Mengü Ertel Retrospektif Sergisi: Çizgideki Şiir
18 Mart 2011 - Zeynep Oral -
Mengü Ertel (1931-2000), bu ülkenin öncü grafik sanatçısı, benim arkadaşımdı. Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesindeki retrospektif sergisini dolaşırken, bir kez daha onun çalışmalarını sanat coşkusunu, çabalarını, aydın kişiliğini yakından izlemiş olmanın ne büyük bir şans olduğunu düşünmeden edemedim.
Mengü Ertel'i 1968'de tanıdım. Sinematek günlerinde. İlk Tiyatro afişleri Sergisini açtığında 1969'du. O sergiyle ona "vuruldum". Çağdaşlığına, modernliğine, kültür birikimine, o birikimden damıttığı yalınlığıa vuruldum!
1972'de Abdi İpekçi önderliğinde "Sanat Dergisi"ni kurduğumuzda, Mengü, derginin hiç karşılık beklemeyen neferlerinden biri olacaktı. Emeğiyle, katkılarıyla, çalışkanlığıyla, dünyaya bakış açısıyla, coşkusuyla, aydın sorumluluğuyla, kişiliğiyle, yaşamımızı zenginleştirecekti.
Birikimlerin sonucu
Mengü Ertel'i, sadece "grafik sanatçısı" değildi. O, tüm sanat alanları arasında kurduğu köprüler; ördüğü ağlarla var oldu. Mimari ve arkeolojiden, sinema, tiyatroya; fotoğraf ve resimden edebiyata, müziğe; ama mutlak şiirden geçen üretiminde farklı sanat alanlarının tüm olanaklarını zorladı. Farklı disiplinler arasındaki ilişkileri güçlendiren bir öncü oldu.
Bunda yetiştiği ortamın büyük rolü vardı. 1962'nin nispeten özgürlükçü anayasasıyla, her tür kaynak kitabın Türkçeye çevrildiği; çeşitli sanat alanlarının iç içe geçtiği, disiplinler arası sınırların kaldırıldığı, farklı kuşaktan sanatçıların birbirinden beslendiği tiyatromuzun "Altın Çağı"nı yaşadığı bir dönemdi atmışlar.
Olgunluk dönemindeki başarısının tohumları, çok genç yaşlarında atılmıştı: İlhan ve Aydın Arakon'un yanında sinema oyunculuğu ve dekoratörlük yaptığında... İpek film stüdyolarında Ferdi Tayfur'la çalıştığında... Adalet Cimcoz'un Maya Sanat Gale¬risi ortamında yazarlar ve ressamlarla haşır neşir olduğunda... Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne'deki çıraklık günlerinde... Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrencilikte...
Afişten kavramsal sanata
Mengü Ertel, Muhsin Ertuğrul'un desteğiyle hummalı bir biçimde tiyatro afişleri yaparken, Türkiye'de hiç kimse böyle bir gereksinimin bilincinde değildi. Ortalıkta talep yoktu, hele sanatçıya verilmiş sipariş hiç yoktu. O, inatla, aşkla, tutkuyla sürdürdü afiş yapmayı. Taa ki, tiyatro afişlerinin, tiyatronun ayrılmaz bir parçası olduğunu millete öğretinceye dek! TALEP OLMADAN, resim yapar gibi çalıştı... Sonra tiyatro afişlerini, sinema, opera, bale, festival afişleri, kitap kapakları izledi. Dünyanın birçok yerinde ödüllerle taçlandırıldı...
Neydi bu afişlerin özelliği: (Satır başlarıyla özetliyorum:)
Olayın içeriğini, konusunu değil; "ruhunu" yansıtıyordu, bir "kavramı" ortaya koyuyordu.
Bilgi, kültür birikimiyle beslenip, geleneksel ya da modern zengin kaynaktan yararlanıp, en yalın olana ulaşıyordu.
Dolaysız, açık seçik, net, aykırı ya da çelişik ama mutlak dikkat çekiciydi. Bütüncüldü.
Afişler, Muhsin Ertuğrul'un bir portre fotoğrafından yola çıkıp çizgiyle bütünlediği "Aktörlük Hakkında Aykırı Çizgiler"; güncel kaosu sorgulayan "Doğurgan Döngü" sergisi; (Diderot ve Turgut Uyar'ın şiirine selam); geleneksel sanatlarla beslenmesi sonucu "Büyültmeler" dizisi (hattatların "meşk"ine selam)... Bence hepsi de grafikten, resme ve kavramsal sanata uzanırken şiiri barındırıyordu.
Utancımız: müzesi olmaması!
Mengü Ertel sanata adanmış bir yaşam demekti... Ya da yaşama adanmış sanat tutkusu, sanat düşüncesi, sanat eylemi...
Önceki gün onun adına yapılan toplantıda söylediğim gibi: Bir ülkenin Mengü çapında uluslararası bir afiş sanatçısı olması o ülke için ne büyük kıvanç... Ama böyle bir sanatçısı olup, onun adına bir müze olmaması da ne büyük ayıp, ne büyük utanç !
Ölümünden bu yana 11 yıl geçti. Bugün, değil yalnız afişlerini, resme, enstalasyona uzanan tüm eserlerini bir çatı altında toplamak, Mengü Ertel'e ilk görevimiz, borcumuz olmalı.
O günkü çığlığımı tekrarlıyorum: Kültür Bakanlığı'na, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi'ne, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi'ne, İKSV'ye, İstanbul'daki Özel Müzelere ve tüm kurumlara sesleniyorum: Mengü Ertel Müzesi için kolları sıvayalım.
Koca cüssenin altındaki kelebek kanadı duyarlılığı, Olympos tanrılarına taş çıkaran sakalı, gür kahkahası, çocuk gözleri artık yok; ama bari yetim kalan afişleri, posterleri, kitap kapaklarını, çizginin şiirini, koca çınarın yapraklarını yitirmeyelim...
Sergi 23 Nisan'a dek sürüyor Dilek Bektaş’ın yazdığı muhteşem bir kitap sergiye eşlik ediyor. Sergiyi de kitabı da kaçırmayın!
Cumhuriyet - 18 Mart 2011
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler