Menü

Mutluluk Anları…


03 Haziran 2006 - Zeynep Oral -

Sanatın büyüsünü insanın bedeninde, ruhunda, iliklerinde  hissetmesi herhalde yeryüzünün en büyük mutluluklarından biri…Dün sizleri Uluslar arası İstanbul Tiyatro Festivali’nde Lorca ve Beckett  arasında bir gezintiye çıkarmıştım.  Bugün bir an için festivalden ayrılıp, geçen haftanın benim için unutulmaz anlarına götürmek istiyorum hepinizi…

İstiklal Caddesindeyim.  Ah hayır! Bitmek tükenmek bilmeyen kazıları, toprak yığınlarını, her bir taşı sökülüp yeniden yerine konan, yeniden sökülen yeniden konan, Çin graniti olmadı gelsin daha pahalı daha Türk granit fasıllarını, canım caddenin rezilliğini görmeyin, kapayın gözlerinizi! Kör kör ilerleyip engelleri aşın ve atın kendinizi St. Antoine Kilisesinin oraya. Girin avluya .  Çepeçevre “St. Antoine Kilisesi Apartmanları”  diye bilinen yapının ikinci katına çıkın. Ansızın kendinizi bambaşka bir dünyada bulacaksınız.   
Burası Dolorez Sanchez ve İskender Çayla’nın evi. İçinde yaşadıkları ev...  Onları tanımasanız da fark etmez. Oradasınız, çünkü bir “ev konseri” için bilet almışsınız. Önce evin terasına çıkıp, bir yandan şarabınızı yudumlarken, bir yandan da sizin gibi ev sahibini tanımayan ama konser dinlemeye gelmiş insanlarla birlikte, gün batımında, yeryüzünün en güzel kentinin, en güzel mimarisiyle büyüleniyorsunuz…

Konser saati geldiğinde, içeri girip salona yerleştirilmiş iskemlelerde yerinizi alan 70 kişiden birisiniz. Karşınızda “Hermitage Solistleri”.  Adlarına bakmayın Moskova’dan gelmişler… Usta sanatçılardan flüt, keman, viyola ve viyolonsel dörtlüsünün yorumladığı Mozart parçalarını dinlerken, sizi bilmem ama, ben “hiç bitmesin, hiç bitmesin” diye dua ediyordum…

Bu başka dünya ,  Hakan Erdoğan’ın bir prodüksiyonuydu. Müzik tarihinde önemli bir yere sahip olan ev konserleri geleneğini, ilk kez 2004 yılında, “ İstanbul Bach Günleri” kapsamında uygulamıştı.  O günden sonra pek çok sanatsever evini bu konserlere tahsis etmeye aday olmuştu…

Bu kez, Mozart yılı nedeniyle  “Kayra- Ich Liebe Amadeus” başlığı altında (Amadeus’u seviyorum demek…Neden Almanca, bilemiyorum…)   farklı mekanlarda  Kayra Şarapları’nın desteği ile üç ev konseri ve  Arkeoloji Müzesinde  Gala Konser düzenlenmişti.  Yukarıda sizlerle paylaştığım ilk konseri, Müjde Mısırlı ve Kasım Zoto’nun Sultanahmet’teki evinde ve Aydın Kandemir’in Tünel’deki evindekiler izledi. Ben yalnızca ilkine gittim ve büyülendim…Mozart eve, ev Mozart’a  müthiş yakışmış ve bu “yakışıklılık”, bu uyum, Hermitage Solistlerinin duyarlığıyla  taçlanmıştı.  

                                               X
Geçen haftanın mutlu anlarından bir başkası  Uluslar arası İstanbul Tiyatro Festivali çerçevesindeki Zeynep Tanbay Dans Projesi’nin sunduğu “4 Ayak” adlı eserdi.  

Koreograf, dansçı, eğitmen Zeynep Tanbay, kendi alanında benim için öncü sanatçılardan biri.  Akbank Sanat’la  buluşması , Akbank’ın desteğiyle kendi yerleşik topluluğunu kurabilmiş olması, hepimiz için müthiş bir nimet!

Hemen belirteyim, geçen sonbaharda seçtiği  on dansçıyla , bunca kısa zamanda böylesine güçlü bir “ensemble” yaratabileceğini pek inanmıyordum. Yanılmışım.

“4 Ayak” yani,  biz iki ayaklıların yaşamımızın  çoğunu geçirdiği iskemleler, masalar, banklar … Zeynep Tanbay,  koreografisinde 4 ayaklılarla 2 ayaklıların    ilişkisini  irdelerken, insanoğlunun bin bir halini de gözler önüne seriyor: Dört ayak üzerine düşenler, tutunamayanlar, kenarda kalanlar, dışlananlar, üste çıkanlar, altta kalanlar, ezenler , ezilenler… Özetle, beden-cisim ilişkisi diye başlayan olay bir bakıyorsunuz insan –insan ilişkisine dönüşüvermiş…

Ancak Zeynep Tanbay yaptığı seçimlerde (müzik seçimi, ışık, renk, aksesuar, ritim, devinim seçimlerinde ) öylesine titiz ve bilinçli ki, bir yandan çok katmanlı izlenimlere açılırken bir yandan da  ne anlattığıyla, nasıl anlattığını eşsiz bir biçimde bütünlüyor.  Bu bütünlükte asla izleyiciyi sınırlamıyor, denetlemiyor, tam tersine izleyicinin düş gücüne, çağrışımlarına sonsuz bir özgürlük tanıyor.    
Her biri hem tek başına, hem de bütün bir parçası olarak, sonsuz disiplinli on dansçısının hiç olmazsa adlarını belirtmeliyim: Alper  Marangoz, Ayşegül Güryüksel, Ece Gözmen, Esra Yurttut, Evrim Akay, Gizem Erdem, Gizem Erden, Korhan Başaran, Önder Çevik, Pınar Güremek…

Türkiye’de bir tek isim üzerine kurulu bu ilk modern dans topluluğu yaşamımıza  başarılı bir sınavla girdi. Uzun ömürlü olmasını diliyorum .

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.