Menü

Leyla Gencer'e Sevgiyle Saygıyla…


10 Mayıs 2009 - Zeynep Oral -

Sevgili Leyla Gencer,

Bugün 10 Mayıs… Siz  aramızdan ayrılı tam bir yıl oldu…  Ama inanın, bu bir yıl boyunca hep bizimle birlikteydiniz. “Biz”  dediğim sizi bilenler, tanıyanlar, sesinizi bir kez olsun dinlemiş olanlar, konferans ve seminerlerinizin, sohbetlerinizin  birini bile izlemiş olanlar, plaklarınızı yıllar boyunca  dinleyenler, nitelikli müziğe, çok sesli müziğe gönül verenler, bu müziği  sevenler…  Biz hep sizinleydik. Siz hep bizimleydiniz!

“Gidiş”inizin hemen ardından cahillerden çok, aydın geçinenlerin size ilişkin   söylediklerini, yazdıklarını  düzeltmekle uğraştık! Küllerinizin Boğaz’a dökülmesine küfür eden mi istersiniz;  hiç ses kaydınız olmadığını söyleyen mi… “Zaten ne yapmış ki, onu kim tanır ki, kim dinlemiş ki” ….“Siz de amma yücelttiniz onu” diyene gülüp geçtik! Daha çok da acıdık sizi hak edemedikleri için! Sahi acaba  sizi değil de kimi yüceltmemizi beklerdi o “aydınlar”??? 

Ama ne zaman  genç bir yeteneği dinlesek,  ülkemdeki her hangi bir tiyatro ya da  konser salonunda sahnedeki bir başarıya tanık olsak,  işte diyorduk, işle Leyla Gencer ‘in çocukları bunlar, Leyla Gencer’in soyundan, onun okulundan gelenler, onun yolunda ilerleyenler! 

10 Mayıs’ta gittiniz,  Haziran’da Uluslar arası İstanbul Müzik Festivali başladı. İKSV, Festival’i  size ve yakın dostunuz, yoldaşınız Aydın Gün’e adamıştı. Açılışta öğrenciniz Soprano  Yelda Kodallı'dan  Violetta'nın,   "Addio del Passato" aryasını dinlerken,  o sese gözyaşları karıştı... Onunki, benimki,  birçoğumuzunki... Hocası için, sizin için söylüyordu… Siz gülümseyerek onu dinliyordunuz…

Sonra bir de baktık aylardan Ağustos : “Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması”  ilk kez siz olmadan yapıldı. Ama siz yine her an bizimleydiniz. Ev sahipleri iki yuvanızdı: İKSV ve La Scala Operası… İKSV’den Hale’nin telaşında, Jüri üyelerinin  kalplerinde ve dillerinde, dünyanın dört bir yanından gelmiş yarışmacıların  hayallerinde ve heyecanlarında, derece alanların sevincinde ve mutluluğunda hep siz vardınız…

Sonbaharda, yollara düşüp sizle birlikte Safranbolu’daydık.  Adınızı taşıyan sokakta  babanızın doğduğu Yörük köyünde ve Safranbolu’da andık sizi!   Çeşitli ulusların  “vatandaşlık” ve  pasaport önerilerini geri çevirip “Ben Anadoluluyum, benim köklerim Anadolu’da” derdiniz ya  işte güç aldığınız o yöredeydik. Ev sahibimiz  Karabük Valililği  ve Ankara İtalyan Kültür Merkezi’ydi.

Sonra bu yıl  baharla birlikte Borusan  İstanbul Filarmoni’den “Leyla Gencer Kutlaması” geldi. Bu kez ev sahibi Yekta Kara  ve  Borusan’dı. Sizin yolunuzda ilerleyenler,  sizin repertuarınızdaki aryalarla bize  eşsiz bir ziyafet çekti!  Lütfü Kırdar Salonu tıklım tıklımdı.  Zaten artık çok sesli  klasik müzik konserleri  müzik olayından öte anlam taşır oldu. Çağdaşlık simgesine dönüştü. Görseydiniz, o coşkulu kucaklamayı mutluluktan uçardınız

