Menü

Kutlama... Anma... Eleştiri...


26 Ocak 2002 - Zeynep Oral -

Biliyorsunuz, kimileri, fena halde kızıyor, yine mi Nazım Hikmet, yeter artık diye...Ama bunu diyen gazetecilere, özellikle köşe yazarlarına sormak gerek, biz sizin akşam yemeklerinizi , eşlerinizi, annenizi ya da kedinizi, köpeğinizi her gün okumak zorunda mıyız diye...

Bir kesim, Nazım Hikmet'in yüzüncü yılının , tiyatro, şiir, konserlerle kutlanmasına karşı çıkıyor, onu "en akılcı, en güzel anma şekli, işçi sınıfının örgütlenmesidir " diyor. Bence biri , ötekine engel değil. Madem Nazım Hikmet , inançları, ideolojisi, sanatı, eserleriyle bir bütündür, bırakın dileyenler onu şiirleri, tiyatrosu, filmleriyle ansın, dileyen ondan işçi sınıfını örgütlemek için yararlansın. Ama kimse "işçi sınıfını örgütlemek" işini, zaten fazlasıyla çalışan Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'ndan beklemesin.

Kimileri Kültür Bakanlığı'nın katkılarına karşı çıkıyor, şairi anmasına, yüceltmesine çok öfkeleniyor. İşte buna katılmıyorum. Evet, bu devlet Nazım Hikmet'e çok uzun yıllar çok zulüm etti. Ama Türk Şairi için bugün Kültür Bakanlığı kolları sıvadıysa, UNESCO'ya başvurusuyla yüzüncü yılını dünyaya yayıyorsa, Fazıl Say'ın "Nazım" eseri gibi senfonik bir yapıt kazandırdıysa, (örnekleri çoğaltabilirim) ben ancak mutlu olur, teşekkür eder, keşke daha çok olanağı olsa da daha çok şey yapabilse derim.

Yine "O, banka düzenine karşı hep mücadele etti" diyerek , şimdi kitaplarının Yapı ve Kredi Yayınlarından çıkmasına da fena öfkelenenler var. Doğrusu bu anlaşılması zor, tuhaf, hatta gülünç bir durum. Bunu söyleyenler herhalde onun yasaklı yıllarını, şiirlerini elden ele, defterden deftere gizlice, bölük pörçük, yarım yamalak, doğru yanlış kopyaladığımız günleri yaşamadı... Keşke Yapı Kredi Yayınları, yalnız Nazım Hikmet'in değil, daha birçok şairimizin tüm eserlerini, böyle özenli ve ciddi biçimde yayınlasa...Yıllarca Cem Yayınlarına, Mehmet Fuat ve Adam Yayınlarına her fırsatta teşekkür ettim, şimdi de Yapı Kredi Yayınlarına teşekkür borçluyum.

Bir yaygın eleştiri var ki, ona kesinlikle katılıyorum. Medyada Nazım Hikmet'in, bütünlüğünden, düşüncelerinden , eserlerinin içeriğinden koparılıp yalnız aşklarıyla gündeme getirilmesi... Bu, medyamızın genel tutumudur. Yalnız Nazım Hikmet'e ilişkin değil, her konuda aynı tavrı sergiler.

Ama şimdi önümüzde bu olumsuzluğu giderecek iyi bir fırsat var:Vakfın düzenlediği "Uluslararası Nazım Hikmet Sempozyomu"... Bakalım bu eleştiriyi yapanlar, Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumunu dolduracak mı? Millet kapılardan sığmayacak mı? Ve medyamız , televizyon kanallarımız bu sempozyuma ne kadar yer ayıracak? Ve çok merak ediyorum, şu son eleştiriyi getirenlerin kaçta kaçı bu bilimsel toplantıyı izleyecek?

Siz bu yazıyı okuduğunuzda, üç günlük sempozyumun birinci günü geçmiş olacak. (Tüm programı 24 Ocak tarihli Cumhuriyet'te okuyabilirsiniz. Ne yazık ki, medyamız, programı, sempozyum duyurusunu bile yayınlamaya yer bulamadı!)

Sempozyuma çok ilginç bir de sergi eşlik ediyor: Rusya Devlet Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve Nazım Hikmet Vakfı'nın işbirliğiyle düzenlenen sergi şairin dünyanın çeşitli yörelerinde, çeşitli dillerde yayınlanmış kitaplarını ilk kez bir araya getiriyor. Kitapların getirilmesinde Rusya 'nın Ankara Büyükelçisi Lebedev'in ve İstanbul Başkonsolosu Veliçkin'in büyük katkısı oldu. Bu sergi İstanbul'dan sonra Türkiye'nin çeşitli kentlerini dolaşacak.

Sempozyumun yabancı katılımcıları arasında, Rusya'dan Türkolog ve Moskova Doğu Dilleri Enstitüsü Başkanı Svetlana Uturguari, Nazım Hikmet'le çalışmış, onun Rusya'daki tüm oyunlarını izlemiş, yakın dostu, araştırmacı Antonina Scerçevskaya ve Nazım Hikmet'in yapıtlarından çevrilen filmlerin senaristi Margarita Malayeva var. İngiliz şair Richard McKane, Lübnan asıllı şair Adonis, Danimarkalı şair Erik Stinus, Alman şairler Monika Carbe ve Dietrich Gronau, İsrailli şair Hava Pinhas Cohen , Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızaev var. Bu şairlerin çoğu , Nazım Hikmet'in şiirlerini kendi dillerine çevirmişler. Farklı dillerde, farklı toplumlarca Nazım Hikmet'in nasıl algılandığını anlayabilmek için bence bulunmaz bir fırsat.

Evet, "Nazım Hikmet yüz yaşında" etkinlikleri, sürüyor ve sürecek.

Ülkemizde Nazım Hikmet öyle uzun yıllar yasaklandı, eseri yok sayıldı , unutturulmaya, izi silinmeye çalışıldı ki, şimdi bu yapılanları, bu yolda çaba gösterenleri , bu etkinliklerden heyecan duyanları, bu etkinliklerle zenginleşenleri kimsenin horlamaya hakkı yok. Eleştirilerde de yıkıcı değil yapıcı olunmalı.

Nazım Hikmet'e hala "vatan haini" deyip, küfür edenleri bir yana bırakıyorum. Onlar iflah olmaz.

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.