patlayacaktır!
Çehov’un dillendirdiği bu sahne gerçeği, yaşam için de geçerli. 30 yıl boyunca devlet, hükümetler, vatandaşların bir bölümünü ha bire silahlandıracak … Öteki bölümüne karşı kullanılmak üzere silahlandıracak… Oy hesapları uğruna feodal yapının sürmesini sağlayacak…
80 Bin Korucu ve ailelerini düşünün. Geçim kaynakları sadece ve sadece koruculuk olanları… Neden bitsin ki bu nefret, bu kin , bu öfke…
Afedersiniz ama niye şaşıyorsunuz ki? Köy Enstitülerini kapatan biz değil miydik? Daha geçen hafta Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni neredeyse suçlu ilan eden, kız çocukların okumasını sağlayan kurumlara ateş püsküren? Terörizmle mücadele diye, ormanları yakan, köyleri boşaltan?
Yıllardır siyasi partiler yasasında cinsiyet kotasına yer vermeyenler, yer vermemekte direnip, “töre “, namus” diye geveleyenler, bunun aşiret düzenine devam demek olduğunu bilmezler mi?
Köylere geri dönüşte rant ve paylaşımda çıkacak savaşı göremeyen körlerin, gözlerinin açılması için bir gecede 44 ölü, yetim öksüz kalan 70 çocuk mu gerekliydi?
Buz gibi sayılar neyi söyler? Kimi zaman hiçbir şey; kimi zaman da “Yeter artık uyanın!” diye haykırır!
Çocuklar da değişir
Geçen hafta Sedef Ecer’in yazdığı, Jean Gabriel Nordmann ve Serra Yılmaz’ın yorumladığı (harika oyunculuk!) “Bir Emekli Mektubu” adlı filmi izledim. Kısacıcık ama çarpıcı bir film: Ankara’da Uçan Süpürge Festivalinde gösteriliyor, olanağı olan kaçırmasın!
Sedef Ecer’in “Emekli” dediği, artık İspanya sayfiyesine yerleşmiş eski bir işkenceci. İnce zevkli, resme meraklı…Mektup da, Devlet Başkanına yazılmış “birbirimizden yok farkımız” mektubu…
Filmin öncesinde iki uzman Ufuk Gürler hukuki açıdan, Banu Vardar psikolojik açıdan Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde sanki “yetişkinmiş” gibi yargılanan, sorgulanan çocuklara dikkat çektiler.
İkisini de dinlerken , Rakel Dink’in sözlerini hatırlamaktan, çocuklardan nasıl katil yetiştirdiğimizi görmekten geri kalmadım.
Banu Vardar, suçun oluşması için iki ögeyi, “niyet” ve “davranış”ı vurgularken Diyarbakır’da taş atan çocukla, Beyoğlu’nda yankesicilik yapan çocuk arasında hiçbir fark olmadığını anlatıyordu.
TMK Mağduru Çocuklar dediğimiz bu çocuklar, pedagojik destek alamıyor, öğrenimlerini bırakmak zorunda kalıyor, aklansalar bile arkadaşlarından, okullarından dışlanıyorlar. Masum ve çocuk olarak girdikleri bu süreçten politize olmuş, sesleri, duruşları değişmiş çıkıyorlardı. Hiç kuşkunuz olmasın niyetleri ve davranışları da değişecektir!
Şiddet kültürünü yaymak bugüne dek Türkiye’ye sadece zarar verdi. Bunu hala anlayamıyoruz!
Metin And’a Saygı
Bugün sizlere bütün bunlardan değil 12. Uluslar arası Kukla Festivali’nden söz edecektim… Ama yüreğimi susturamadım!
Muhteşem bir açılış yaşadık. Sabancı Müzesi’nin yeni çok amaçlı salonu muhteşemdi. İspanya’dan gelen “Companyia Jordi Bertran” topluluğunun üç elemanı, bize “illüzyon” dersi verdi denebilir.
Bir karış boyundaki harflerle (A, B, C…) görsel şiirler yarattılar. T harfinin trapez numarası, S’nin şakacılığı, V’lerin dansı derken… İnsanın, gördüklerini “okuma” ve “algılama” gücünün sınırsızlığına, sonsuzluğuna uçurdular bizi…
Bu gösteri üzerine sayfalar boyu yazılabilir. Ancak hepsini bir yana bırakıp, şu Kukla Festivali’ni, tüm olanaksızlıklara karşın, (uğradığı ihanetlere karşın) inatla, azimle, inançla, sabırla , büyük beceriyle, ama en çok, en çok kukla ve gölge oyunlarına duyduğu sonsuz aşkla sürdüren, 12 yıldır sürdüren Cengiz Özek’e teşekkür etmek istiyorum. O olmasa, çoktan yok olurdu bu festival!
Bu yıl 2010’dan alınan destekle, İstanbul’un her yanına yayılması ayrıca övgüye değer.
Kukla Festivali’nin Tiyatro tarihimizde bir mihenk taşı, bir yol gösterici olan Metin And’a adanması; onur ödülünün “Gölgeye Övgü” sergisi nedeniyle İstanbul Modern’e verilmesi… Bunlar sadece kadirşinaslık değil, aynı zamanda çağdaşlaşma yollunda bellek tazeleme eylemi! Teşekkürler Cengiz Özek!
Metin And deyince… Sevgili “Büyücü”yü bir de Galeri G-ART’daki sergiyle andık! Metin And’ın “Minyatürlerle Osmanlı- İslam Mitologyası” adlı o muhteşem eserini birçoklarınız görmüş olabilir… Ama onu gören Titi olunca, işler değişiyor! O görüyor ve ortaya “Titi Harikalar Diyarında” adlı sergi çıkıyor…
Doğduğu İtalya’dan kopup, İstanbul’da eşsiz tasarımcı Sevim Çandar’ın dostluğuyla gelişen ; sonra Bodrum yarımadasının Geriş köyünde, dağ başında süren yaşam ve emek serüvenini… Düş gücü, yaratıcılık, el hüneri, göz hüneri, yürek hüneriyle Osmanlı İslam Mitolojisindeki minyatürleri kumaşla, apliklerle, çiçekle , renklerle, ışıkla , sevgiyle yeniden yaratıyor. Sergiyi kaçırmayın. Siz de kendinizi harikalar diyarında hissedeceksiniz…
10 Mayıs Leyla Gencer’in ölüm yıldönümü. Pazar günü Ortaköy meydanında Andante dergisinin Özlem Çayevi’nde düzenlediği buluşmada görüşmek üzere…
Cumhuriyet - 8 Mayıs 2009
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler