Menü

Mardinden sevgilerle


30 Mart 2002 - Zeynep Oral -

"Ben, Mardin kenti... Kalker ve lavlarla bezeli, teninden başka giysisi olmayan çıplak dağların anayurdu... Taşın ve toprağın ve doğum yerini unutmuş suların , hammaddesi alın teriyle karılmış kerpicin ve mavi bedenli bulutların anası... Gecemi ve gündüzümü , çöl ve çölleri kuşatan bozkır rüzgarları donatır... Ayaklarımın ucunda uzanır tarihin babası Mezopotamya. Yüzümün bir yanı safran kokulu Deyrulzafaran'dır, bir yanı minaresini asma dallarından ördüğüm Ulu Cami... Hamurumu kavimler, etnik gruplar , dinsel cemaatler yoğurmuştur. Ben, bedenini kaleler üzre bina etmiş Mardin kenti..."
"Taşın ve İnancın Şiiri Mardin" kitabında, Refik Durbaş'ın muhteşem bir dille, daha doğrusu tepeden tırnağa şiirle dile getirdiği Mardin ilindeydim geçtiğimiz hafta boyunca...
Mardin, Midyat, Nusaybin... Birinden ötekine, İpek Yolu'nda farklı dinlerin, farklı kültür birikimlerinin arasında yol alırken, şiirden, türküden uzaklaşmak olanaksız. Ne de Kürtçe ve Arapça'dan... Anası Kürt, babası Arap, sütannesi Süryani, Kürtçeyi ve Arapçayı su gibi konuşan insanlar arasında dolaşırken, inanın Ankara'da, İstanbul'da sürdürülen politik tartışmalar çok gülünç ya da çok acıklı geliyor adam olana...
O zengin kültür birikiminin, taşın şiirinin , dillerin ve dinlerin kardeşliği peşinde yörede dolaşırken, amacım yıllar içinde değişeni ve değişmeyeni gözlemlemekti. Daha önceki gidişlerimden bu yana kimi sorunların (örneğin su sorunu) hiç mi hiç değişmeden süregeldiğine, kiminin (örneğin, işsizlik) katlanarak büyüdüğüne, kiminin ise (örneğin, terör ve devlet baskısı) olumluya doğru değiştiğine tanık olacaktım. Bu iki cümlede söylemeye çalıştığımı, bir "Esintiler" yazısına sığdırmak olanaksız. Bunlar, ayrı yazı konusu olacak.
Bu kez Mardin'e gidişimin bir nedeni de GAP Bölge Kalkınma İdaresi'nin kurduğu Mardin Gençlik ve Kültür Evi'nde bir konuşma yapmaktı. Ama doğrusu "Sanat neye yarar?" ya da "Sanat-Kalkınma ilişkisi" üzerine ben konuşmaktansa, onları konuşturup, onları dinlemek daha çok işime geldi.
Gençlik ve Kültür Merkezleri şimdilik Mardin ve Diyarbakır'da var. Adıyaman, Urfa, Siirt, Şırnak ve Batman'da da kurulma aşamasında... Amaç, genç nüfusun çokluğu, eğitim ve mesleki öğrenim olanaksızlığı, yüksek oranda işsizlik, sosyal ve kültürel etkinliklerin yokluğu kıskacındaki gençlere, dayanışma, örgütlenme, beceri kazanma, toplumsal yaşama katılma ve etkileşim olanağı sağlama. Ya da kısaca "soluk alma" fırsatı verme diyebilirsiniz.
Mardin Gençlik ve Kültür Evi'nde gençleri dinlerken, en çok kendilerini ifade etme güçlerine hayran oldum. Zaten içlerinden biri açık açık söyleyecekti :
"Ben bu merkezde tiyatro çalışmalarına katıldığımdan beri, hareket etmeyi, söz söylemeyi, kendimi ifade edebilmeyi öğrendim."
Bu merkezde, tiyatro, resim, müzik, seligrafi, İngilizce, bilgisayar, üniversiteye hazırlık kursları var. Ancak kurslardan öte, gençleri bir araya getirmek gibi bir işlevi de üstlenmiş.
Çok farklı kesimlerden, farklı yaşlardan, farklı birikimlerden oluşan bir katılım vardı toplantımıza. Liseliler, okula gitmeyenler, kızlar, erkekler , Türkçe'yi zor konuşanlar ya da yazar , şair olacağına inanlar... Katılanlar arasında ÇATOM'lu kadınlar da vardı. ÇATOM yani Çok Amaçlı Toplum Merkezleri. Yine GAP idaresinin gerçekleştirdiği bu kurumla , bir sivil toplum kuruluşu olan ve şu sıralar maddi olanaksızlardan ölüm kalım savaşı veren "Ana Kültür" aracılığıyla tanışmıştım. Bu kez Ömerli, Evren Mahallesi ve Saraçoğlu ÇATOM'larında kadınları dinleyecektim.
Toplantıya dönelim: "Gidebileceğimiz bir sinema, tiyatro, konser bile yok" dan "Doğu insanı çok yaratıcıdır, çok yoğun yaşar, bu yoğunluğu ve yaratıcılığını sergileme ihtiyacındadır"a ulaşan ; "Ben bu merkezde okuma yazma öğrendim, Türkçe öğrendim""den, "ben burada Valinin karşısına çıkıp hakkımı arama gücüne kavuştum"a uzanan, çok geniş bir yelpazeye yayılan gerçekleri dinledim.
Toplantı sonunda genç bir liseli kız söyledi: "Mardin'i görmeden bilmeden ölmek, hiçbir şey görmeden, bilmeden ölmek demektir. Ama acaba buradakiler kendi kültürlerini ne kadar biliyor?" Ya da Türkiye'dekiler ? diye eklemek geldi içimden.
Mardin'in labirenti andıran dapadar , taş yokuşlarını inip çıkarken, genç ağızlarda soluklanan ölüm sözcüğü kafamda, tarihindeki hoşgörü egemenliği düşlerimde, yapılacak daha ne çok ne çok iş olduğunu düşünüyordum... Belki gençlere bir ufuk çizgisi yaratmakla ya da şu ülkenin her bir yanını tanımaya çalışmakla işe koyulabiliriz... "Hiçbir şey görmeden, bilmeden ölmek", yazık doğrusu!

30 Mart 2002

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.