Menü

Latife Tekin’den “MUİNAR” Ya da Kadının, Doğanın, Edebiyatın gücü…


29 Aralık 2006 - Zeynep Oral -

Latife Tekin’in “Muinar” kitabını (Everest Yayınları) biraz önce bitirdim… Daha gözyaşlarım kurumadan içimden şöyle haykırdığımı duydum:

“Mulinar gel! Gel de yeryüzünde soluk alıp vermeye çalışan her insanın içinde uyan! Mulinar gel! Sakın terk etme bizi! Sana öyle çok ihtiyacımız var ki! Mulinar gel! Gel ve her birimize ışık dilini öğret!”
Sonra haykırışıma kahkahalar karıştı. İyi ki Latife Tekin var, iyi ki Muinar ışık dilini öğretti ona, ve O da, ışık diliyle Muinar’ın romanını yazdı diye, kadınlara ait tüm ruhlara şükrettim!

Muinar, on bin yaşında bir bilge kadın! Bilmediği, hissetmediği şey yok. Zaman , mekan dinlemiyor . Erkeklerin kadınlara savaş açıp, onları savaş esiri ve kafalarında cennetin hizmetçileri yaptıkları günlere kadar eskiye de gidiyor bildikleri, Pushbinnefret’in (yani Bush’un) Irak işgaline kadar da geliyor… Bir yanıyla çook gerilerde kalmış ve çoktan unutulmuş destanlarda , bir yanıyla uzay çağında…

On bin yaşındaki bu bilge kadın Muinar, zaman zaman farklı kadınların içinde uyanıyor ve onlarla konuşarak , yaşadıklarını , deneyimlerini, öfkesini, sevincini paylaşıyor, ama daha da önemlisi onlara unuttukları hakikati hatırlatıyor, onları uyarıyor.

Muinar’ın dili, dünya dili

Roman , Muinar’ın Latife Tekin’in bedeninde uyanışıyla başlıyor. Çoktan sızıp yerleşmiş de içine, uyanıp konuşmaya başlaması sonra… Elbet, ona Latife Tekin demiyor, ona bir de ad takmış:

Elime… Muinar ve Elime’nin birlikte çıktıkları bu yolculukta sanmayın ki, Elime kuzu kuzu her şeyi sineye çekiyor. Yoo, Muinar’ı sorguluyor, sınıyor, anlamaya çalışıyor, ona kızabiliyor, karşı çıkıyor, uyandığı eski bedenleri kıskanıyor, ilişkileri işli dışlı inişli çıkışlı… Kah küsüp, kah barışıp , düğüm olmuş girdapları çözüyorlar! Aralarında öyle bir dil oluşuyor ki, siz de bir okur olarak o dilin büyüsüne katılıp peşlerinden sürükleniyorsunuz.

O dil, ışık dili, doğanın dili, dünya dili… O dil kadın ruhunun dili, masal dili, şiir dili, müziğin dili, şarkının, türkünün dili... O dil, doğanın dili, çağlayanların, akarsuların, yüksek dağların, uçsuz bucaksız ovaların, okyanusların, yağmurun, gökyüzünün, yıldızların dili… O dil mizahın, kara mizahın ironinin, eleştirinin, gülümsemenin dili… O dil yokluğun, yoksulluğum muhteşem zengin dili… O dil aşkın dili… O dil kadın dili… (İlk sayfalarda yadırgasanız bile, kısa sürede o müziğe kapılıyorsunuz ve bitirdiğinizde yeniden okumak istiyorsunuz!)

O dille Muinar’ın kurduğu metaforlar arasında , imgeler arasında Muinar’ın öfkesine tanık oluyoruz: Dünyayı Şelonlara yedirtenlere, doğayı katledenlere, dünyayı savaşa boğanları, nükleer santraller kuranlara,iç damarlarımıza nükleer başlık sokanlara, kadınları örtenlere, kadınların ışığını söndürenlere, baharı dumana teslim edenlere, içdeniz faşistlerine, para faşistlerine ve daha nelere nelere!

(“Yaşlarını büyütüp çok oğlan astım” diye şişinen General’i, üstelik assolisti dinlerken bir güzel yargılayıveriyor muhteşem bir gazino sahnesinde.. General Evren, Baykal, Tansu Çiller, Ağar, Baba Demirel ve daha niceleri , elbet adları anılmadan bu sivri dilden payına düşeni alıyor. – Bunları çözümlemek okuyucu için ayrı bir keyif!) Doğu- Batı meselesiyle de uğraşmış Muinar, Davos Türbanını çitileyip, Helsinki türbanını kuru temizlemeye yollamışlığı da var!

Soykırım değil Cinskırım

Şu günlerde Muinar’ın ne denli haklı olduğunu düşünüyorum ülkemde kadınların, çocuk yaşta kızların katledildiğini, “namus” diye diye katledildiğini, “töre” diye infaz edildiklerini gördükçe! Boşuna değil “cinskıyım yapıldı” diye haykırması. Bugün ve her gün yapılıyor cinskıyım Muinar! Soykırım, ırkkıyım , milletkıyım, dinkıyım değil, cins kıyım!

Bugün gazetelerimize bir göz atmış olsa Muinar, çıldırırdı bir yandan kadına yönelik şiddete karşıymış gibi, kız çocuklarının okumasından yanaymış gibi görünüp aynı anda sayfalarında manşetlerinde çarşaf çarşaf kadın bacağı, kadın eti, kadın bedeni sergileyenlere! 3 kuruş fazla kazanmak, on adet fazla satmak için kadınların et pazarı vitrinlerinde sergileyenlere! (Muniar’ın dilinde “parafaşistleri”)

Bu bağlamda olmasa da Muinar söyledi zaten Elime’ye : “Seni sana satacaklar, beni bana satacaklar, paran yoksa alamayacaksın kendini!Para faşistlerine emanet et geleceğini, mal düzerlerin kursuna yazıl, bana güvenme…” İnan Muinar , ben sana güveniyorum…

Şu yazıyı ben değil de Muinar yazacak olsaydı eğer , hiç kuşkum yok, Trabzon’da linç girişiminde bulunanların değil de polise “faşist polis” diyenin ceza alması karşısında , tüm adalet sisteminde görev alanları bu görevden azleder. “Annelerinizi getirin , hukuk işlerine onlar baksın” derdi. (Ama asla Al Ananı da git demezdi!)

Bu yazıyı ben değil Muinar yazsaydı eğer, hiç kuşkusuz Behiç Aşçı’ya ölüm oruncunu bırak mesajı veren Meclis Başkanı Arınç’a da öfkelenir, F tipi zulmün , F tipi dehşetin toplumu , milleti alçaltmaktan başka hiç bir işe yaramadığını çoktan damarlarımızdan içeri , ruhlarımızdan içeri akıtırdı.

Gördünüz işte Latife Tekin’in romanını okudum okuyalı, Muinar şöyle derdi, böyle yapardı, şunu hissederdi, bunu düşünürdü diye sürdürüyorum onu dinlemeye. Erkeklere düşman olmadan kadının gücünü ortaya koyan Muinar’la soluk alıp veriyorum… Darısı, kadın erkek herkesin başına, herkesin gönlüne… İnanın o zaman dünya daha güzel daha yaşanılası bir dünya olurdu!

Cumhuriyet-29 Aralık 2006

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.