Sanatçılar nerede ölür ?
22 Eylül 2006 - Zeynep Oral -
Önce şunu vurgulamalı, sonra bu yazıyı yazmalı: Önemli olan sanatçıların nerede ve nasıl yaşatıldıkları... Onurlu , yararlı, insanca bir yaşam için ise devletin ideolojik kaygılardan değil, sevgiden ve saygıdan kaynaklanan bir bilinci ve belleği olması gerek.
x
Hiç unutmuyorum. Yıl 2000’di. Moskova’daydım. Bolşoy Tiyatrosu’nda...
Kırmızı kadifelerle , altın sarısının egemen olduğu salonda, uzak geçmişin tüm görkemi kristal avizelerde toplanmıştı. İki bin ikiyüz kişilik salonda tek boş yer yoktu...Sonunda o an geldi. Kristal avizelerdeki parıltı söndü. Sırma ve altından, orak çekiç işlemeli dev perde ağır ağır açıldı. Fonda, Bolşoy Tiyatrosunun ön cephesi göründü. Karanlıkta tok ve bir ses, "Maya Plisetskaya ve Devlet Başkanı Putin!" diye anons etti. Millet nefesini tuttu.
Önde , kuğu adımlarıyla (siyah kuğu elbisesi, Pierre Cardin imzalı) Maya Plisetskaya ve vakur adımlarla Vladimir Putin, spot ışığı eşliğinde sahnede yerlerini aldılar.
Devlet Başkanı Putin, sanatçının yeteneğini, kişiliğini , ülkesine katkılarını dile getirdikten sonra "Rus balesi, sizinle büyüdü; siz ona onur ve gurur kattınız" diyordu. Yanımdaki Ruslar, her zaman soğuk kanlılığını koruyan Devlet Başkanlarını , ilk kez böyle duygulu ve heyecanlı gördüklerini belirtiyorlardı. Ve Putin, sanatçının önünde yerlere dek eğilip selam verirken, tiyatro ayağa fırlamış ayakta alkışlıyordu.
O akşam sahneden hiç inmeyen büyük sanatçının 75. Yaş günü kutlanıyordu. Beş saate yakın süren programda Maya Plisetskaya üç eserde dans etti. Programın ilk eseri olan Çaykovski'nin altıncı senfonisinde , çocuklar eşliğinde sahnede dans ediyordu... Programın ortasında, Schubert'in müziğine, Bejart'ın onun için özel hazırladığı "İsadora"balesi... Ve Programın sonunda Bach-Gunot 'nun "Ave Maria"sı...
Son günlerde sık sık o geceyi düşünmem boşuna değil... Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç “Eğitim, kültür ve gençlik” konulu toplantıda “65 yaşında veya daha yaşlı bir kişi nasıl arya söyleyecek, nasıl bale yapacak?” ; “Bazı sanatçılar sahnede değil, evinde ölmeli.” dediğinden beri Maya Plisetskaya aklımdan çıkmıyor. Yalnız o mu? Leyla Gencer’den Ayhan Baran’a, Yıldız Kenter’den Gülrüz Sururi’ye Haldun Dormen’den Münür Özkul’a daha nice sanatçımızı düşünüyorum, sahnede yaşamları hiç ama hiç bitmeyen... Elbet her santçı bu saydıklarım gibi olamaz. Ancak bir ülkenin kültür bakanı konuşurken dikkatli olmalı. Kalp, camdan değildir, kırılır!
Turizm ve Kültür Bakanlığı ayrılmalı
Bugüne dek Turizm veKültür Bakanı Atilla Koç’un yaptığı gaflar, söyledikleri, en önemli toplantılardaki uyku halleri, herkesi çok eğlendiriyor, güldürüyor olabilir. Onun “babacanlığı” , “sempatikliği” kimi gazetecilere bol malzeme sağlayabilir. Ama bunlar kolay. Benim üzerinde durmak istediğim konu başka:
Kültür ve Turizm Bakanlığı , Kültür Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı diye ayrılmalı. BU ikisinin birleştirilmesi , daha önce Türkiye'de denendi, zararları görüldü, yapıcılığı değil, tüketiciliği saptandı ve vazgeçildi.
Kültür alanları , sahip çıkılmaya, korunmaya, desteklenmeye ve üretici kılınmaya gereksinimi olan alanlardır. Devletin bu alanlarda kamusal sorumluluğu ve hizmetleri , koruma ve destek ağırlıklıdır. Kültür alanları devlete para getirmez (aksine götürür) ama buna karşılık kamuya öz benliğini ve insanı insan yapan değerleri, yalnız geçmişini değil, geleceğini de kazandırır.
Turizm ise devlete gelir sağlayan en önemli alanlardan biri. Kar amaçlıdır. Ancak para getirecek diye kültür değerlerinizi , turizmin hizmetine verdiniz mi, onları gözden çıkarıp, harcamaya ve giderek tüketmeye yönelirsiniz. (SİT alanlarının turizme açılmasından, kültürel değerlerin, özel çıkarlara hizmete yönelmesine uzayıp gidecek tehlikeleri sıralayabiliriz...)
Bir devlet, her hangi bir sanat alanını, sanatçısını, kar amacıyla desteklemez, destekleyemez. Ondan sağlanacak “kar” olsa olsa, o devletin onuru kıvancı olur.
Sayın Atilla Koç, yine Turizm Bakanı olmayı sürdürebilir.Zaman zaman Kars ile Ağrı’yı karıştırsa da;, bakan olduğu günlerdeki müthiş (!) açıklamasını hatırlarsak- hani, “Turizme karşı değilim” demişti; sonraki gaflarını (“Rus turistler sonradan zengin olmanın görgüsüzlüğüyle çok para bırakıyor, Alman turistler ise cimri” ) unutabilir, Turizm Bakanı olmasını savunabilirim...
Ama Kültür Bakanı olarak, daha duyarlı bir yaklaşımı benimseyecek birini beklemek de hakkım. En azından, Sofokles’in “Kral Oedipus’u 80’inde; Goethe’nin “Faust”u 80’inden sonra yazdığını ; Verdi’nin “Othello”yu 70’inde, “Falstaff”ı 80’inde bestelediğini; Picasso’nun 90’nında hala deliler gibi resim yaptığını bilen biri...
Gelelim sanatçılar nerede ölür ya da ölmeli sorusuna... Sahnede ya da evde, yaratıcılıkları, yetenekleri, enerjileri ve sağlık durumları elverdiği ölçüde, bilgi ve deneyim birikimlerinden yararlanıldığı sürece, nerede öldükleri önemli değil. Önemli olan sanatçıların nerede ve nasıl yaşatıldıkları... Onurlu , yararlı, insanca bir yaşam için ise devletin ideolojik kaygılardan değil, sevgiden ve saygıdan kaynaklanan bir bilinci ve belleği olması gerek.
22 Eylül 2006-Cumhuriyet.
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler