Parçalarımı Toplama Çabası…
28 Mayıs 2006 - Zeynep Oral -
Uluslar arası İstanbul Tiyatro Festivali dolu dizgin devam ediyor…
Gündüzleri bombalar, yangınlar, cinayetler , ölümler, iftiralar, suçlamalar, savunmalar…
Akşamları dünyanın dört bir yanından ustaların ya da hemen yanı başımızdan kendi aramızdan çıkan gençlerin yaratıcı gücü…
Gündüzlerle akşamlar arasında parçalanmamak ; tiyatro sahnesiyle yaşam sahneleri arasında boğulmamak ; birinin pisliğine bulaşmadan, ötekiyle arınmak doğrusu büyük çaba gerektiriyor…
X
Parçalanmışlığım yalnızca gecelerimle gündüzlerim arasında değil:
Kimi televizyon kanallarında ve kimi yayınlarda, Cumhuriyet’e bomba atanların, Danıştay’a saldırı düzenleyenlerin , Özbilgin’i hunharca öldürenlerin, “Kemalist” ve “laik “ kesim olduğu savını dinliyorum.
Neymiş efendim? Hükümeti zorda bırakmak, hükümet aleyhine tepkiyi çoğaltmak için, “Laik”lerin marifeti. (Kimsenin başaramadığı kadar böldü bu hükümet milleti: laikler ve dindarlar diye! ) Evet, ciddi ciddi bunlar anlatılıyor, bunlar yazılıyor! Ne sandınız siz! Uğur Mumcu’yu öldürenler de , Sivas’ta aydınları diri diri yakanlar da Kemalist’ler ve laikler!
Bunları dinledikçe içine düştüğüm dehşet mi ; yoksa insanı böylesine aptal yerine koyma mı daha tehlikeli, inanın bilmez oluyorum…
X
Gündüz, bir lise öğrencisi başka bir lise öğrencisine dört kurşun sıkıyor; kurşunları yiyen çocuğu korumak isteyen arkadaşı öne atılıyor, haydi üç kurşun da ona … Yedi kurşunla biten , yok olan nice yaşamlar, idealler, umutlar, gelecekler … Ölenlerin ve öldürenin yaşları 16 ve 17…
Gençlerin sürüklendiği onca şiddet nereden geliyor diye sormak boşuna. ( Bin kez, milyon kez yazdıklarımı tekrarlamak istemiyorum artık) … Rastlantıya bakın ki aynı gün milletvekilleri ellerinde tabancalar atış taliminde yarışırken sırıtıyorlar kameralara…
Aynı günün akşamı Tiyatro festivalinde Emre Koyuncuoğlu’nun “Arıza” oyununu izliyorum. Onlara önceden biçilmiş formlara, normlara, şekillere girmeyi ret eden gençlerle kanatlanıyorum. İçim gülüyor. Çoğalıyorum. Böyle sahne olayları yaratabilen insanlar oldukça, bu ülkenin gençlerinden umut kesilmez diyorum kendi kendime…
X
İnsan nasıl bir ruh hali içinde olmalı ki, kendi devletini temsil eden bir büyük elçiyi, kendi tabanına yuhalatsın, yuhalanmasına izin versin, yuhalanmasına karşı çıkmasın , tepki göstermesin! Nasıl bir rahatsızlık ve gerilim içinde olmalı ki, yalnız devleti değil, Cumhurbaşkanını da temsil eden bir büyükelçiyi çocuk azarlar gibi azarlasın!
Berlin büyükelçimiz İrtemçelik’e , Başbakanın davranışı , reva gördüğü muamele, bence Büyükelçiden değil, başbakandan çok şey alıp götürdü. Elbet anlayana!
Güzelim Türkçe’mde “ağzından çıkanı kulağı duymuyor” diye bir laf vardır! Vazgeçtim bu lafı anımsamasını, bu ülkeyi geren , gerginliği arttıranın kendisi olduğunu bu başbakan hala nasıl farkında olmaz!
Parçalanmamak, ölmemek, çıldırmamak için ben bu akşam yine tiyatroya gidiyorum. Ya siz?
28 Mayıs 2006 - Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler