Namusunuz, Töreniz Batsın!
12 Şubat 2005 - Zeynep Oral -
Türkiye’nin her yerinden televizyon izleniyor. Ancak televizyon izleyen az gelişmiş yörelerde, feodal ilişkileri ve yaşantıyı sürdüren insanlar, kadınıyla erkeğiyle, kız çocuğu ve erkek çocuğuyla, yaşamlarının televizyonda izledikleri yaşamlara hiç de benzemediğini farkındalar! Ve yaşamlarında en ufak bir değişik yapmak istemeleri, “aşiret yasalarıyla”, “namus temizlemekle” yani ölümle, intihara zorlanmakla, yok edilmeyle sonuçlanıyor.
Töreniz batsın! Namusunuz batsın! Aşiret yasalarınız batsın!
Hafta içinde, Cumhuriyet’te iki gün üst üste Mehmet Faraç’ın yeni ve yine bir namus cinayeti, namus katliamı üzerine değerlendirmesini, yorumlarını okurken içimden böyle haykırıyordum.
Bu kez öldürülenler iki yetişkin insandı. Kadın 26, erkek 27 yaşındaydı. Evliydiler. (Hem resmi, hem imam nikahlı) . Kadının ailesi bu iki insanın birbirini sevmesine şiddetle karşı çıkınca, Urfa Birecik’ten İstanbul’a kaçmışlar ve evlenmişlerdi. Sonra aile “affettik” demişti. Urfa’ya dönmüşler, düğün bile yapılmış, iki aile bir araya gelmişti. Genç karı koca, İstanbul’da Sefaköy’e yerleşmişti…
Töre peşlerini bırakmadı. Hayır, yalnız töre değil, cehalet, aşiret baskısı , kadına şiddet uygulanmasıyla gururlanan zihniyet, kadın bedeninin, ailenin malı olduğuna inanan zihniyet , kadın cinselliğinin aile namusu, aile şerefi olduğunu ve bu namusu, bu şerefi koruma görevinin ailenin erkek fertlerine verilmiş olduğunu savunan zihniyet, peşlerini bırakmadı. “Namusu kurtarmak”, yani onları öldürmek görevinin önce kadının ağabeyine verildiği, ancak cinayeti işlemek yerine ağabeyin intiharı seçtiği biliniyor. Geçen hafta, Sefaköy’deki evlerinde, kadın karnında altı aylık bebeği ve başında dört kurşunla, erkek üç kurşunla ölü bulundu.
Aile namusu ve şerefi temizlenmişti!
Farklı Yaşamlar
Mehmet Faraç, namus cinayetleri konusunda en donanımlı gazeteci. “Töre Kıskacında Kadın” (Çağdaş Yayınlar) kitabını, bu ülkede yaşayan her insanın okuması gerektiğine inanıyorum. Cumhuriyet’teki yazısında bu kez haklı olarak “televole kültürünü dayatan televizyon kanallarına” ve “töreyi anlatırken sosyal gerçekleri katleden dizi filmlere” , bölgesel ve toplumsal gerçeklere hiç uymayan bu dizilerin ortaya koyduğu çelişkilere, çifte standarda, çarpıklığa dikkati çekiyordu. Töre , reyting uğruna göklere çıkarılırken törenin yönettiği bölgelerde yaşayanlar, televizyonun yarattığı görkeme kapılıyordu.(8 Şubat tarihli Cumhuriyet’te “Tetiği Kimler çekiyor?” yazısını okumadıysanız, bulup okuyun. )
Bu ne ilk ne de son “namus cinayeti”... Aynı günlerde, kızını pavyondan alıp eve getiren baba, gece uyurken onu yastıkla boğuyor ve “namusumuzu kurtardım” diyordu. Ancak bırakın pavyonda çalışmak yada bir erkekle ilişki kurmak, radyodan bir şarkı istemek bile ülkemizde “namus cinayetine” yol açabiliyor.
Türkiye’nin her yerinden televizyon izleniyor. Ancak televizyon izleyen az gelişmiş yörelerde, feodal ilişkileri ve yaşantıyı sürdüren insanlar, kadınıyla erkeğiyle, kız çocuğu ve erkek çocuğuyla, yaşamlarının televizyonda izledikleri yaşamlara hiç de benzemediğini farkındalar! Ve yaşamlarında en ufak bir değişik yapmak istemeleri, “aşiret yasalarıyla”, “namus temizlemekle” ölümle, intihara zorlanmakla, yok edilmeyle sonuçlanıyor.
Topyekün Seferberlik
Peki ne yapmalı?
Ne yalnızca yasayı değiştirmek, (ki ceza yasasını değiştirinceye dek ne çok kadın sivil toplum kuruluşu ne çok çaba, güç, emek vermek zorunda kaldı!) ne yalnızca eğitim sorunu deyip, işi eğitime havale edemeyiz. Elbet hem caydırıcı yasalarla hukukun üstünlüğünü sağlamak, hem eğitimle kızları ve erkekleri bilinçlendirmek çok önemli , ancak bunun ötesinde çok geniş kapsamlı, çok boyutlu, bir çok koldan harekete geçecek mekanizmalar kurmak ve topyekün seferberlik gerekiyor.
Bugüne dek sadece Sivil Toplum Kuruluşları, o da kadın sorunlarını kendine mesele edinmiş kuruluşlar, bu konuyla ilgilendi.
Oysa bu ülkenin tüm gazete manşetleri , radyo ve televizyon kanallarındaki tüm yayınlar, tüm yargı ve hukuk kurumları, tüm bilim, eğitim ve öğretim kurumları, tüm meslek odaları, tüm dernekler seferber olmalı!
Bu da yetmez!
Asıl sorumluluk iktidarda. (Keşke, muhalefette de diyebilseydim!). Şiddete uğramış kadınlara güvenli bir ortam sağlamayı amaçlayan Sığınma Evlerini bile, kadına çok gören, erkek egemenliğini tehdit eden fesat yuvaları olarak değerlendiren bir iktidardan ne beklenebilir bilmiyorum ama…
Türkiye Büyük Millet Meclisinde o gösterişli koltuklarda oturan her insan , her biri tek tek ve hepsi birden bu seferberliğe katılmalı.
Siz bugüne dek Meclis’te bu konunun tartışıldığına hiç tanık oldunuz mu? Ben olmadım.
İktidar partisi , eğer “türban”a verdikleri önemin binde birini bu konuya verebilseydi durumun farklı olacağını biliyorum.
Başbakandan, Alman gazeteciye önce “demeç vermedim” , sonra verdim ama böyle demedim” dedirten, kızını “inançlı Müslüman” ilan eden , “Kuran’da başörtüsü hükmünün bulunduğunu” savunduran demeçler yerine “namus cinayetleri” konusunda ne düşündüğünü duymak isterdim doğrusu. Ama bu konuda hiç ama hiçbir şey söylemeyeceğinden kuşkum yok.
O susacak, iktidar susacak, muhalefet (?) susacak.
Oysa, feodal düzenden, aşiret ilişkilerinden medet umanlara bunun çıkar yol olmadığını anlatabilmek için farklı toplumsal ve ekonomik alternatifler sunulmalı. Ekonomik uçurum büyüdükçe, işsizlik azalmadıkça, şiddete uğrayan ve şiddet tehdidiyle karşı karşıya olan kadınlar için Kadın Sığınakları ülkenin her köşesinde kurulmadıkça, kadınlara hukuksal, toplumsal, psikolojik destek sağlanmadıkça, “töre” ya da “aile namusunu temizlemek” adı verilen bu vahşet, bu katliam , bu cehalet, bu yobazlık, bu irtica, bu kancıklık, bu ahlaksızlık , bu namussuzluk , bu şiddet eylemi, bu cinayetler toplumun her katmanı tarafından lanetlenmedikçe, inanın daha nice Şemse’ler, Güldünya’lar, Nuran’lar , Evrim’ler, Selahattinler kurşunlanarak, kasap bıçaklarıyla doğranarak, taşlanarak , boğazları telle kesilerek öldürülecek.
Geçen hafta öldürülen kadının adı Evrim, kocasının adı Selahattin’di.
12 Şubat 2005. Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler