Menü

Memleket...


29 Haziran 2003 - Zeynep Oral -

"Memleket neresi ?" dedi.
"Türkiye" dedim.
"Yok , nereye gittiğini sormadım. Memleket?"
"İstanbul" dedim. Şimdi oldu, gibilerinden onayladı. "Benim ki Diyarbakır. Yolum uzun" dedi.

Yanımda oturuyordu. THY'nin Stockholm- İstanbul uçağındaydık. "Memleket" sohbetine, bütün gazeteleri önüme alınca başlamıştı.


(O ne heyecandır. Beş gün memleketten uzaksınızdır. Beş gün boyunca hiçbir Türk gazetesi okumamışsınızdır. Ve işte şimdi dönüş yolunda tüm gazeteler kucağınızda ! Bakalım yokluğumda ülkemde neler oldu heyecanı!)

"Bunların hepsini okuyacak mısın?" dedi. Eh işte , diye yanıtı kıvırdım. İstediklerini alabileceğini söyledim.
"Biz gazete okumayız" dedi. "Haberleri nereden alırsınız?" diye sordum. "Haberler, nasılsa bize gelir. Kulaktan, ağızdan" dedi. Yine de birkaçını aldı. Birinci sayfalarına şöyle bir bakıp, geri verdi. Gülüyordu. "Sen bunlara mı haber diyorsun" dedi. Ben bir şey demedim.

Haberler

Kendi seçtiği ve geri verdiği üç gazetenin de birinci sayfaları boydan boya bir dizide oynayan bir hanımın boşanma öyküsü ve onun çevresindeki soruşturmalar, olasılıklar, derin (!) analizlerle doluydu. Anlaşılan yalnız dizi izleyicileri değil, bir takım gazete yöneticileri de oynanan rol ile, rolü oynayanı birbirine karıştırmıştı!

Sonra uzun uzun, şimdi adını bile anımsamadığım bir şarap muhabbeti vardı...

Ben harıl harıl, sayfaları çevirip beş gündür en çok merak ettiğim konuda bir açıklama arıyorum. Yok, yok , yok! Ne İçişleri Bakanlığından, ne Başbakandan , ne herhangi bir bakandan, ne de muhalefetten hiç ama hiçbir açıklama yok. Geçen hafta güpegündüz kentin orta yerinden kaçırılıp, işkence gören, tecavüze uğrayan, sekiz saat sorgulandıktan sonra yol ortasına bırakılan DEHAP İstanbul Kadın Kolları yöneticisi Gülbahar Gündüz'e ilişkin bir açıklama boşuna arıyorum. Tek satır yok. Sanki böyle bir şey hiç olmadı, hiç yaşanmadı!

İnsan olan susmaya utanır!

Gazeteleri tararken, yan komşuma gösterecek bir habere rastlıyorum: Diyanet için ek kadro bin altı yüzden , on beş bine çıkarılmış! Bir sıfırlık fark!

Diyarbakırlı yine gülüyordu: "Çok mu şaştın bu habere. Adamlar ilk günden adım adım kendi yollarında yürüyorlar. Millet görmek istemiyor, o başka mesele!" dedi.

Ben yeniden gazetelere dönecekken, kendini tutamayıp ekledi: "Hele bizim oralar için öğretmen, doktor kadrosu açacak değiller ya! İmam atayıp bizleri, memleketi yola getirecekler!"

Çağdaş bir şölen

Memleket meselelerini yol boyunca çözümleyemeyince, uçaktan iner inmez kendimi Tarlabaşındaki İstanbul Sanat Merkezi'ne attım.

Orada 5. Sokak Tiyatrosu , Mustafa Avkıran'ın tasarladığı, kurguladığı ve yönettiği "Neos cosmos 3+3+963" adlı oyunu sunuyordu.

Göç , zorunlu göç olgusuna odaklanmış, ölüm, doğum, düğün üzerinden yol alan destansı bir olaydı! Yazılı bir metni yoktu. Kavramsal, görsel, işitsel metni vardı. Türkçe, Yunanca, Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Arapça ve Sefarat şarkıları, türküleri vardı... En önemlisi düş gücünün kanatlanması, yalınlığın görkemi , devinimlerin sahiciliği ve birbirinden yoğun anlar vardı. Bunların sonucunda yaşamdaki / "sahnedeki " tüm duygular, söze bile dökülmeyen tüm duygular ,izleyicilere geçiyordu.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfının yanı sıra Zürih, Utrecht, Rotterdam ve Selanik tiyatrolarının ortak yapımı olan bu eser şimdi bu kentlere turneye gidiyor. Bu yazıyı okuduğunuzda İstanbul gösterileri bitmiş olacak. Ama özellikle belirtiyorum ki, önümüzdeki mevsim bu isme rastlarsanız kaçırmayın!

"Neos cosmos 3+3+963"ü gördükten sonra, bu memlekette böyle olaylar yaratılabiliyorsa, bu memleket kolay kolay çağdaş ve evrensel değerler yolundan vazgeçmez diyordum içimden.


28 Haziran 2003

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.