Saldırganlığı Ahlaka Dönüştürmeyelim!
10 Eylül 2005 - Zeynep Oral -
‘’Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey ...’’ diyordu Sait Faik... Ama gelin görün ki, bu tümcenin hemen ardından ekliyordu: ‘’Burada bir insanı sevmekle bitiyor...’’
Sait Faik tutkunları, nedense bu sözlerin ilk bölümünü anımsar ve sık sık kullanır da, gerisini unutur ya da unutmak ister... Doğrusu benim de işime gelirdi bu. Sevmek eylemini, bitişlerden çok, başlangıçlarla birlikte düşünmek istememden olsa gerek...
Sait Faik okuduğunu hiç sanmadığım oyun yazarı Edward Bond...
(Sevgili Okurlar, lafı dönüp dolaştırıyorum. Niyetim ne sevmekten ne de Sait Faik’ten söz etmekti... Günlerdir Edward Bond’un bir sözü- yanılmıyorsam, ‘’Savaş Oyunu’’ adlı oyununda geçen bir sözü , içimi dağlayıp duruyor. Hepinizi karamsarlığa sürüklemeden önce, Sait Faik’le içinizi biraz ısıtmak istedim, hepsi bu!)
‘’Birini sevdiğiniz söyleyerek var olamazsınız. Var olmanın tek şekli içinde bulunduğumuz sefil durumu anlamaktır.’’ Diyordu Edward Bond.
İçinde bulunduğumuz sefil durum... Nedir içinde bulunduğumuz sefil durum?
Bir yanda Fatih Camii’nde hilafet çığlıkları atarak , Cumhuriyet’e küfredenler, şeriatçı ayaklanma çağrısı yapanlar... Sivil ve sivil olmayan polis kaynayan yerde eylemlerini , küfürlerini, kışkırtmalarını saatlerce sürdürebilmeleri... Suç işleyenlerin yakalanmamaları,sonradan yakalananların ise serbest bırakılmaları... İstanbul Emniyet Müdürünün dehşet veren açıklaması ‘’Biz yakalıyoruz . onlar bırakıyor’... Bu ülkede iktidarda olan hükümetin ‘’ abartmayın, olur böyle şeyler’’ havasındaki tutumu ...
Bir başka yanda yakın tarihimizin utanç sayfası 6-7 Eylül (1955) olaylarını sergileyen bir fotoğraf sergisi açılması; hiçbir komplekse kapılmadan tüm kamu oyunun o vahşeti lanetlemesi ve özeleştiri yapması sağlanmışken , fotoğraf sergisinin taşla sopayla saldırıya uğraması... 50 Yıl geçti aradan,hiç mi akıllanmadı , dünyadaki değişimden hiç mi pay almadı , ‘’insan olmaya’’ yönelik hiç mi ilerleme kaydetmedi bu yaratıklar! Derken, bir de baktık yakalanan üç kişi serbest bırakıldı...
İçinde bulunduğumuz sefil durum, PKK terörünün adım adım ülkeyi sarmasıdır. 1980den bu yana hiç mi ders almadılar. 30 bin can, otuz bin ölü yetmedi mi! Bugün korkudan ya da başka bir seçenek bulamadıklarından bu terörü destekleyenler ve kışkırtanlar daha kaç ölümle tatmin olacak!
İçinde bulunduğumuz sefil durum, ‘’hak ve özgürlüklerden’’ ya da ‘’demokratikleşme’’den söz edeni ‘’vatan haini’’ ilan edip linç etmeye kalkmamız! Bu ülkede, yaşadığımız onca karanlık günlerden sonra hala ‘’Titreyin ve kendinize dönün’’ diyebilen çıkabiliyor, devleti boş ver, sen kendi başının çaresine bak, kendi önlemini al diyerek linci destekliyor ve kışkırtıyorsa, vay sefil durumumuza! ‘’Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz’’ diyen Demirel’den bu yana, bir adım ilerlememişiz demektir!
İçinde bulunduğumuz sefil durum, yalnızca şiddeti tırmandırmak! Saldırganlığı ahlaka; ahlakı saldırganlığa dönüştürmek!
‘’Cesaret Analar’’
Şu yukarıda birkaç satır başıyla özetlediğim sefil durumumuzda hep kadınların , hep gençlerin, hep çocukların kullanıldığını, onların ön saflara itildiğinin farkında mısınız!
Beyler, kadınlara, gençlere , çocuklara kıymayın! Onları kendi politik çıkarlarınıza alet etmeyin.
Kadınların , hele bu erkek egemen toplumda ‘’var olmanın ‘’ koşulunu, birer ‘’cesaret ana’’ rolü benimsemekten geçtiğini anlamaz, bilmez değilim! Kadınlar kanmayın! Bizim cesaret analara ihtiyacımız yok. Hele bugün herşeyden çok sağduyulu analara, çocuklarını ölümden koruyacak analara ihtiyacımız var!
İster istemez, kendi ve çocuklarının geçimini savaştan sağlayan ‘’Cesaret Ana’’yı , Bertolt Brecht’in Cesaret Anasını düşünüyorum: Şöyle diyordu:
‘’Mutluluk diye, tehlike diye / Gelir savaş yavaştan / Geldi mi de yüz yıl sürer / Savaştan hiç kazanmadı rezil insan!’’ Ve ona göre, savaştan kurtulan yalnızca ölenlerdir!
Yine aynı Brecht söylemişti ya: ‘’Bu gelen ilk savaş değil . / Çok savaş oldu bundan önce. / Bittiği gün en son savaş / Bir yanda yenilenler vardı gene, / Bir yanda yenenler vardı. / Yenilenlerin yanında / Kırılıyordu halk açlıktan. / Yenenlerin yanında / Halk açlıktan kırılıyordu. ‘’
Bugüne dek yaşamımın her anında çok kültürlülüğü, kültür olgusu içinde farklılığı, farklılıklardan sağlanabilecek zenginliği, kazancı vurguladım ve savundum. Hele üzerinde yaşadığımız bu topraklar, bu zenginliğe, bu geniş yelpazeye , bu kazanca öylesine elverişli ki!
Ancak bu farklıkları zenginliğe dönüştürmek için iki olmazsa olmaz koşul var. Biri eşitlik , öteki adalet. Toplumun kimi kesimleri , kendilerini eşit konumda hissetmiyorsa ve toplumun tüm kesimleri adalete güvenlerini yitirmişse....Boşuna toplumsal barışı beklemeyelim. Aklımızı başımıza toplayıp, artık yeni politikalar üretelim.
10 Eylül 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler