Menü

Nasıl Bir Gelecek ?


26 Haziran 2009 - Zeynep Oral -

Bu sayfadaki fotoğrafı İstanbul’un çeşitli caddelerinde  belki gördünüz görüyorsunuz, belki de hiç fark etmediniz…  Ben gördüğüm ilk günden beri durup hayran hayran seyrediyorum. Dahası gördükçe mutlu oluyorum, içim ısınıyor, bir süreliğine yaşamakta olduğumuz tüm olumsuzlukları unutuyorum. Bakıp gülümsüyorum ve yoluma gülümseyerek devam ediyorum.

Bu fotoğrafı çeken Tamer Yılmaz.  Bu fotoğraf Borusan’ın on yıllığına sponsor olduğu Uluslar arası İstanbul Müzik Festivali tanıtım kampanyasının afişinde kullanıldı.  “Borusan, yeni nesile ve müziğin gücüne inanıyor “ sözleriyle festival gelecek kuşaklara; genç kuşaklar da nitelikli müziğe yönlendiriliyordu…  1-3 yaş arası çocuklar, kültür sanat dostlarının çocuklarıydı ve bu çalışmaya gönüllü katılmışlardı.

Uluslararası İstanbul  Müzik Festivali artık  finale yaklaşıyor.

Bence bu yıl, festival izleyicisi her zamankinden daha gençti. Belki de afişin etkisinden,  belki  Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’yle sürdürülen “bitam biöğrenci” kampanasından… Belki programın çarpıcılığından, ya da genç solistlerin öne çıkmasından… Bilemiyorum.  Genç izleyici, festivalin geleceği emin ellerde  demek. Umut demek.  Festivalleri onlar yaşatır, asla  vazgeçmezler demek…

Fotoğraftaki çocuklar büyüdüklerinde acaba İstanbul Müzik Festivali nasıl olacak? Şimdiden çıldırasıya merak ediyorum…

Bach Caza yakışır  

Önceki akşam İstanbul Arkeoloji Müzesinin avlusu… Tek boş yer yok.  Sahnede üç insan: Jacques Loussier (piyano), André Arpino (davul) ve Benoit Dunoyer de Segonzac (kontrabas). Üçü de yeteneklerini, ustalıklarını, birikimlerini, ilişkilerini ve yaratıcılıklarını ortaya koyuyor…

Jacques Loussier, klasik müzik eğitiminden,  “Modern Jazz Quarted” topluluğundan , Fransız “Chanson’”ardan, Latin Amerika ritimlerinden damıttığı tatlar arasında gezinirken tam 50 yıl önce  kurduğu ilk üçlüyle yola çıkmıştı.  Klasik müzik birikimini,  farklı yorumlarla, cazla buluşturduğunda başkalarından farklı olarak başlıca özelliği klasik besteciye sadık kalmasıydı. Loussier, önceliği Bach yorumlarına verdi. Ona göre Bach caza yakışıyordu.

Elli değilse de onu 45 yıldır dinliyorum. Önceki akşam  konserde yıllara meydan okuyan yetenek, ustalık, yaratıcılık, birikim ve sadakat   yerli yerindeydi.  Artı variyasyonlar çeşitlenmiş, çoğalmış, alıp başını gitmeler, özgür takılmalar...  Bende de, nostalji, hatıralar, buluşmalar, özlemler…

Arkeoloji Müzesi Asansörü

Arkeoloji Müzesi deyince… Malum turizm mevsimi. Gelin görün, dünyanın sayılı müzelerinden olan İstanbul Arkeoloji Müzesinin asansörü bozuk!   Evet, BOZUK!  Ne zamandır diye sordum, “Taaa, ne zamandır” diye yanıt aldım. Görevlilere bakarsanız, çok basit bir işmiş ama tamir parası yokmuş!  Yerli ya da yabancı gelenler , sadece ilk katı gezip, kös kös çekip gidiyor.   

Beyler ayıptır!

Kültür ve Turizm Bakanı, bence başka yapıları bünyesine katmaya çalışmaktansa, olan yapıları, insani koşullara kavuşturmalı.

  Aklın Oyunları

Fotoğrafa dönüyorum: Festival boyunca bana mutluluk veren bu afiş,  festival günlerinde yaşadıklarımız, izlediklerimizle  ilintili olarak başka fotoğraflarla yan yana gelmeye başladı…  Bu fotoğrafın bana yaşattığı umudu, sevinci başka fotoğraflar alıp götürmesin, gölgelemesin diye çırpınırken, ister istemez, ellerinde çalgılarla  çok sesli bir dünyaya yelken açmış bu minikleri ve daha binlercesini  ülkemde nasıl bir gelecek  bekliyor diye kendime sorar oldum.

Aklın oyunu muydu yoksa yüreğimin mi, bilemiyorum…  

Örneğin, avuçlarında “özgürlük” çığlığı, yüzünde kan, sokak ortasında yatan ölünün, Tahran’da direnişçilerin simgesine dönüşen Nida’nın fotoğrafı…

Gösterilere katıldıkları için sanki “yetişkin”miş  gibi gözaltına alınan, sorgulanan, yargılanan, hapsedilen çocukların göze görünmez fotoğrafı… Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, mağdur olan, aylarca yıllarca süren duruşmalarına eller kelepçeli getirilip götürülen, hayattan, eğitimden koparılan çocuklar... 

Örneğin Atatürk Hava Limanı’na  akın eden şalvarlı, cüppeli, sarıklı, sakallı, kara çarşaflı beş bin kişilik  güruhun arasına karışan başları takkeli çocuklar… Hani “şeyhlerini” yolcu etmeye gelenlerin ortaçağı çağrıştıran fotoğrafı.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama belki de gereksiz. Sahi nasıl bir gelecek bekliyor  bu çocukları, çocuklarımızı? Nasıl bir ülke? Nasıl bir Türkiye?

Cumhuriyet- 26 Haziran 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.