Menü

Savaşa Karşı Şiir …


08 Eylül 2003 - Zeynep Oral -

1 Eylül 2003 - Dünya Barış Günü …

Savaşa Karşı Şiir…

Ah, bilmez değilim, savaş azgınlığına, işgal arsızlığına karşı şiirin çaresizliğini… Bilmez değilim, çıkar uğruna şiddete kenetlenmiş, gözlerini kan bürümüşlerin karşısında şiirin güçsüzlüğünü…

Şiir belki savaşları, işgalleri, ölümleri, cinayetleri, acıları durduramaz ama başka bir şey yapabilir: Barış umudunu içimize yerleştirebilir. Barışın, hepimizin işi, hepimizin sorumluluğunda olduğunu hatırlatabilir. Belki….

Barış, yalnızca dünya, devlet, hükümet ya da ordu yöneticilerine bırakılacak bir mesele, bir iş değil. Barış, sizin, benim, hepimizin meselesi, bizlerin işi. Her bireyin , her toplumun, yüreğinde, kafasında, ruhunda, dünyaya bakışında, çevresini, dünyayı algılayışında, yorumlayışında, irdeleyişinde, sorgulayışında, arayışlarında sürdürdüğü bir seçim...

Bugün 1 Eylül- Dünya Barış Günü…. Hitler ordularının Polonya'ya girdiği gün , İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcı sayılan gün… "Bir daha asla" niyetine saptanmış bir gün.

Savaşa karşı duyarlılıkları bilemiş, seslerini yükseltmiş şairlerin seslerini sizlerle paylaşmak için , bugünü bir "bahane" olarak kullanıyorum.

"Asıl Adalet"

Yolculuğa , insanlık hallerine en geniş açıdan bakan Fransız şair Paul Elouard'ın "Asıl Adalet" adlı şiirle başlıyoruz. Türkçesi A. Kadir'in:

"İnsanlarda tek sıcak kanun, / Üzümden şarap yapmaları / Kömürden ateş yapmaları , / Öpücüklerden insan yapmalarıdır.

İnsanlarda tek zorlu kanun, / Savaşlara yoksulluğa karşı, / Kendilerini ayakta tutmaları, / Zulme karşı yaşamalarıdır.

İnsanlarda tek güzel kanun, / Suyu ışık yapmaları, / Düşü gerçek yapmaları, / Düşmanı kardeş yapmalarıdır.

Hep var olan kanunlardır bunlar, / Bir çocukcağızın ta yüreğinden başlar, / Yayılır, genişler, uzar gider / Ta akla kadar."

Elouard'dan bir kuşak sonra yetişmiş iki Türk şairinin iki şiiri , bana yeryüzünde "olması gereken" bu gerçek adaleti , doğal adaleti sık sık anımsatacaktı.

Ataol Behramoğlu'nun "Bebeklerin Ulusu yok" şiiri : "İlk kez yurdumdan uzak yaşadım bu duyguyu / Bebeklerin ulusu yok / Başlarını tutuşları aynı / Bakarken gözlerinde aynı merak / Ağlarken aynı seslerinin tonu. (…) Babalar, çıkarmayın onları akıldan / Analar , koruyun bebeklerinizi / Susturun susturun söyletmeyin / Savaştan yıkımdan söz ederse biri."

Ve Refik Durbaş'ın "Barış Koyun Çocukların Adını" şiiri : "Oyunu sever bütün çocuklar / birdirbir, uzun eşek , körebe / bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez / oyun sözcüğünün halkların dilinde / (Oyun koyun çocukların adını) (…) Barıştan yanadır bütün çocuklar / nice çığlık emmişlerdir / nice korku gezmişlerdir / yürekten hisli sevmişlerdir / güvercin harmanı çocuklar / (Devrim koyun çocukların adını ) / Barışı sever bütün çocuklar / beştaş, saklambaç, elim sende / bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez / barış sözcüğünün halkların dilinde / (Barış koyun çocukların adını.) "

Fethedilen Topraklar

Gelgelelim büyüklerin çıkar hesabı, çocuklarınkine uymaz. Her zaman fethedilecek bir şeyler vardır: Uzak ya da yakın topraklar, silah piyasası, borsa… Değiştirilmesi gereken bir sistem, hoşa gitmeyen bir ses, bir renk, bir kimlik vardır … Yoksa bile bulunur, icat edilir, gerekirse yalan söylenir, savaşa bir neden yakıştırılır…

Alman ozan Bertolt Brecht fethedilen toprakları, enfes bir ironiyle burnumuza sokar: (Türkçesi, Yılmaz Onay)

"Kardeşim bir pilottu/ Gün geldi emir aldı / Topladı çantasını / Uçtu güneye doğru.

Fatihti benim kardeşim / Halkımıza toprak gerek / Ve hep hayalimizdir bizim / Ülkeleri fethetmek.

Guadarrama Dağlarında şimdi / Kardeşimin fethettiği yer / Uzunluğu bir seksen / Derinliği bir elli."

Çok yıllar sonra genç bir Türk şairi Sunay Akın sanki Brecht'e bir selam çakıyor "Kafatası" şiiriyle:

"Yurdundan çok uzaklarda / ölen bir askerin / kafatası / kendisini bulan / çocukların ellerinde / hiç bilmediği oyunlara / alet oluyor /

İkinci defa!"

Kurtuluş Savaşı , Nazım Hikmet'in "Kuvayi Milliye" destanıyla, en insancıl, en dramatik, en çok yönlü ifadesini bulurken, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Vietnam savaşı, Filistin direnişi, nükleer silahlar, atom bombası, nötron bombası da Türk şiirine girdi… Bütün bunlar Türk şairlerinin eserlerinde bol bol işlendi. Cahit Irgat, Enver Gökçe, Nazım Hikmet, Melih Cevdet Anday, Dağlarca, Oktay Rıfat, Cahit Külebi , A. Kadir, Arif Damar ve daha niceleri kah savaşın acımasızlığını, dehşetini, kah silahlardan arınmış bir dünya özlemini dile getirdiler.

Ölmek ya da Ölmek

İkinci Dünya savaşında ölmüş askerleri buluşturan Oktay Rıfat'ın "Şehitlik" adlı şiiri şöyle başlar:

"Ben bir bahriye neferiyim / Gözlerimi balıklar yedi / Görmek ve ağlamak bitti benim için / Uzun boylu adamdım sağlımda / İnanmazsanız elbiselerime bakın"

Ve şöyle sürer: "Akraba ölüleri kılığında geliyorlar / Kolayca girmek için odama / Bir bakıyorum amcam kardeşim / Bir bakıyorum Polonyalı bir gedikli çavuşu / Hem de konuşuyor / Bir kızım vardı beş yaşında / Ölmüş şimdi beraberiz / İçi sıkılıyor burada / Ellerini Varşova'da unutmuş / Çember çeviremiyor/

Ve bir ses / Ne patates çapalamak / Ne taş kırmak / Ne de yük taşımak pazara / Burada rahatım iyidir / Biri de karısını mertak etmiş / Evden haber soruyor bana / Üstümden kaputumu aldılar / Öldüğüm zaman / Üşüyorum / Önümüz de kış / Sonra bir ağızdan konuşuyorlar /

Bir bardaktan su içiyoruz / Birlikte yemek yiyoruz akşamları / Kimisi sevgilimize aşık / Kimisi evlat olmak istiyor anamıza / Sebepsiz gidip geliyorlar vapurlarda / Tramvayda aramıza giriyorlar / Yeniden uzun uzun yaşamak istiyorlar / Bizden ayrılmadıklarına bakılırsa."

Fransız şair Boris Vian ise seçimini yapmış . O da ölmeye hazır. Ama savaşa giderek değil, savaşmayı ret ederek. İşte "Asker Kaçağı"

"Bay Başkan / Yazıyorum bu mektubu size /Bulursanız eğer zaman / Belki okursunuz diye.

"Şimdi geçti elime / Askere çağrı kağıdım / Çarşambadan önce katılmak için cepheye.

Bay Başkan/ Savaşmak istemiyorum. / Zavallı insanları öldürmek için / Gelmedim yeryüzüne.

Sizi kızdırmak değil niyetim / Söylemem gerek ama / Kararım kesin:/ Asker olmayacağım.

Doğduğumdan beri / Gördüm babamın öldüğünü / Kardeşlerimin savaşa gittiğini / Ve çocuklarımın ağladığını.

Anam çok acı çekti / Şimdi mezarında /Vız geliyor artık bombalar ona / Vız geliyor şiirler, dizeler de.

Ben hapisteyken / Çaldılar karımı / Çaldılar ruhumu/Ve tüm geçmişimi.
Yarın sabah erken / Ölü yılların yüzüne / Çarpacağım kapımı / Ve düşeceğim yollara.

Yaşamımı dileneceğim / Fransa'nın tüm yollarında / Bretagne'dan Provence'a / Ve insanlara sesleneceğim:

Reddedin boyun eğmeyi / Reddedin savaşmayı /Savaşa gitmeyin / Reddedin savaşa gitmeyi

Kan dökmek gerekiyorsa / Bay Başkan / Sizden özverilisi yoktur /Kendi kanınızı dökün.

Peşime düşecekseniz eğer / Söyleyin adamlarınıza / Ben silahlı değilim , / Çekebilirler tetiği."

Yanı başımızda Irak'ı işgal eden güçlere takviye olsun diye asker yollayıp yollamamak arasında bir seçim yapma durumunda olduğumuz şu günlerde, bu şiir yolculuğunu Mazım Hikmet'in "23 Sentlik Askere Dair" adlı şiirle bitirelim.

Bu şiire Nazım Hikmet şöyle bir not düşmüştü: " Geçenlerde gazeteler yazdı: Amerikanın Dışişleri Bakanı Mister Dalles, Atlantik Paktı'na en ucuz askeri Türkiye' nin sağladığını söylemiş. Bir Türk askeri 23 sent'e mal oluyormuş. Bu meselenin üzerine bir şiir yazdım".

Sizi şiirle baş başa bırakıyorum.

" 23 Sentlik Askere Dair"


Mister Dalles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,

yahut iki kilo kuru soğan,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaslarında bir tane insan, erkek,

ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavsan gibi korkak,

belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)

belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır..
Yahut da ayni hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift iskarpin parasına.

Yalnız bir mesele var Mister Dalles,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidecek,
mevcuttu,

hem de çoktan mi çoktan,
daha sizin devletin adi bile konmadan.
Mevcuttu, isiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dalles,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gök kubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.

Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek
Halı dokur gibi yonttu mermeri,
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Mister Dalles,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in.

O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı:
922 yılı 9 Eylülü'dür.

Dedim ya, Mister Dalles,
herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.

* Gazeteler yazmış. Amerika'nın Dışişleri Bakanı Mister Dalles, Atlantik Paktı'na en ucuz askeri Türkiye'nin sağladığını söylemiş. Bir Türk askeri 23 sente mal oluyormuş. Bu meselenin üzerine bir şiir yazdım.

Nazım Hikmet /16. 7. 1953.

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.