Menü

Rusya Senfoni… Eğitim… Eğlence…


17 Nisan 2005 - Zeynep Oral -

“İyi ki yaşıyorum… iyi ki yaşıyorum.”…”Yeryüzü harika, hayat hiç bu kadar güzel olmamıştı”… “Ne şanslıyız! İstanbul’da olmak ve bu geceyi yaşamak!”

Bunlara benzer tümceler ağızlardan düşmüyordu… İş Sanat Konser salonundan çıkanlar kanatlanmış, bulutlar üzerinde uçuyordu! Üzerinde yaşadığımız ceviz kabuğu misali bu minicik gezegenimiz , büyümüş, büyümüş, sonsuzluğa ulaşmıştı. Evet yeryüzü harika, dünyamız muhteşem, İstanbul büyülü bir bahçeydi. Kötülük yoktu, savaş yoktu, ölüm yoktu, acı yoktu. Yalnızca insanoğlunun yaratıcı gücü, algılama, yorumlama gücü, çalışma gücü vardı. Birikimleri sonucunda İnsan, mükemmeldi, mükemmelliyetçiydi. Kötü olamazdı, kötülük yapamazdı. İnsanın var olma nedeni, erdemi, güzelliği, onuru ve yaratıcılığı yüceltmekti. Yaşamak müthişti… (Kes, Zeynep , yeter…) İşte böylesi duygularla doluyduk…

Rusya Devlet Akademik Senfoni Orkestrası’nın konserinden çıkıyorduk. Mark Gorenstein’in yönetimindeki bu 70 yıllık geçmişi olan orkestra, ilk konserde bir Rahmaninof programı sunuyordu: Birinci Senfoni ve genç piyanist, üstün yetenek Denise Matsuev’in solistliğiyle üç numaralı piyano konçertosu…İlk akşamın tadı damağında kalanlar, ikinci konsere de akın etmişlerdi. Çünkü bu kez bir Çaykovski şöleni vardı: Dördüncü Senfoni ve “Rusya’nın Paganinisi” diye tanınan Sergei Stadler’in solistliğiyle Keman ve Orkestra için Konçerto…

İş Sanat’ın konser programlarından sorumlu Yeşim Gürer’i akıllıca seçimleri için ne denli kutlasak azdı. Nitekim Yeşim Gürer de, daha ilk konserin sonunda Rus klasik müzik geleneğini günümüze taşıyan orkestrayı gelecek yıla da davet ediyordu…
Bu Rus klasiğiyle havalarda uçuyordum ki, paldır küldür yuvarlanmam bir oldu. İnsanoğlu hiç de müthiş, yeryüzü harika değildi. Üstelik burası Türkiye’ydi!

Nicedir internet sitelerinde dolaşan bir haber, konserin ertesi günü bir gazete manşetindeydi. Olayı özetliyorum: Ankara’nın Yenimahalle ilçesi Milli Eğitim Müdürlüğü’nden, tüm okullara , Yunus Erdoğan imzalı , “Önemlidir” ibareli resmi bir yazı gidiyor ve “Eğlence amaçlı gezilere (tiyatro, sirk vs.) kesinlikle yer verilmemesi” isteniyordu. Ancak aynı gün Yenimahalle Milli Eğitim Müdürü Mehmet Yıldırım, yanlış anlaşılmayı önlemek için derhal ikinci bir yazı yolluyor. Bu yazıda, “Yazarı ve kaynağı belli olmayan eserlerin görülüp izlenmesinin yanlış olabileceği; ancak eğitim amaçlı eserlerin görülebileceği” belirtiliyor. (Ayrıntıları www.tiyatrom.com sitesinde bulabilirsiniz.)

Yanlış düzeltilmiş deyip geçebilir miyiz? Ben geçemiyorum. Çünkü çarpık bir zihniyeti ortaya koyuyor.
“Eğlence amaçlı”- “Eğitim amaçlı” ne demek? Bu ikisi birbirinin alternatifi mi? Birbirinin zıddı mı? Eğitim müdürlüklerindeki insanlar nasıl böyle bir yanlışa sapabilir, nasıl olur da bu ikisinin bir bütün olduğunu bilmezler. Hem sonra kime göre eğlence, kime göre eğitim?

Tüm Türkiye’nin “eğlence” diye kaynana-gelin- damat yarışmalarına ve aile içi kirli çamaşırları ortaya döküp hesaplaşmaya kilitlendiği bir ortamda, çocuklarımıza nasıl bir “eğlence” önereceğiz?
Eğlenceyi nasıl yasaklarsınız çocuklara? Vazgeçtim tiyatrodan, sirkte hayvanlarla insanların ilişkisini dostluğunu, kendilerini aşmalarını, yeteneklerini sınamalarını görmeleri nasıl bir zarar verebilir çocuklara? Parka gidip, ağaçları, otu çiçeği, doğayı tanımak eğlence mi yoksa eğitim mi size göre? Oyun oynamak, kitap okumak, tiyatro izlemek (yazarı belirsiz bile olsa), müzik dinlemek eğlence mi, eğitim mi?

Eğitimi, çatık kaşlı, asık suratlı , gülmeyi, eğlenmeyi yasaklayan bir olgu olarak gören zihniyet var oldukça , çocuklarımız da cehaletten kurtulamayacak. Çok yazık!

17 Nisan 2005- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.