Ne biçim Türk bunlar ?
08 Kasım 2005 - Zeynep Oral -
Bayram bitti, bayram dönüşü öyküleri bitmedi... Türkiye içindeki kara yolları ölüm tuzağına, kan gölüne dönüşürken , Türkiye dışındaki bellibaşlı merkezlerin havaalanlarında dehşet manzaraları yaşandığından hiç kuşkum yok... Kuşkum yok, çünkü bunların birine tanık oldum.
Yılda 20 milyon turist çeken , minicik ama bir mücevherden farksız Prag’daydım bayramda. Koskoca Türkiye’nin turizmde bu sayıya ulaşmak için neler yapması gerektiğini, Prag’ın özelliklerini bir yana bırakıp , dönüş öyküsüne geçiyorum.
Prag Havaalanı. Modern , gelişmiş, çağdaş , uygar bir hava alanı. Bayramın son günü, Pazar öğleden sonra... Yalnız THY’nın tarifeli seferi değil, birkaç özel uçuş ta var, Türkiye’ye doğru, aynı saatlerde.(Turlar arasında Prag çok popüler: nisbeten ucuz fiyatları var.)
Havaalanında ülkeden çıkış için , 12 adet polis pasaport kontrol noktası var. Bunlardan dördü Avrupa Birliği üyesi vatandaşlara, biri engellilere ayrılmış; beşi , ‘’Bütün pasaport’’lara; üçü ise kapalı...
Çıkış kuyruğuna girdikten bir iki dakika sonra ‘’Bütün Pasaportlar’’ gişesindeki bir polis memuru daha ‘’kapalı’’ yaftasını astı ve oturup yığılmaya başlayan kuyrukları izlemeye başladı. İki kuyruk birleşti. (Homurdanmalar...) Kaldık dört gişeye...
Hemen yanı başımızdaki dört AB ve bir engelliler gişesi bomboş... Dört gişenin önünde ise yüzlerce Türk... Zaman zaman kuyrukta biriken Türklerden biri , boş duran gişelerdeki memurlara gidip yalvarıyor ... Acaba bakamaz mı pasaportuna... Görevli yanıt bile vermiyor sadece yandaki tıklım tıklım gişeleri gösteriyor...
Artan gerilim
Ülkeye giriş değil, çıkış yapıyoruz ama, pasaporttaki her bilginin bilgisayara geçmesi, Türklerin pasaportlarına bakan memurların işi yavaştan alması, araya birbirleriyle sohbetleri ve telefon konuşmaları da grince, işlem uzadıkça uzuyor... Yığılma arttıkça artıyor... Sinirler gerildikçe geriliyor...
Uzatmayayım. 40 dakika sonra pasaport kontrolüne yaklaşmıştım belki ama arkamda daha 300-400 yolcu vardı. Ve ‘’charter’’ uçaklardan biri kalkmak üzereydi. (Bu arada AB gişelerinden tek tük yolcu ya geçiyor, ya geçmiyor, gişelerdeki memurlar keyifle bizleri izliyor...)
Bir beyefendi kuyruktan çıkıp, boş gişelere gidip oradaki memura doğru dürüst bir İngilizce ve en efendi sözcüklerle durumun ‘’saçma’’lığını ve çirkinliğini anlatmaya çalıştığında yine olumsuz bir tepkiyle karşılaştı. Ancak bu kez homurdanmak yerine, hepimiz o beyefendiyi alkışlamaya başladık... Tüm hava alanı bize bakıyor...
Kuyruk ve yığılmalarda gerilimin nasıl arttığını elle dokunulur biçimde hissediyor, görüyordum... Kötü bir şeyler olacaktı...
O ana dek kendime, ‘’Zeynep tatildesin, Zeynep karışma’’ deyip duruyordum. Ama dayanamadım. Bir koşu THY yetkilisini buldum. Durumun ciddiyetini anlattım. ‘’Biz karışmayız, biz bir şey yapamayız’’ yanıtlarına kulaklarımı tıkadım. Pasaport- Polisinin en yetkili kişini bulup uyarmalarını istedim. Önce isteksizdiler. Kötü bir şeyler olacak dediğimde , kıpırdandılar. Sağa sola telefon ettiklerini görünce, gerisin geriye kuyruktaki yerime döndüm.
Gerilimden şiddete
İşte o sırada, tur rehberlerinden biri, grup parçalanmasın diye kuyrukta arkadaki bir grubu ön tarafa getirince...
Sonrasını anlatmak istemiyorum...
Önce bağrışmalar çağrışmalar... Sonra küfürler... Sonra yumruklaşmalar ... Sonra akan kan, kırılıp dönülen dişler! Kadınların çığlıkları! Ayırmaya çalışanların boşuna çabası! Yapmayın ayıptır, günahtırla içiçe giren sille tokatlar, yerlerde sürüklenmeler !
Türklerin kavgasını, hem Türkler , hem yabancılar dehşet içinde seyrediyor, anneler, bu korkunç manzarayı görmesinle diye küçük çocukların gözlerini örtmeye çalışıyordu.
Sonunda polis geldi, kavga edenleri ayırdı.
Yalnız bu arada, ‘’kapalı’’ yazılı iki gişenin daha açıldığını, gişede uyuklamakta olan bir memurun göreve döndüğünü, zaten çalışmakta olan dört öteki memurun da işlemi hızlandırdıklarını gördüm... Ve kısa sürede o yığılmadan eser kalmadı.
Kavga sırasında yakından geçen bir yabancının yanındakine ‘’Ne biçim Türk bunlar?’’ dediğini duymuştum...
Pasaport kontrolünden geçer geçmez o yabancıyı buldum. Ve şimdi sizinle paylaşmak istediklerimi ona da söyledim. Bir yararı oldu mu bilmem ama içimi boşaltmış oldum.
Ne biçim Türk mü bunlar?
Bunlar, yıl boyu çalıştıktan sonra, biriktirdikleri parayla yabancı bir ülkeyi gezmek görmek ve tatil yapmak isteyen herkes gibi insanlar... Bir özellikleri uysallıksa, bir başka özellikleri de aşağılanmaya , küçük düşürülmeye gelememeleri... Evet biz mantık dışı bir uygulamayı sineye çekebiliriz, bir saat kuzu kuzu ses çıkarmadan kuyrukta bekleyebiliriz ama insanız, onurlu insanlarız , bam telimize basılınca öfkeleniriz, bağırırız, kavga ederiz. Ama yine de şiddetimizi size değil, birbirimize yöneltiriz. Belki de ‘’Ne biçim Türk bunlar’’ demek yerine, ‘’ne biçim Avrupalıyız biz; ne yaptık ta onları bu hale getirdik?’’ sorusunu sormak daha yerinde olmaz mı...
Bir de o yabancıya söylemediklerim vardı: O havaalanında THY yetkilisi, tur acenteleri yetkili ve rehberleri keşke sorumluluklarının idrakinde olabilseler; keşke sıra kapmaca açık gözlük sayılmasa, keşke öfkemizi şiddete dönüştürmemeyi öğrenebilsek…
Üç gün boyunca, gazete, televizyon ve radyo izlememiştim. Haberlerden haberim yoktu. Uçakta elime gazeteleri aldığımda , Fransa alev alevdi...
Sahi, ne biçim Avrupalı bunlar? İnsanların bu hale gelmesini önlemek için neden, neden akıllarını kullanamazlar???
8 Kasım 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler