Mehmet’le dertleşme...
19 Haziran 2005 - Zeynep Oral -
Canım Mehmet,
Seni uğurladık... Alkışlarla , gözyaşlarıyla, kahkahalarla, şimdiden dayanılmaz hale gelen özlemle...
Sen, Mehmet Ulusoy, AKM’deki töreni görsen beğenmezdin. Senin tiyatro anlayışınla hiç ama hiç ilgisi yoktu. Vladimir Visotski’nin senin çılgınlığına denk düşen o ehlileştirilmemiş sesiyle söylediği şarkılar bir yana, “mise-en-scene”i hiç beğenmezdin... Sen ki şiir tutkunusun, sen ki sonsuzluğu seversin, o tören şiirsellikten , görsellikten, sonsuzluktan çok uzaktı. İçimize dokunmaktan uzak…
Yüreğime dokunan bir şey olmaması kötü niyetten değil, beceriksizliktendi elbet. Belki de devlet bürokrasisinin çarkları, çok ağır ve düş gücünden yoksun döndüğünden...
Bilirsin işte, sabahın onunda , tiyatrocularımız için erken bir saat olduğundan, çoğu,- vazgeçtim senin eserlerinden tekini görmüş olanları, hatta seninle çalışanlar bile - gelmemiş, gelememişti ...
Ama orada olanlar, oyuncusu, yönetmeni, tasarımcısı, heykeltıraşı, ressamı , ışıkçısı, eleştirmeni, set işçisi birbirleriyle gözleriyle konuştuklarında, sahnede söylenmeyenleri birbirlerine söylediklerinde, birbirlerine sarıldıklarında , öyle bir sinerji yayılıyordu ki ortalığa, o aydınlıkta, gözyaşlarımız arasında senin kahkahalarını omuz başımızda duyup, seninle kucaklaşmış gibi oluyorduk.
Canım Mehmet,
İyi ki Cumhuriyet Gazetesi var diyorum. Mehmet Ulusoy’un tiyatro dünyasındaki yerini günlerdir bu sayfalarda çıkan yazılarla, bizim okurlarımız çok iyi biliyor. Okumaz, düşünmez, ilgilenmez , değer bilmez öteki gazete okurları ise senden habersiz. Ne yaşadığını ve yaratıcılığını biliyorlar, ne öldüğünü; ne de Türkiye ve dünya tiyatrosunda bıraktığın o benzersiz izi ve etkileri...
Canım Mehmet, madem bu seninle bir dertleşme yazısı oldu, içimde büyüyen bir derdi de söylemeliyim:
Sen çekip gittikten hemen sonra Işıl Kasaboğlu’ nun, hani o çocuğun gibi sevdiğin Işıl’ın, “ Ustam” dediği, her şeyi, yalnız tiyatroyu değil adam olmayı da senden öğrendiğini söylediği muhteşem bir yazısı yayınladı bu sayfalarda. Okuduğum an içimdeki koca bir “Ah!” yeniden kanamaya başladı. Keşke o yazıdakinin onda birini, yüzde birini, binde birini , sana, sen hayattayken, sen onca yalnızken, sen onca yardım ararken ve buna onca ihtiyacın varken söyleyebilseydi sana... Keşke... Keşke... Keşke...
Hayat işte... Hepimiz yapıyoruz bu yanlışları...
Ben de yapıyorum. Ve şimdi senle sohbeti fırsat bilip, okurlarım önünde bir yanlışımı, bir eksiğimi düzeltmeye çalışacağım.
Senin de hayran olduğun İlhan Koman sergilerinin , İstanbul’u büyülediği şu sıralarda, nice yazılar, nice programlar yayınlanıyor bu usta sanatçımız hakkında... Türkiye , hayattayken onun değerini bilmedi. Ama, bir insan, yalnızca bir insan herkesten çoook çok önce onu hatırladı, milletinin belleksiz labirentinden onu bulup çıkardı ve daha 1976’da ona Halk Sigorta’nın önündeki o ünlü “Akdeniz” heykelini ısmarladı, gerçekleşmesi için amansız bir mücadele verdi, sonsuz bir çaba harcadı.
Yıllar boyu İstanbullular , her gün önünden geçtikleri o heykelle tanıdı İlhan Koman’ı... Ama şimdi bakıyorum, bütün o yazılan çizilenlerde, onca yayında, o bir insanın adı bile geçmiyor.
İlhan Koman’ın “Akdeniz” heykelini bize kazandıran o insan Ali Neyzi’dir. Ve ben şimdi, Ali Neyzi’ye, kendi adıma, okurlarım adına, İstanbul adına teşekkür ediyorum
Şaşarsın Mehmet, AKM’deki , seni uğurladığımız o törende de, Dostlar Tiyatrosu’nun, Genco Erkal’ın, Metin Deniz’in, Kuzgun’un, Saim Bugay’ın adı geçmedi... Fransa’da “Özgürlük Tiyatrosu”nu kurduğun o ilk yıllarda gürül gürül akan bir kaynaktan seni besleyen Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Ataol Behramoğlu gibi yazarların adı da geçmedi… 70’lerde 80’lerde, hem onlara olanak sağladığın, hem de onların yaratıcılığından yararlandığın, Mehmet Güleryüz, Kutsi Erguner, Ayberk Çölok, Ayla Algan ve daha nice sanatçının adı geçmediği gibi…
Fransa’daki törende , Fransız Kültür Bakanı’nın yaptığı konuşmayı ve oradaki gazetelerde senin hakkında çıkan yazıları kıskanmadım değil doğrusu! Ama ne yaparsın ki artık ne Kültür Bakanımızdan ne de ülkemdeki öteki gazetelerden pek bir beklentim yok…
İşte böyle Mehmet ... Hayat devam ediyor... Tiyatromuz biraz daha yoksun, dünya biraz daha eksik, ben biraz daha yorgunum...
19 Haziran 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler