Reinhardt'tan Peter Stein'a
30 Temmuz 2010 - Zeynep Oral -
Salzburg'da İzlenimleri (1-2)
Reinhardt'tan Peter Stein'a
Dünya festivalleriyle çok uzun yıllardır haşır neşir olan ben, bu yıl Salzburg Festivali'nde, Türkiye'den bir orkestranın ve solistin katılımıyla, sanki kanat takmışçasına dolaşıp durdum. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Fazıl Say'ı Salzburg'dan yolcu ettikten sonra ayaklarım yere bastı ve yeniden yeryüzüne döndüm.
Bugüne dek Salzburg Festivaline beş altı kez gitmiş ve seçimimi hep müzik ve operadan yana yapmıştım. Bu kez sıra tiyatrodaydı. Nasıl olmasın ki, 40 yıldır izlediğim en başarılı yönetmenlerden, çağdaş tiyatroya imza atmış büyük usta Peter Stein'in, Berliner Ensemble ile sahnelediği "Oidipus Kolonos'ta " oyununun dünya prömiyeri buradaydı!.Üstelik başrolde bir "dev" Klaus Maria Brandauer ile… Ama önce 90 yıldır burada sahnelenen, (değişerek sahnelenen) adeta festivalin "mührü" haline gelen "Jedermann" oyunundan söz etmeliyim.
Aralıksız 90 yıldır
"Jedermann", (Everyman) herkes demek. Salzburg festivalinin kurucularından Hugo von Hofmannsthal'in, ortaçağın dinsel ahlak oyunlarından esinlenerek yazdığı oyun. 1920'de , bir barış projesi olarak bu festivade ilk kez Max Reinhardt sahneye koyuyor. Öyküsü şöyle:
Salzburg'da tiyatro yok o sıralar. Halk yoksulluktan kırılıyor. Eyalet valisinden kasaba meydanına sahne kurmak için ahşap istiyorlar. Tüm sanatçılar yönetmen çalgıcılar bedavaya çalışacak. Tüm bilet gelirleri savaş yetimlerine verilecek… Açılışa bir hafta kala ahşaptan tasarruf için, sahneyi, Salzburg Katedralinin önüne kurmaya karar veriyorlar. Bu kez de merkezi hükümetten un istiyorlar, oyunu görmeye gelenler aç kalmasın diye… İlk temsil müthiş bir başarı kazanıyor. Ve o gün bugün, tam 90 yıldır Salzburg Festivalinin Tiyatro bölümünü "Jedermnann" oyunu açıyor. (Bu öyküden alınacak dersleri siz okurlara bırakıyorum!) Tiyatro tarihinin en uzun süre aralıksız temsil edilen oyunu diye biliniyor.
Benim izlediğim "Jedermann", son yılların gözde genç yönetmeni Christian Stückl'ün yorumuyla sahnelenen "yeni", "taze", "genç" ve sonsuz dinamik bir eserdi.
Katedralin erken barok görkemli ön cephesi, dev kemerleri, işlemeli balkonları, dinsel simgeleri yücelten kabartmaları ve heykelleri , oyunun doğal dekorunu oluşturuyordu. Oyunun ahlak dersi, "parana, gücüne güvenme, ölüme girerken sadece hayatta yaptıkların önlemlidir" diye özetlenebilir. Bir çeşit iyilik kötülük hesaplaşması… Zaman zaman bana bizim "Deli Dumrul"u çağrıştırdı…
Kalabalık bir kadro, başarılı oyuncularla sunulan, karnaval havasına bürünen, Grotesk'e bol bol yer veren , müzikten yararlanan, ironiyi, mizahı ön plana çıkaran , "ahlak dersini" şekere bulayıp veren, izlemesi çok keyifli bir oyundu.
(Cumhuriyet- 29 Temmuz 2010)
Salzburg'da Tiyatro İzlenimleri-2
Mitler ve Eskimeyen tatlar…
Bu yıl Salzburg Festivalinin ana teması mitlerdi. Operalarda olduğu gibi tiyatroda da bu tema işlenmişti. Orfeus'dan Oidipus'a, Elektra'dan, Phedra'ya, Lulu'ya uzanan bir birikimden yapılmıştı seçimler. Tanrılar, yarı tanrılar, insanlar arasında; başlangıçla sonsuzluk arasında, yazgıya meydan okumakla yazgının kölesi olmak arasında, çelişkileri vurgulayan bir seçki…
Oyuncunun başarısı
"Oidipus Kolonos"da Salzburg'un dışında, dev bir hangarda oynanıyordu… (İzlemeye giderken Şahika Tekant'ın bu oyundan yola çıkarak gerçekleştirdiği o müthiş eserini "Oidipus Sürgünde"yi düşünüyordum. )
Sofokles'in 90 yaş eserini Peter Stein, yeni bir metin oluşturarak yorumluyor. Bu yorumda Oidipus'u koroyla, Oidipus'u kızları Antigone ve İsmene'yle, Oidipus'u Kreon'la adeta başbaşa bire bir hesaplaşmaya sokuyor. Belki böyle bir seçim yapmasının nedeni Oidipus'u oynayan, benim için yeryüzünde gelmiş geçmiş en "Büyük" oyunculardan biri olan Klaus Maria Brandauer'in bulunması…
Çok yaşlanmış, gözleri görmeyen, başına olmadık felaket gelmemiş (çocukları aynı zamanda kardeşleridir) ülkesi Tebai'den kovulmuş bir zamanların görkemli kralı Oidipus, artık yazgısını, sabırla kabullenmiştir… Ancak Tebai ile Atina arasında çıkar çelişkilerine ve de yaşamdaki çelişkilere, güç kavgalarına alet olmayı red eder…
Hangarın ortasına yerleştirilen zeytinlik ve zeytinliği saran kocaman boşlukta oynanıyordu oyun.O boş alandaki tek iskemle vardı. Gerisi ışık ve gölgeler… Gerisi koronun devinimi…
Brandauer neredeyse üç saat boyunca bu iskemleden çok az kalktı. Ama her sözünde , bilgeliğini, yaşamışlığını, içinde kopan fırtınaları, dinginliğini, "huysuz aksi ihtiyarlığını" ve acılarını bize hissettirdi. Ve o iskemleden kalkıp renk değiştiren zeytinliğe , sonsuzluğa daldığında ona hala doyamamıştım…
Tıpkı mitler gibi kimi tatlar hiç ama hiç eskimiyordu
Dionysos'un büyüsü
Festivalin en ağır topu, müziğin "Dahi Çocuğu" diye bilinen Alman besteci Wolgang Rihm'in "Dionysos" adlı operasının dünya prömiyeriydi. Benim için olağanüstü bir deneyim oldu! Müziğini fazlasıyla yorucu buldum. Ama sahne olayı, işin "tiyatrosu" müthişti. Podyumların starı Ingo Metzmacher'in yönettiği operada İngiliz sanatçı Jonathan Meese'in gerçekleştirdiği çılgın renkler, elektronik ışıklar, çarpıcı görsel efektlerle, hem düş gücüm zenginleşti hem de büyü çoğaldı.
Sahnenin sonsuzluğu , olasılıkların sınırsızlığı, seçimlerin tükenmezliği harikuladeydi!
Yazar, şair, besteci, müzik kuramcısı Wolfgang Rihm, eserini Nietzsche'nin "Dionysos" şiiri üzerine kurmuştu. Sahnede birbirini izleyen "illüzyonlar" yaratılırken , biz ölümlüler "N" adlı birinin peşine takılıp çılgınlıkla yaratıcılık arasında gidip geliyorduk.
Salzburg'a yeniden dönmek üzere buradan ayrılırken bir kez daha yeryüzündeki tek umudun müzik, tiyatro, şiir olduğunu düşünüyordum.
Evet tek umut sanat…
(Cumhuriyet- 30 Temmuz 2010)
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler