Martha Argerich büyüsü...
21 Ocak 2011 - Zeynep Oral -
Olağanüstü bir akşamdı. Bunca yıldır bunca olağanüstü akşama tanıklık etmiş yaşamış olan ben, aradan 12 saat geçtikten sonra hâlâ gerçek miydi, canlı canlı yaşadım mı ben bu akşamı diye sormaktan kendimi alamıyorum!
Dün gece konser bitti, sabaha dek plaktan yine onu dinledim. Şu anda bu yazıyı yazarken de onu dinliyorum.
Dünyanın efsane piyanistlerinden Martha Argerich! Onu şimdiye dek "mezzo" kanalındaki konserlerden ve plaklardan dinlemiştim.
Uzun süre kimse inanamadı gerçekten geleceğine, burada bir oda konseri vereceğine. Yani onu canlı canlı dinleyeceğimize!
Sevgili okurlar, bu "canlı canlı" deyişine sakın şaşırmayın! Kimsenin ölü ölü gelecek hali yok elbet! Ancak bir sanatçıyı, yorumcuyu, ekrandan izlemek ve dinlemek, plaktan, radyodan dinlemek ile sahnede kendisi çalarken dinlemek arasında ne müthiş bir fark olduğunu dün akşamki kadar hiçbir şey bana yaşatmadı!
Ama şimdi baştan başlayalım, konser öncesine dönelim.
EVİN İLYASOĞLU AZMİ
Uzun süre kimse inanamadı gerçekten geleceğine... İnanmadılar çünkü Martha Argerich çoook büyük, çok ünlü bir isimdi. (Yaşamını 2 gün önce Evin İlyasoğlu yazdı, yinelemiyorum) Neredeyse 70'ine geliyordu ve artık sadece canı istediği zaman, özel koşulları yakaladığında, tat alacağına inandığında, güvendiğinde konser veriyordu. O da sadece oda konseri. Ve gençlerle. Ancak o zaman kendini yeniliyor, kendiyle yarışıyor, müziği sorgulayabiliyordu.
Gelin görün ki bizim Evin İlyasoğlu gibi inatçı mı inatçı, çok çalışkan ve aklına koyduğunu yapan bir müzik insanımız var! (İnsanın kendi gazetesinin yazarı için böyle konuşması zor ama doğruya doğru!)
Yıllardır (14 yıldır) Boğaziçi Üniversitesi'nde Albert Long Hall konserlerini programlayan, yöneten, gerçekleştiren Evin İlyasoğlu aklına koymuş bir kere... Evin, daha Ayla Erduran'la çalışır ve onun hakkında kitap yazarken 2002'de karar vermiş ne yapıp yapıp bu efsane yorumcuyu İstanbul'a getirmeyi... Sadece getirtmek değil, onu, bizim efsanelerimizden biriyle, Ayla Erduran'la aynı sahnede buluşturmayı...
Sonrası yıllar süren bir uğraş... Çok eskilere dayanan Erduran -Argerich dostluğu... Erduran'ın, Martha'nın kızı Lyda Chen'e ilk keman derslerini vermiş olması... Bitmeyen bir çaba... Rektör Kadri Özçaldıran'ın bu emek ve çabaların her anında destek olması... THY ve Finansbank'ın sponsorluğu... Ve sonunda mucize gerçekleşiyor
VOLKAN MI, DURU SU MU?
Sahnede önce dört kişi: Piyano'da Martha Argerich, viyola'da kızı Lyda Chen, kemanda Ömer Sipahi, çelloda genç yetenek Jing Zhao Beethoven'in bir dörtlüsüyle başladılar, konserin sonunda Ayla Erduran'ın katılımıyla Schumann'ın beşlisiyle bitirdiler.
Konser boyunca sahnenin üstünden inen dev bir ekrandan Martha Argerich'in ellerini, tuşlarda gidip gelen parmaklarını izliyorduk.
Konserin daha ilk anlarından sanki güçlü bir rüzgâr, bir akım, bizi kavradığı gibi o parmaklara, o ellere kenetledi. Karşı konulamaz bir çekim... Parmaklar tuşlara vurmuyor, ne vurması, dokunmuyor adeta... Sadece değiyor, okşuyor, öylesine hafif, öylesine tüy gibi, öylesine uçuşkan... Ama o "hafifliğin" gerisinde volkanlar patlıyor. Müthiş dramatik ve bir yorum... Hem çok dinamik ateşli, her an patlamaya hazır bir volkan ama aynı zamanda sonsuz bir hassasiyetle dışavurulan yeryüzünün tüm duyguları...
Parmaklarıyla değil, sanki bakışlarıyla değiyor tuşlara, bakışlarıyla çalıyor...
Ama o bakışlar aynı zamanda ötekilerde, dörtlüde... Birazdan kızıyla çaldığı Cesar Frank'ın La Majör Sonatı'nda ya da Schumann'ın "Masal Resimleri"nde bakışlar kızında... Daha sonra Chopin'in "Polonaise Brillant"ında bakışları Jing Zhao'da... Ve önceliği hep onlara bırakıyor. Bir an ateş, bir an duru su... Duyarlılığın en uç noktalarında geziniyor Martha Argerich; duyuyorum, görüyorum ama önceliği yine de sahnedeki gençlere bırakıyor.
Anladım, Martha Argerich, ne parmaklarıyla ne de bakışlarıyla, sadece ve sadece yüreğiyle çalıyor.
Ayla Erduran'ın, Schuman'ın beşlisine katılımıyla büyü büyüyor. Ayla'nın kemanını sanki bir kişi değil, sonsuz uyumlu bir orkestra çalıyor... Martha'nın bakışları Ayla'yı kucaklıyor, aylanın yayı sahnedeki gençlere yol gösteriyor sanki. Ayla Erduran tutkusuyla, dışavurumculuğuyla mükemmel.
Hep birlikte sahnede mükemmeli yakalıyorlar. Bu konser bitmese, bu konser bitmese...
DİNMEYEN TUTKU
Konser bitti. Büyü bitmedi. Bulutların üzerinden yeryüzüne indiğimizde, Cihat Aşkın, Atila Aldemir, Tuncay Yılmaz gibi genç kemancılar, Güher- Süher Pekinel ve Toros Can gibi piyanistlerle birlikte Rektör Kari Özcaldıran'ın evinde konseri veren sanatçıları bir arada bulup sohbet olanağını buldum.
Konser öncesinde sanki bir başka gezegendeymiş ya da uyur gezermiş gibi olan Martha Argerich, şimdi heyecanla, tutkuyla anlatıyordu. Evet bu geceki konser onun için de harika geçmişti. İzleyicinin soluksuz dinleyişi ona ulaşmıştı. İlişkinin sıcaklığını hissetmişti.
Ama şimdi yine çok çalışması gerekiyordu. Çünkü Rodion Shchedrin'in onlar için bestelediği bir piyano-viyola ikilisini çalışması gerekiyordu. Daha hiç çalınmamıştı, uykuları kaçıyordu. Nasıl bir konsept uygulayacağını düşünmeliydi...
İşte insan ne denli "büyük", "ünlü" olsa da, adı efsaneleşmiş olsa da bundan sonraki konserin heyecanını her an yüreğinde hisseden bir büyük sanatçı! İşte dinmeyen tutku!
Emeği geçen, katkıda bulunan herkese sonsuz teşekkürler!
Cumhuriyet- 21 Ocak 2011
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler