Rüya gibi… Hayat gibi….
30 Nisan 2005 - Zeynep Oral -
Ankara cıvıl cıvıldı. Rengarenkti. Çok sesli bir çiçek bahçesiydi. Sanki Türkiye tüm sorunlarından arınıvermişti. Nereye baksam, güneşi aydınlığı gözlerine toplamış çocuklar, kirpiklerinde sevinci, alkışlarında sevgiyi yüceltiyordu. Şaşırmayın : Gözlerim yalnızca çocukları görüyordu da ondan… Çocuklar tiyatroları doldurmuşlardı. Ankara’da bu yıl ilk kez düzenlenen Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali’nden söz ediyorum. Doğrusu gidip görmeseydim, tanıklık etmeseydim, işte her yıl 23 Nisan’larda bir araya getiriliveren çocuk oyunlarının birbiri peşi sıra sunulmasından ibaret bir olay sanacaktım. Hayır, hayır, hiç öyle değil…
Olağanüstü titizlikle , özveriyle hazırlanmış, dünya çocuk tiyatrosu platformundan oyunlar sıkı bir elemeden geçirilip dikkatle seçilmiş, çocuklara ve yetişkinlere yönelik atölye çalışmaları ve seminerlerle bütünleşmiş , dört dörtlük, dünyadaki benzerleriyle boy ölçüşebilecek nitelikte bir festivaldi bu. “Küçük Hanımlar Küçük Beyler” Baştan başlıyorum: Festivali düzenleyen Devlet Tiyatroları. Festivalin adını Atatürk’ün bir konuşmasından almışlar: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler, hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız .Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek, ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz!” Altı gün süren festivalde oyunların sergilendiği üç tiyatro salonunda Can Atilla’nın bestelediği festival şarkısı “Küçük Hanımlar, Küçük Beyler” salonları dolduran yüzlerce, binlerce çocuğun ağzından eksik olmayacaktı. Festivale, on yabancı ülkeden (Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, İngiltere, İtalya, Kanada, Macaristan, Rusya ve Singapur’dan ) çocuk tiyatrosunda uzmanlaşmış topluluklar; Türkiye’den Ankara, Antalya Erzurum Devlet Tiyatroları, İzmit Belediye Tiyatrosu, Zorlu çocuk ve Gençlik Tiyatrosu ve Semaver Kumpanya katıldı. Oyunlar-atölyeler Ne yazık ki tümünü izleyemedim.
İki güne sığdırabildiklerim içinde Singapur’dan gelen “Canlı Kuklalar” , geleneksel ve çağdaş kuklacılığı bütünlüyor, oyuncuyla kuklanın nasıl bütünleşebileceğini gösteriyordu. İki kol ve bir maske, insan hallerini, insanın tüm duygularını iletmeye yetebiliyordu. Avusturya’dan gelen “Companie Smafu”nun cambaz ve akrobat nitelikli altı genç oyuncusu , “Onlar ve Diğerleri” adlı oyunda kendine benzemeyeni “öteki”ni tanımanın, anlamanın, dost olmanın yolunu gösteriyordu çocuklara… Semaver Kumpanya, Işıl Kasapoğlu’nın yönettiği “Nasreddin Hoca”’da Karina Cherez’in kuklalarını, Fatih Dönmez’in canlandırdığı Meddah’la , gölge oyunlarıyla, müzikle , çocukların katıldığı şarkılarla bütünlerken , geleneksel sanatlarımızın çağdaş yorumunun başarılı bir örneğini veriyordu. Bulgaristan’ın gölge oyunuyla sunduğu “Yaradılış Öyküsü”nü ise aklıma ve düş gücüme sığdırmakta güçlük çektim. Gözümün önündeki perdede iki kocaman el (gölge el) topu buluta, bulutu dağlara, dağları kelebeğe, kelebeği insana, insanı balığa dönüştürüyordu.
Bu işte büyü var sihir var diyecektim ki, çalışma atölyesinde bu üstün gölge tekniklerini açıkladılar… Yetişkinlere yönelik öteki atölyeler: Yunanlılardan mask yapımı, mask oyunculuğu , maskın farklı kullanımları üzerine; Mustafa Mutlu Karagöz yapımı ve oynatımı üzerineydi. Çocuklara yönelik atölyelerde ise Kanada’dan Forum Tiyatrosu, çocuklara tiyatro aracılığıyla sorun çözme yollarını gösteriyor, İtalya’dan iki sanatçı “Dünyanın renklerini” oyun aracılığıyla sahneye ve tuvale taşımayı öneriyor , İngiltere’den gelenler ise çocuklara kendi öykülerini yaratmayı ve doğaçlamayı öğretiyordu. Yeşeren tohumlar Bu festivalin açılış töreni de bugüne dek izlediklerimden çok farklıydı!
Düşünsenize , yaramaz palyaçolar, Genel Sanat Yönetmeni Lemi Bilgin’i bile, balon bombardımanına tutup rahat konuşturmadılar! Ama asıl Durul Gence ve Trompet Orkestrası görülecek duyulacak bir şeydi! Orkestra elemanlarının yaşları 4, 5 , 6’ydı. Olağanüstülerdi. (Guiness rekorlar kitabına en küçük orkestra adayı diye başvurmuşlar, yanıt bekliyorlar.) Hayır, bunlar, özel seçilmiş çocuklar değil, Gence Çocuk Yuvası’nın öğrencileri ! Her olayın ilki ayrı bir önem, farklı bir heyecan taşır. Bu dev organizasyonun, yerli yabancı toplulukların ve gözlemcilerin Ankara’ya getirtilmesi; onları okul çocuklarıyla buluşturmaktan tutun, sahnedeki dekor ya da ışığın ayrıntısına, tüm işleri ve sorumlulukları Devlet Tiyatrolarının genç gönüllüleri, sanatçılar üstlenmişti. Seferber olmuşlar, hızır gibi her yere yetişiyorlardı! Attıkları tohumların yeşermesini izleyen bahçıvanlar gibiydiler. İzlediğim her oyun ağzına dek doluydu. Okullarla ilişkiye geçilmiş, çok sayıda okulun yararlanması sağlanmıştı. Çocukların çoğu hayatlarında ilk kez tiyatroya gidiyordu.
Her oyundan sonra onlarla konuşuyor izlenimlerini almaya çalışıyordum. Nasıl eğlendiklerini, nasıl ve neler öğrendiklerini sayıp dökerlerken içlerinden biri , “Rüya gibi bir şey bu!” dedi. Yanındaki çocuk düzeltti: “Hayır, hayat gibi!” dedi. “Küçük hanımlar, küçük beyler”- Birinci Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali’ne emeği geçen, katkıda bulunan herkesi kutlarken, devamının gelmesini diliyorum. Ankara’daki o iki gün boyunca, dünya güzeldi, Türkiye harikaydı… Ve ben Aspendos Festivalini düşünmeden edemedim. Aspendos Festivali’nin ilk yılını, geleceğe ilişkin endişeleri, belirsizlikleri, yüreklerde kilitli asılı kalan devamı gelecek mi sorusunu ve sonraki gelişimini… Bu denli başarılı bir ilkten sonra “Küçük Hanımlar , Küçük Beyler”le atılan tohumların yeşereceğine inanıyorum.
30 Nisan 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler