Menü

Salzburg Festivalinden İzlenimler


03 Eylül 2010 - Zeynep Oral -

Sahnedeki herşeye inanabilmek...

Bu yıl doksanıncı yıldönümünü kutlayan Salzburg Festivali birkaç gün önce sona erdi. Benim Salzburg izlenimlerimin sonuncusu bugüne kaldı. Hani çocuklar, yiyeceklerden en sevdiklerini en sona saklar ya... Benimki de o hesap!

Riccardo Mutti yönetimindeki Viyana Filarmoni Orkestrası’nın“Korkunç İvan” Oratoryosu ve Mozart’ın “Don Giovanni” Operasıyla bu yazın Salzburg şölenini kapatıyorum.

Muti - Depardieu İşbirliği

Bakmayın “Riccardo Mutti- Gerard Depardieu” işbirliği dediğime... İşin başlangıcında iki Sergei’nin işbirliği var! Sinema dünyasının dehası Sergei Einsenstein (1898-1948) ile müzik dünyasının dehası Sergei Prokofief (1891-1953) arasındaki dostluk ve işbirliği...

Hollywood prodüktörlerinden film müziği tekliflerini hep geri çeviren Prokofief , Einsenstein’e “hayır” diyemedi ve ülkesi Rusya’ya kesin dönüş yaptıktan sonra iki sanatcı birlikte çalışmaya başladı. “Alexandrer Nevsky” ve “Korkunç Ivan” ın ilk iki bölümü için besteler yaptı.(Üçüncü bölüm zaten hiç çekilmedi). Çok sonra, Sovyet besteci ve Şef Abram Staseviç, Prodkofief’e sadık kalarak, film müziğinden bir oratoryo yarattı. İki konuşmacı (biri anlatıcı, öteki Ivan) bir mezzosoprano, bir bass, koro ve orkestra için ...

Salzburg festival salonunun dev sahnesinde orkestra, koro ve solistler yerini aldı. Gerard Depardieu’yü görünce inanamadım. Bir dev olmuş. Kilolarının altında eziliyor ve belki de hasta, yürüme zorluğu çekiyor, ayağını sürüyor, zaten yürümüyor , debelenerek yuvarlanıyor... Zar zor Şef Muti’nin yanındaki tabureye ilişti. Şefin öteki yanında Mezzosoprano Olga Borodina (çok etkileyici bir ses) ve Bas Ildar Abdrazakov... Anlatıcı Jan Liefers, orkestranın arasında...

Prokofief ’in müziği müthiş görkemli ve anlatımcı. BU çok etkileyici müziği dinlerken o muhteşem filmin unutulmaz siyah beyaz kareleri teker teker gözümün önünden geçiyordu. Einsenstein’in anılarında okumuştum: Prokofief, en ufak ayrıntısına dek sahneyi anlattırır , Einsenstein’in kara kalem eskizlerine bakarak müziği bestelermiş. Einsenstein , onu “görüntüyü müziğe dönüştüren büyücü” diye niteliyordu.

Sevgili okurlar size Viyana Filarmoni’yi anlatacak değilim.Bu müziği dinlerken, dinlerken...Ivan rolünde Depardieu ağzını açtı, konuşmaya başladı. (Rusca konuşuyor. Eser Rusca) Ve tek kelime Rusca bilmeyen ben, her söylediğini anlıyorum... Ivan’ın gücünü, ihtiraslarını, vatan sevgisini, yalnızlığını, kıskançlığını, tüm duygularını...Depardieu’nün o korkunç görüntüsü küçüldü, küçüldü, sadece ses oldu , duygu oldu, Ivan oldu. Her söylediğine inandım. Ivan’ın yükselişini ve düşüşünü yaşadım. Onunla yüceldim, onunla korktum, onunla isyan ettim, onunla ağladım... (Rusca’dan başka dillere “Korkunç Ivan” diye çevirinin doğrusu “Müthiş İvan” olmalıydı ya, neyse!) Tepeden tırnağa saçının her telinden, ayağının ucuna bir sahne yaratığı vardı kaşımda...... Hele çocuk korosu da karışınca işin içine gözyaşlarımı tutamadım.

Müziğin görkemi, tüm solistlerin, orkestranın, koronun mükemmelliği, Depardieu’nün muhteşem oyunculuğu bir yana, bu olayın gerisindeki “sihirli değnek” hiç kuşkusuz Şef Riccardo Muti’nin varlığıydı.

İnsancıl bir Don Juan

Mozart’ın en popüler, en başarılı, en görkemli operalarından biri “Don Giovanni” Bugüne dek bu eserin yurt içinde yurt dışında (Zefirelli’nin ki dahil olmak üzere) sayısız prodüksiyonunu gördüm.Ama böylesine sahici, inandırıcı, ayağı yere basan ve beni düşündürene ilk kez rastlıyorum. Aradaki fark eseri sahneye koyan Alman rejisör Claus Guth’un yorumundan doğuyordu.

Tüm eseri koskoca bir ormana yerleştirmişti yönetmen. Zaten Shakespeare karakterlerinden tutun, harikalar diyarındaki Alice’in, Kırmızı şapkalı kızın ve daha nicelerinin başına ne geldiyse hep ormandan geçerken olmaz mı! Ormanın gizemi, değişkenliği, ürkütücülüğü, kaybolma duygusu sahnedeydi (Döner sahne). Günümüz kılıkları, günümüz insanları...

İngiliz Bariton Christopher Malman, müthiş yakışıklı, çekici, yalnız sahnedeki değil, salondaki kadın erkek herkesi baştan çıkarabilecek fiziğe ve sese sahip bir Don Juan’dı. Uruguay’lı bas bariton Erwin Schrott, ele avuca sığmaz uşak rolünde ayni zamanda hem boyun eğen hem isyankar, hem dost/dayanışmacı hem de kışkırtıcı ve öğreticiydi.

Don Giovanni’nin baştan çıkardığı kadınlar hiç de öyle pek masum değildi. Hepsi 3 önemli kadın karakteri de) aşkı ve cinselliği sadece kendi kurallarına göre yaşamak istiyordu. Yani Don Giovanni’den farkları , birilerinin sınır koyması, ötekinin koymamasıydı. Herkes ayni derecede iyi ve kötüydü.Yani hepimiz gibi...

Daha ilk anda Don Giovanni , valiyi, Donna Anna’nın babasını öldürürken bir yara aldı. Ve opera boyunca yarası kanadı. Yani daha baştan, sonunda öleceğini anladık. Öyle tanrı buyruğu, kutsal adalet, ahlak anlayışı yüzünden değil; kanamadan öldü Don Giovanni ! (Oh be! Dünya varmış!) Oyun boyunca o kandan kadınlar da nasibini aldı... İşitesel ve görsel bir şölendi bu prodüksiyon.

Sahnede olup biten her şeye inanabilmek ne büyük mutluluk, anlatamam.

Cumhuriyet - 3 Eylül 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.