Menü

Nobel İzlenimleri (4)


13 Aralık 2006 - Zeynep Oral -

En büyük itibar Türkiye’ye…

Önce bir noktayı vurgulamak gereği duyuyorum: Nobel’i Türkiye kazanmadı; Nobel’i , yüzyıl sonra da olsa, bir Türk yazar, Orhan Pamuk kazandı. Türkiye’nin payına düşen ise, olsa olsa gururlanmak, sevinci paylaşmak olabilir… (Bu konuda biraz kafa karışıklığı var gibime geldi…)

Bugüne dek, katillerle, işkencecilerle, hırsızlarla, kaçakçılarla da gurur duymuşluğu olan bir ülkenin insanı olarak, “gurur” sözcüğünden nefret eder olmuşken, bir haftadır bu duyguyu dolu dolu yaşıyorum.

Stockholm’den İstanbul’a önceki akşam döndüm. Bir haftadır Stockholm’den yolladığım yazılara , Cumhuriyet Okurlarının yolladıkları ve elektronik posta kutumu dolduran mektupları yeni okuyabildim. Heyecanımı, sevincimi ve gururumu paylaşanların yanı sıra daha az sayıda da olsa eleştirel bakış getiren, sorgulayan ya da öfkeli tepkiler de vardı. Hepsi kabulüm. (Korkunç küfürler ve tehdit mektubu yollayanların Cumhuriyet Okuru olabileceklerine inanmadığımdan, onları saymıyorum.)

Siyaset ilişkileri

Olumsuz tepkilerin çoğu Nobel’e politik ilişkilerin karıştığı savına dayanıyordu. Evet, her seçim politiktir… Ancak, eğer Orhan Pamuk’a Nobel Ödülü verilmesinde siyasi ilişkiler rol oynadıysa, inanın bu, geçen yıl bir gazeteciye söylediği tümceden çok, dünyada en çok okunan yazarına karşı kendi ülkesinde açılan davadan, mahkeme kapısında yaşanan Kerinçsiz ve taraftarlarının dünyaya ilan ettiği o çağdışı görüntülerden, bir kaymakamın kendi girişimiyle kitaplarını toplatmasından vb.dendir.

Stockholm’de Orhan Pamuk yerli ya da yabancı gazetecilerin siyasi sorularını yanıtlamadı. (Bu nedenle BBC’nin Nobel programını da terk etti. ) Kendisi bu kararını, “edebiyata olan saygımdan, 33 yıllık çalışmama , emeğime, Nobel Ödülüne saygımdan” diye açıkladı.

Bence olumlu bir karardı. Ancak hemen belirteyim, güncel siyaset üzerine tek laf etmedi ama Nobel Konuşması “Babamın Bavulu” , hepimizi çok duygulandıran o konuşma, baştan sona politikti de. Konuşmanın tümünü internet sitelerinde bulabilirsiniz, lütfen yazarlığa ilişkin bölümleri yeniden okuyun, metaforları yeniden gözden geçirin…

Stockholm’deki 5 gün boyunca, her an kendimi siyasetin içinde hissettim. Şöyle ki: Bugüne dek benim ülkeme, Türkiye’ye hiç ama hiç kimsenin kazandırmadığı itibarı, bir insan, bir edebiyatçı, bir yazar, Orhan Pamuk kazandırmıştı. Orhan Pamuk’a değil, Nobel Ödülünü kazanmasına öfke duyan, kızan, kıskançlıktan lafı eveleyip geveleyenlerin hepsini toplayıp, binle çarpsanız yine de sağlayamayacakları bir itibar…

Bir kez daha gördüm ki yaratıcılığın, edebiyatın gücü, tüm dogmalardan, tüm “izm”lerden, tüm kurallardan ve tüm yasaklardan daha büyük, daha kalıcı, daha önemliydi.

Artık Stockholm’deki son gece izlenimlerine dönebilirim…

Son gece izlenimleri

Kral ziyafetinin bir ayine dönüştüğü gece… Stockholm Belediye Sarayının önünde ellerinde meşalelerle güzergahı belirleyeni okul çocukları… Yerlere kadar uzun tuvaletli ve fraklı insanlar, tek tek kimlik denetiminden geçip içeriye girdik…

Türkiye’den gelen 35 gazeteciden sadece altısı buraya girebildiğine göre, biz bile kendimizi sıra dışı hissetmeye başladık!
İçeri girer girmez, her köşede yer alan rehber kitapçıklardan hangi masada hangi numaralı sandalyeye oturacağınızı bulup, asıl salona geçiş…

Ana salon bir rüya alemi : Çok yüksek tavanlı , mermer sütunlu, altın kaplama süslü ve çiçeklerle donatılmış dev alanda upuzun sofralar kurulmuş...

Yerlerimizi aldıktan sonra gözler çepeçevre belli bir yükseklikte salonu dolanan galeriye ve aşağıya inen merdivenlere kenetlendi: Galerilerden başlayan müzik eşliğinde geçit töreni… En önde kral ve kraliçe ardından Nobel ödülünü kazananlar ve onların arkasında Akademi Üyeleri… Yavaş yavaş ilerlediler, merdivenleri inip şeref masasında yerlerini aldılar.

Gece boyunca bu dev mekanda , tavanda ışık oyunları (uçuşan kar taneleri) galeride , üniversite öğrencilerinin dalgalandırdığı farklı yörelerin flamaları…. Hizmet eden öğrenci ordusu: Siyah- beyaz kasketliler, teknik öğrenciler ; siyah kasketliler sanat öğrencileri...

Trompetlerin çağrısıyla Nobel kazananlar sırayla tanıtıldı.
İlk konuşmayı yapacak olan Orahan Pamuk.. Sık sık karşılaştığı, “Niçin yazıyorsunuz”,ve “Nobel Ödülünü almak için çok genç değil misiniz” sorusuna  bu kez esprili yanıtlar verirken,   bir cümlenin altını çiziyorum:  “Edebiyat, Çocukluğu her daim canlı tutan mutluluktur”… Yaratıcı güç, Mutluluk ve Çocukluk bir kez daha kısacık süren ama uzun uzun alkışlanan konuşmanın  anahtarları oldu.

Ondan sonra söz alan diğer Nobel Ödülü sahipleri de, tekrar tekrar , yaratıcılığın, yaratmanın heyecanını vurgulayacaktı….

Yemek aralarında küçük bir sahneye dönüştürülen merdiven önünde , İsveç’teki ünlü koreografların ve dansçılarının modern dans gösterileri… Bu dans gösterilerine kimi zaman insan sesi ya da bir çalgı, kimi zaman da Balkanlardan esen, sanki Anadolu esintileri eşlik ediyordu.

Üç saat süren yemekten sonra yine törensel bir çıkışla, bu kez biz davetliler de “ölümsüzlerin” peşine takılarak üst katlardaki galerilere ve oradan “Altın Salon”a geçtik. Orada bir dans orkestrası… Resmiyet yok oldu. Klasik valslerle başlayıp, en hızlı güncel danslara doğru pupa yelken… Bir ara piste baktığımda Orhan Pamuk kızı Rüya’yla dans ediyordu....

Oradan ayrıldığımda ertesi gün başlamıştı bile...

Bundan sonra

Stockholm’deki Nobel etkinlikleri  boyunca Orhan Pamuk’la bir arada olmak, onunla konuşmak, onu gözlemlemek fırsatım oldu.  

Stockholm’de mutluydu, sevinçliydi, sevincini başta kızı ve ağabeysiyle ve herkesle paylaşıyordu. Şaşılacak derecede sıradan biri gibi davranmaya çalışıyordu. Ne düşündüğünü, ne hissetiğini gizlemeyi bilmeyen biri. Hangi konuşmalardan diyaloglardan zevk aldığını ya da sıkıldığını hemen yüzünden anlayabiliyordunuz. Yaramaz bir çocuk gibiydi. Bol bol şakalaşıyor, gülmekte , kahkaha atmakta kendini sınırlamıyordu.

Yoğun ilgiden sıkılmıyor, yoğun sorumluluk karşısında oradan oraya (bir imza seansından ötekine koşmaktan hiç yorulmuyordu. ( Son gece davetini en son terk edenlerden biriydi.) Nobel Ödül Töreni provasında, sabah onda bir öğrenci gibi söyleneni dinliyor, 7 altın adam içinde her şeyi önce o kavrıyor, uyguluyor, ötekilere yardımcı oluyordu.

Bütün bunlara karşın, içinde, derindengizlkenmiş bir yalnızlığı vardı. Yazarın yalnızlığı…
Bundan sonra ne olacak, soruma yanıtları şöyleydi, “normal yaşamıma döneceğim. Yani çalışmaya…”  

Yine kimi üniversitelerde, belirli dönemlerde, kısa süreli ders verecekti. “ Ancak koşulları ben belirliyorum. Benim koşullarımı kabul ederlerse ders vereceğim.”.. Önümüzdeki yıl Colombia Üniversitesi  Orhan Pamuk kitapları üzerine bir ders koydu. Başka profesörler  verecek bu dersi, kendi katılımı da olacak.

Ve bundan sonra en çok istediği şey, masasının başına dönmek, dört yıldır üzerinde çalıştığı “Masumiyet Müzesi” romanını bitirmek.

Bekliyoruz Orhan Pamuk. Ve tekrar teşekkürler.


Cumhuriyet - 13 Aralık 2006

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.