Menü

Rodin İstanbul’da…


08 Haziran 2006 - Zeynep Oral -

İki çıplak beden… Üzerine oturdukları kayada bacakları birbirlerine belli belirsiz değiyor… Kadının bir kolu, uzanmış,  erkeğin boynuna dolanmış; erkeğin  kadını sarmalayan kolu kadının kalçasına ha değdi ha değecek…  Erkek başını eğmiş, kadın başını kaldırmış … Dudakları  ölümsüz bir öpüşte kenetlenmiş…

Rodin’in “Öpüş “ adlı ünlü heykelinin çevresinde dönüp duruyorum. Hem çok masum ve saf, hem istekle tutuşan iki beden… Kimi eleştirmenlerin “başlarının tepesinden, ayaklarının ucuna onların hissettikleri titreşimi görmemek olanaksız” dediği titreşimi görüyorum. Bedenlerin her kıvrımında görüyorum…

Biraz ötede bir baka ünlü heykel: “Düşünen Adam” … Şair Rilke’ye göre “Düşüncelerinde kaybolmuş, sessiz oturan adam… Tüm gücüyle, bir eylem insanının gücüyle, derin düşüncelere dalmış… Tüm bedeni  baş olmuş, damarlarındaki tüm kan akıl olmuş…”
Dünya heykel sanatıyla ilginiz olsun ya da olmasın , bu iki eseri duymuşsunuzdur, fotoğraflarına bir yerlerde rastlamışsınızdır…  Şimdi, bunlar da dahil olmak üzere Rodin’in 203 eseri İstanbul’a geliyor. Sabancı Müzesi’nde Akbank’ın katkılarıyla gerçekleşen  “Rodin İstanbul’da” sergisi  13 Haziran – 3 Eylül tarihleri arasında , dünyanın bu eşsiz sanatçısını İstanbullularla ve İstanbul’a gelenlerle buluşturacak.

Bir büyücü: Nazan Ölçer
Anımsayacaksınız. Yine Sabancı Müzesi’ndeki “Picasso İstanbul’da” sergisi sırasında, kentin bir çok yerinden  Emirgan’a giden minibüsler “Picasso’ya bir, iki… Picasso’ya bir iki…” diye kalkıp, otobüs  Emirgan’da durduğunda, sürücü “Picasso’da inecek var mı?” diye soruyordu… Şimdi yaz ayları boyunca  benzer ilginin heykel sanatının büyük ustasına gösterilip gösterilmeyeceğini çok merak ediyorum…

Picasso’dan sonra Rodin gibi bir devin sergisine kalkışmak hiç kuşkunuz olmasın Nazan Ölçer’in  “marifeti” …  Kimi zaman bir kurumun kaderi bir tek insanla değişebiliyor… Sakıp Sabancı’nın, Nazan Ölçer’i Müzenin başına getirmekle yaptığı akıllı seçim…Yine Sakıp Sabancı’nın içinde büyüttüğü düşe, Güler Sabancı’nın katılması ve Nazan Ölçer’in dünya çapındaki ilişkileriyle,  Picasso Sergisi’nin gerçekleşmesi…Bu sergiyle yurt içinde geniş kitlelere açılım ve yurt dışından olağanüstü ilgi… Benim “büyücü” diye nitelediğim Nazan Ölçer , ne zamandır  bilgi , birikim, deneyim ve tüm ilişkilerini  Rodin için seferber etmiş durumda…

Rodin sergisi İstanbul’da açılmadan önce bir grup gazeteci,  Nazan Ölçer eşliğinde, Sibel Asna’nın yetkin ve titiz organizasyonuyla  Paris’e gidip, siz okurlar için Rodin yedik, Rodin içtik, Rodin gördük, Rodin dinledik, ustanın hem Meudon’daki evini,  atölyesini, hem de kentin göbeğindeki müzesini gezdik, uzmanların açıklamalarıyla tüm eserlerini inceledik…

Hele Müzeyi gezerken , kimi vitrinlerin içini, kimi kaidelerin üstünü boş  görmüyor muyuz, bizim grupta bir heyecan: işte bu da İstanbul sergisine gitmiş diye çevredekilere caka satıyoruz!

Rodin İstanbul’da sergisinin küratörü, ve Rodin Müzesi Genel Müdür yardımcısı Hugues Herpin  usta sanatçının on bin eseri olduğunu, şu anda dünyanın  çeşitli yerlerinde 12 Rodin Sergisi olduğunu açıklayarak  bizi yatıştırıyor. Ama yine de Paris dışındaki sergilere fark artıyoruz. Çünkü ”12 Sergi içinde hiç kuşkusuz en büyüğü Sakıp Sabancı Müzesindeki” diyor Herpin.

            Fırtınalardan Dinginliğe
Auguste Rodin’in yaşamı (1840-1917) çelişkilerle ve fırtınalarla dolu.

Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne giriş sınavını kazanamaması, üç kez deneyip, üç kez başaramaması… Önceki düş kırıklığının yerine sonradan  Akademinin baskı ve kalıplarına sıkışıp kalmadığı için ne denli şanslı olduğunu kavrayacaktı…

Ailesine destek olmak için birçok dekoratörün yanında çalışması, taş bezeme ustalığı yapması… Gündüzleri başkaları için, gece kendi için çalışması... (ilk modelleri: aile fertleri) … Yokluk ve yoksulluk içinde bir yaşam…  Kız kardeşinin ölümüyle kendini dine adama, rahip olma kararı… Karardan vazgeçme…
25 Yaşındayken , kendi atölyesinde gerçekleştirdiği  İlk önemli eseri “Kırık Burunlu Adam” eserinin, “Salon des Artistes” -  Fransız Sanatçılar Sergisi’ne alınmaması ; “Akademik çizgiye ve geleneğe uymuyor” gerekçesiyle geri çevrilmesi…

Birkaç yıl sonra  Rodin’in öğrencisi Jules Desbois bu heykeli Güzel Sanatlar Akademisine götürecek, orada  hocalara  “bakın bir antikacıda  ne buldum” diye gösterecekti. Hocalar saatlerce bu “antik şaheseri” inceleyip hayranlıklarını dile getirdiğinde  Genç öğrenci, “Bu antika sandığınız heykel  Sergiye kabul etmediğiniz eserdir. Yaratıcısı ise bu okula almadığınız Rodin’dir” diyecekti…
35’inde “İtalya ve Michelangelo beni çağırıyor” diyerek  soluğu Floransa’da alması…”Louvre’de antik Yunan heykellerini inceleyerek öğrendiğim her şeyi Michelangelo allak bullak etti” diye açıklayacaktı sonradan…  

İtalya’da başlamıştı “ Tunç Çağı” eserinin çalışmalarına. Brüksel ve Paris’te sergilenen eser Rodin’in ilk “skandal”ı olacaktı. Sonuncusu değil. Gerçek boyutlu insan bedeniydi bu. Ve Rodin yapıtını modelden kalıp alarak oluşturmakla suçlanıyordu.
Rodin’in sekreterliğini yapmış olan Rilke, “Kırık burunlu adam’ Rodin’in insan yüzü, ‘Bronz Çağı’ ise Rodin’in insan bedeni üzerindeki sınırsız hakimiyetini ortaya kor” diyecekti…

Skandallar
40 Yaşındaydı (1880) Fransız devleti  yeni açılacak Paris Dekoratif Sanatlar Müzesi için Rodin’e bir kapı ısmarladığında…   Skandal, müze açıldığında kapının yetişmemesinden doğdu. Dante’nin “;İlahi Komedisi”nden esinlenerek “Cehennem Kapısı” üzerinde 10 yıl boyunca çalışacaktı sanatçı. Kapının üzerindeki 200 figürü tek tek birbirinden bağımsız da ele alacaktır.  Örneğin “Düşünen Adam”  kapının en tepesindedir. Adem ve Havva  kapının iki yanında vb…
Rodin’in ölünden sonra bronza dökülen kapıyı Paris’te hayranlıkla izlerken  Floransa’daki Sistina Şapel’i anımsıyorum. O dev kapıda bedensel ve ruhsal acıları, “tutunamayanları”, “savrulanları”, yaşamın ta kendisini görüyorum.

Hiç kuşkusuz en büyük skandal “Balzac” heykeli ve “Victor Hugo” anıtı… Victor Hugo’yu  bu Fransız “Dev”ini anadan doğma  çıplak , bir kayaya oturtup şekillendirmesi   elbet ki Fransızları şoka uğratmıştı…

Balzac heykelinin öyküsü daha da çetrefilli. Edebiyatçılar Birliği’nin ısmarladığı heykele, Rodin sonunda bir palto giydirdi. Ancak koca göbeği , tepeden bakışlarıyla (üstelik elinde ne kalem var ne kitap!) bu yalın mı yalın heykel üzerine Fransız sanat çevreleri ikiye ayrılıyor. Rodin’i savunmakta başı çeken Emile Zola ! Ancak çok geçmeden bu ayrışma “heykeli beğenenler ve  beğenmeyenler “ olmaktan çıkıp “Dreyfus’çlüler ve Dreyfüs karşıtları”na dönüşünce, sanatsal arenadan politik arenaya geçince, Rodin heykelini sergilemekten vazgeçiyor.

Rodin yazışmalarında, “Balzac” ın en beğendiği eseri olduğunu vurguluyor. Herkesin bayıldığı “Öpüş” eserini ise “eğlenceli ama sıradan” diye niteliyor…
Bütün bu skandal ya da çatışmalarda, Rodin her seferinde  yalnızlığa ve çalışmaya gömülüyor. “Nasılsa zaman beni haklı çıkaracak” dermişçesine…

Yaratıcı Deha

Rodin’in eline makkap çekiç alıp hiç taş ta da mermer yontmadığını öğrenmek, kimilerini şaşırtabilir. O düşünce adamı.  Tasarlıyor, araştırıyor, öğreniyor, (Balzac heykeli için 6 yıl araştırma yapmış)  antika eser ve belge topluyor,   sürekli çizim yapıyor sonra ulaştığı sentezi üç boyutlu kilden, alçıdan yaratıyor. Taşı yontmak, mermeri işlemek, bronzu dökmek  atölyede çalışanların işi.  Her eserini farklı boyutlarda, farklı ölçeklerde gerçekleştirdiği gibi , bunlar üzerine çeşitlemeler  uyguluyor. “Parçaları  ayrıştırmaya, yeniden  birleştirmeye çalışıyorum, prova yapan bir terzi gibi…” diyor…

Her eserin 12 dökümü, “orijinal” sayılıyor… (İstanbul Sergisi’ndeki soruları azaltmak için bu açıklamayı yaptım.)
İstanbul Sergisinde Rodin’in heykelleri kadar desenlerini, çizimlerini de göreceğiz. Resim heykel ilişkisini; mimari ve heykel ilişkisini de göreceğiz.

Paris’deki  Rodin yolculuğu sonunda bir kez daha Rodin’in yaratıcı dehasıyla sarsıldım.  

Heykel Sanatını “Akademizm”den kurtarmıştı.
Heykeli süslemelerden arındırmıştı.
Anıtsallığın yerine insancıllığı yeğlemişti. 
Hayır, en önemli yanı, heykele dramatik gerilimi katmasıydı…Hayır hayır, daha da önemlisi, devinimi katmasıydı. İnsan trajedisini , duyguların, tutkuların yoğunluğunu katmıştı.

Onun heykelleri anlatımcıydı. Heykel sanatına özgün sorunlarla, tekniklerle, çizimlerle, biçimlendirmelerle  boğuşurken , yarattığı kişiliklerden ve öykülerden asla vaz geçmemişti.
Özetle, bu heykellerin “ruhu” vardı…
En iyisi gidin görün, kendiniz karar verin. 

Rodin ve Kadınlar

Rodin’in yaşamında kadınların hep çok önemli bir yeri oldu.
Rose Beuret ile tanıştığında Rodin 24 yaşındaydı . Yıl 1864’dü, atölyesini yeni tutmuştu.  Rose 2O yaşındaydı ve Rodin’e modellik, hizmetkarlık ve eşlik etti. İki yıl sonra oğulları oldu… Rose onu hep sevdi, Rodin  hep dehasının ve dehasına hizmet edenin peşinden koştu.  Tam 53 yıl sonra 1917’de evlendiler. 15 gün sonra Rose, 6 ay sonra Rodin öldü. Bugün ikisi yan yana  Meudon’daki atölye evin , müzenin muhteşem bahçesinde birlikte yatıyorlar. Üstlerinde yemyeşil çimenler ve “Düşünen Adam” heykeli…

Camile Claudel  , Rodin’i 1883’de tanıdı.  19 yaşındaydı, çok yetenekliydi, aydındı, bilgiliydi, güzeldi ve “Usta”ya hayrandı. Rodin’in sevgilisi ve asistanı oldu. Yıllarca onun için çalıştı. 1888’e dek birlikte yaşadılar. Fırtınal, şimşekler, volkanlarla  dolu yıllar. Rodin’in en verimli , Camile Claudel’in sonu akıl hastenesine varan en acılı yılları oldu.  Camile Claudel’in yaşam öyküsünü okuduysanız , filmini gördüyseniz  siz de Rodin’e çok kızıyor olabilirsiniz. Kızmayın. Bu listede her insanın farklı bir öyküsü var. Bilmediklerinizin, tanımadıklarınızın da…

Helene Wahl-Porges : Ressam Wahl-Porges , 1890’larda sanatçıya, tüm yolculuklarda eşlik etti.
Eve Fairfax- İngiliz generalin kızıyla  Rodin’in yaşadığı aşktan (1902-3) geriye bugün Londra’daki Tate Galeri’de enfes bir bronz heykel kaldı.

Gwen John – İngiliz ressam, Rodin’le  aşkını 1906-1907 yıllarında ,  tam 2000 mektuba döktü. Kimi kez günde üç adet mektup….
Helene von Nostitz- Hindenburg-  Alman yazar’la Rodin 1901-14 yılları  arasında  tutkulu biçimde mektuplaştılar, birlikte İtalya yolculuklarına çıktılar…

Liste oldukça yüklü. .. ( Ben  Helene Pinet’nin “Rodin” kitabından kısaltıp  aldım.) “Her büyük adamın arkasında bir kadın vardır” denir ya… Anlaşılan dehalar, büyük adamlardan da  daha büyük…

8 Haziran 2006- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.