Menü

Salzburg Festivalinden Opera İzlenimleri: (1)


27 Ağustos 2010 - Zeynep Oral -

Aşk ile Ölüm Arasında…

Bu yıl 90. yıldönümünü kutlayan Salzburg Festivali’nin açılış günlerinde önce Fazıl Say ve Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın konseriyle kanatlanmış, sonra festivalin tiyatro bölümüne dalmış, gördüğüm oyunları geçen ay sizlerle paylaşmıştım. Ağustos’ta tatili fırsat bilip yine soluğu orada aldım. Bu kez opera ve konserleri izlemeye…

Bu yıl Salzburg Festivalinin ana teması mitlerdi. Operalarda da seçilen eserler bu tema çerçevesindeydi. 5 Güne sığdırabildiklerim: Bellini“Norma”, Gounod “Romeo Juliet”, Alben Berg “Lulu” , Mozart “Don Giovanni” ve bir de Riccardo Muti yönetiminde, ünlü oyuncu Gerard Depardieu ile taçlanan Viyana Philarmoniker’den dinlediğim / izlediğim , Prokofiev “Korkunç İvan”…

Mitolojideki tanrılarla sahnedeki “tanrılar” yani sanatçılar arasında, tanrılarla insanlar arasında, kaderle kadere meydan okuma arasında, geçmişle sonsuzluk arasında gidip geldiğim insanın yaratıcı gücüne yeniden yeniden hayran olduğum bir yolculuktu.

Bu yolculukta bana yaratıcılığı ve tutkuyu yücelten, Salzburg merkezli bir kitap “Stefan Zweig ve Frederike Zweig- Mektuplaşmalar” kitabı ( çeviren: Ahmet Arpad- Burhan Arpad- Yordam Yayınevi) eşlik etti. Harikaydı, Orta Avrupaya doğru giden her yolcuya öneririm!

Norma’da bir Türk sanatçı

Bellini’nin ölümsüz eseri “Norma” konser formatında sunuluyordu. Kısıtlı günlerimde bu eseri seçme nedenim dünyanın sayılı sopranolarından Edita Gruberova’ydı. İtalyan “Bel Canto” geleneğinin yaşadığımız dönemlerdeki belki de son temsilcilerindendi. Ona “Olympos Dağından inmiş Şancı” diyorlar. Yani “Primadonna assoluta” … Yani bir “Diva!”…

Salzburg Oda Orkestrası ve Viyana Devlet Opera Korosu eşliğinde Friedrich Heider yönetiminde verilen konserde Gruberova’ya hayran olmamak olanaksız. Sesi çok geniş bir yelpazeye yayılıyor (colloratur soprano) ..En uç noktalara tüm inişler çıkışlar , en yüksek, en tiz perdelerde titreşimle mükemmel… Hele o ünlü La Casta Diva –Kutsal Bakire” aryasını öyle bir fısıltıya söyledi ki gözyaşlarımı tutamadım. O piyanissimo yakarıta, duada, aşk bir barış çağrısına dönüşmüştü..

Hemen belirteyim :Öteki rolleri paylaşanlar ondan ondan aşağı kalmıyorlardı. Amerikalı mezzosoprano Joyce Didonato (Adalgisa rolünde) mükemmel ve geniş hacimli sesi ve yorumuyla sahneden taşan sıcacık bir iletişim kuruyordu dinleyiciyle.

Ve bu devlerin yanında bir Türk sanatçı: Leyla Gencer Şan yarışmasından tanıdığım ve yurt dışı meslek yaşamında hızla ilerleyen Ezgi Kutlu, Norma’nın nedimesi Clotilde rolünde. Ezgi Kutlu sesinin sıcaklığı ve sahnedeki güveniyle dikkat çekiciydi. Onunla ne denli gururlansak azdır!

(Bir de haber: Yine Leyla Gencer Şan yarışmasından tanıdığım Burcu Uyar, Salzburg’da Ocak 2011’de Mozart’ın “Sihirli Flüt”ünde Gece Kraliçesi rolüne seçildi… Yolu oralara düşeceklerin haberi olsun!)

Romeo –Juliet

Opera ve müzikle ilgilenip de Anna Netrebko adını duymayan yoktur sanırım. Yalnız sesiyle değil, güzelliği, çekiciliği, dişiliği, yaşam öyküsüyle (St. Petersbourg’da Marinski tiyatrosunda temizlik işçisi olarak çalışken keşfedilmesi vb…) sanat dünyasında olduğu kadar magazin dünyasında da fırtınalar koparmasıyla popülerlik kazanan Anna Netrebko olümsüz aşk öyküsünün Juliet’iydi.

Hemen belirteyim : Bu rolü kimi temsilde o, kimi temsilde Nino Machaidze oynuyordu. Gürcü Nino Machaidze’nin önünde muhteşem bir meslek yolu açan da Leyla Gencer Şan Yarışmasındaki birincilikti!

(Teşekkürler IKSV,Garanti, Doğuş bu yarışmayı gözünüzün bebeği givbi koruduğunuz için!)

Yannick Nezet Seguin yönetiminde ben Anna Netrebko’lu temsili izledim. Yine muhteşemdi. Sesi pırıl pırıldı, güzeldi. Ancak Romeo’su… Polonyalı tenor Piotr Beczala hastalandığı için onun yerini alan Amerikalı tenor Stephen Costello düşlerimdeki Romeo’dan çok uzaktı.

Üstelik Charles Gounod’nun bu eserinde, müzik özellikle iki baş rol oyuncusunun çevresinde örülmüş ve geliştirilmiş. İkili sahneler, düetler ağırlıkta. Birbirinden melodik aryalar ikiliye kaçınılmaz fırsatlar veriyor…

Dev bir sahneye yayılan, Rönesans tablolarını andıran çok görkemli kostümler, renkler, dekorlar… 300 kişilik koro… Ancak o ikili arasında ki dengesizlik , ağırlığın, sarkaçın sürekli Anna Netrebko’ya kayması, o müthiş aşkı tutkuyu bence zedeliyordu.

Ablan Berg’in “Lulu”su… Tamam orada da aşk ile ölüm arasında gittim geldim, tıpkı Norma’da, Romeo ve Jüliet’te olduğu gibi… Ama onu sizlerle paylaşamayacağım. Çünkü bu “çağdaş müzik” beni aştığından yarısında çıktım.

“Don Giovanni” ve Muti- Depardieu işbirliğinden doğan Prokofief”in “Korkunç Ivan”ı ise haftaya… Çünkü yerim bitti.

Cumhuriyet-  27 Ağustos 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.