Kış aylarını zaten sizinle baş başa geçirmiştim! Hani siz hayattayken bir türlü yapılamayan bir kitap vardı ya… İşte sonunda, sizin gidişinizden sonra Kültür Bakanlığı ”Anma ve Armağan Kitaplar Dizisi”nden sizin için bir kitap yaptı. Editörlüğünü bana verdiler. Sonuçta 14 yazarlı , büyük forma, bol resimli bir kitap çıktı ortaya. Bu yazıyı yazmamdan birkaç saat önce fırından yeni çıkmış ekmek misali,  matbaadan yeni çıkmış, taze baskı  kokulu bir nüsha gördüm. Şık olmuş. Siz görseniz beğenirdiniz duygusuna kapılıp çok sevindim.

Sevgili Leyla Hanım, sadece  size ilişkin çalışmalarda ya da etkinliklerde beraber olduğumuzu sanmayın…  (Bir itiraf: Kimi zaman gittiğinizi unutup, eyvah bir haftadır size telefon etmedim diye telaşlanıyorum. Elim telefona uzanıyor sonra anımsıyorum… Ve sizinle telefonsuz konuşmayı sürdürüyorum…)

Dedim ya ilerici, öncü her adımda bizimlesiniz…  Sanatçıların her protestosunda sizi anımsıyorum! “Neden karşı koymuyorsunuz, neden direnmiyorsunuz, neden bir şeyler yapmıyorsunuz” diye  çınlayan sesinizi yeniden duyuyorum…. 

Ankara’da bir protestoya katıldığınızda gazeteciler size “Yoksa politikaya mı atılacaksınız?” diye sormuşlardı. Sizin yanıtınız çok netti: “Hayır efendim, vatandaşlık görevimi yapıyorum! Ama politikaya atılacak olsam ilk iş Atatürk Partisi kurardım” demiştiniz…

Sonra bir yıl boyunca her geri adımda, hak ve özgürlüklerin her kısıtlandığında, düşüncenin, yaratıcılığın önü her kesilişte, sanat ve bilim her darbe aldığında,  aydınlama yerini karanlığa, çağdaşlık yerini ilkelliğe  her bırakışta, iyi ki burada değilsiniz, iyi ki gittiniz diyorum. Çünkü kahrolurdunuz,  susamazdınız, o zaman sizi de “vatan haini”  ilan ederlerdi! 

Sevgili Leyla  Hanım, 16 Mayısta  Ankara Devlet Operası , yine öğrencileriniz aracılığıyla sizi  anacak. Ama bir sürpriz anma da Bodrum’da yapılacak.  Marmara Koleji Konser Salonunda . Üstelik çok sevdiğiniz La Scala’daki iki öğrencinizin  Soprano Simge Büyükedes ve Mezzosoprano Asude Karayavuz’un katılımlarıyla… 


Sonra Leyla Hanım, sonra 18 Mayıs’ta   Tiyatro’nun her alanından çalışanlar (oyuncudan teknisyene, ışıkçıdan eleştirmene)  Galatasaray’dan Taksim’e yürüyeceğiz. Ata’ya, Özgürlük Anıtına çiçeklerimizi sunacağız! Yargının siyasallaşmasına, laikliğin çiğnenmesine, çağdaş eğitimin engellenmesine, kul olmaya, cemaat egemenliğine karşı çıkmak için yürüyeceğiz. Hiç kuşkum yok  “Ben Atatürk kızıyım, Cumhuriyet kızıyım” diye siz de bizimle yürüyor olacaksınız. Hepimizin önünde yürüyor olacaksınız! Koca Muhsin Ertuğrul boşuna size “Benim öncüm” demedi…

Sevgili Leyla Hanım.  Daha size anlatacak çok şey var! Susmak istemiyorum ama  durun, önce gidip Boğaz’ın sularına çiçeklerimizi bırakacağız, çiçekler sesinize karışacak… Sonra … Sonra … Bugün 10 Mayıs, Pazar… Aynı zamanda anneler günü… Hem annemi, hem de sizi çok özledim…

 

Cumhuriyet- 10 Mayıs 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.