Menü

Kültür İnsanı Ecevit…


10 Kasım 2006 - Zeynep Oral -

Ya da :Düşünceden duygusallığa uzanan çizgide mutluluk düşü:

Dürüst ve namuslu olmak… Dürüst ve namuslu olmak…

Dürüst ve namuslu olmak, politik liderlerde öylesine ender rastlanan bir nitelik olmalı ki, günlerdir seveni sevmeyeni herkes bu özelliğini vurguluyor… İçinde yaşadığımız talan, rant, yolsuzluk düzeninde, siyasilerin kendilerine ve yakınlarına mal mülk, para pul edinme hırsı öylesine önlenemez bir dürtü olmalı ki, düşmanları bile onda bu dürtünün yokluğunu dillendirmeden edemiyor…

Bülent Ecevit, Nazım’ın ünlü dizesiyle, “Elveda dünya, Merhaba kainat” dediğinden beri ardından yazılanları ibretle okuyor, “timsah gözyaşları” dökenlere , Kenan Evren’in “özrüne” öfkemi biliyor ve yaşamımım son 40 yılından anımsadıklarımla , unutmaya çalıştıklarım arasında gidip geliyorum.

“Sayın” sözcüğünü dilimize yerleştirdi

Bülent Ecevit bir kültür insanıydı. Bu yazıda onu bir kültür insanı olarak ele alacağım.

Anımsıyorum: Yıl 1970. TBMM’nin kuruluşunun 50. yıldönümü. Benden , İsmet İnönü’yle bir röportaj istenmiş… Randevu için CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’e başvurduğumda ve Rahşan Ecevit’le birlikte beni evlerine çaya davet ettiklerinde, bu ilk karşılaşmada, beni ilk “çarpan” şey kullandığı Türkçe ve çiçeği burnunda, adı sanı olmayan genç bir gazeteciyle bile “sayın” diye hitap etmesiydi.

Şimdi herkesin kanıksadığı “Sayın” sözcüğünü dilimize yerleştiren, Bülent Ecevit’tir. Politikacılardan gazetecilere, bu hitabet biçimi yaygınlaştıran odur. İlk zamanlarda çok yadırgandığını, kimilerince alaya alındığına tanık olduk. “Sokaktaki adama” bile “sayın” demesi o günlere dek alışılmadık bir şeydi. Ecevit’in bu sözü ısrarla kullanması gösteriş değil düşünceden kaynaklanıyordu. İnsana duyduğu saygıdan…

Kullandığı Türkçe, dinamik, genç , etkili ve zengin bir dildi. Yeni sözcükleri titizlikle seçerdi. Kullanılan dille düşünce arasındaki bağın, ilişkinin önemini çok önceden kavramış, bunu kendine mesele edinmişti. Yalnız makaleleri, yazılarında değil, konuşma dilinde de aynı duyarlığı göstererek, referanslarını kültürel alanlardan seçerek kendini ifade eder, iletişim kurardı. Dilinin, Türkçe’sinin özünde düşünce vardı. (şimdiki başbakan gibi, düşünmeden ağzından çıkmış her hangi bir tümce duyamazdınız.)

Sanat ve Politika

1972’de “Sanat Dergisi”ni çıkarmaya başladığımızda, onun yükseliş yıllarıydı, Dergimize sık sık katkıda bulunurdu. Hayır şair Ecevit olarak ya da daha sonra bir parti başkanı, bir siyasetçi olarak değil. Kültür yaşamıyla içi dışlı olması nedeniyle… Rodin ya da Brancuşi gibi heykeltıraşları, T.S. Eliot ve Dylan Thomas gibi şairleri, Sabahattin Eyuboğlu gibi düşünürleri, okurlarımız, ondan okudu. Unutmamak gerekir ki , 50’lerde soyut sanatı savunan Ankara Helikon Derneğini kurmuştu. 60’lı yıllarda Ulus gazetesinde resim ve heykel eleştirileri yazardı.

Sanatla politikayı nasıl uzlaştırdığı sorulduğunda ise yanıtı şöyleydi:

“Politikada da, sanatta da temel unsur insan. İkisiyle de insanın özgürleşmesi ve kendi kendini bulması bakımından ilgiliyim. O bakımdan sanatla politika arasında bir çelişki görmüyorum. İkisi de değişik yollardan insan kişiliğinin gelişmesine hizmet ediyor. İnsan sırf politikayla uğraşırsa , politikanın insani yönünü unutabilir.”

Yaşamı boyunca sanatla iç içe olmayı , sanatla iç içe yaşamayı sürdürdü.

Anımsıyorum: Politik Parti Liderleri şu sıralar (1972) ne okuyor diye bir soruşturma yapmıştık. Ecevit’in yanıtı başka kimsenin yanıtına benzemiyordu. Attila İlhan’ın “Ben sana Mecburum”, “Bela Çiçeği”; Gülten Akın’ın “ Maraşın ve Ökkeşin Destanı” , “Rembrandt Çağında Amsterdam” ile “Brancusi” kitaplarını saymıştı. Şiir okuyan, resim ve heykel üzerine okuyan tek parti lideriydi.

Şair Ecevit

İlk şiirleri Vedat Nedim Tör’ün “Hep bu Topraktan” dergisinde yayınlandığında 16 yaşındaydı. Daha sonra Varlık, Seçilmiş Hikayeler ve Forum gibi dergilerde şiirleri, şiir üzerine yazıları ve çevirileriyle yer alacaktı.Yalnız Batı Kültürünü değil Doğu Kültürünü de yakından izliyordu. İngiltere yıllarında Bengalce ve Sansktitçe öğrenmişti, Tagore’yi dilimize çevirmişti. Eliot’tan çevirdiği “Kokteyl Parti” manzum oyunu Milli Eğitim Bakanlığının Tiyatro klasikleri serisinden yayınlanmıştı.

Ecevit, “boş zamanlarında şiir de yazan bir siyasetçi” değildi. Şiir üzerine düşünen, tartışma yaratan, şiir üzerine düşünen bir şairdi.

Kitleleri peşinden sürüklediği, “Bu düzen değişmeli” diye meydan okuduğu, “Toprak işleyenin, su kullananın” söylemiyle umut olduğu “Karaoğlan” dönemlerinde bile şiiri politikaya alet etmedi. Şiiri ve şiirini oy almak için, topluma “mesaj vermek” için kullanmadı. Bu bile şiirin üzerine nasıl titrediğinin bir göstergesi.

Cemal Süreya, Bülent Ecevit’in “bütün şiirlerinde düşünceye yaslandığını” belirttikten sonra şöyle diyordu bir yazısında: “Kimi zaman , düşünce , günübirlik duygularla birleşir, evcil bir dünya özlemi haline gelir. Hatta, yeni bir evren özlemi haline gelir (…) Evcil bir dünya, dost bir evren.. “

“Aramızda bir mavi sihir/ Bir sıcak deniz / Kıyısında birbirinden güzel / İki milletiz” (Türk-Yunan Şiiri) ya da “Bize benzer veya benzemez / Dost veya düşman / Gelmeliler dünyamıza / İçmeliler suyumuzdan” (Uçan daireler) şiirleri çok erken söylenmiş, mutlu bir dünya, mutlu bir evren düşünü yansıyordu.

“Yitik zamanlara onda eriştim /en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında/

bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim” dizeleri “Pülümür’ün Yaşsız Kadını” şiirinden. O yaşlı kadın, bir Hititliydi, bir Selçukluydu, bir Ermeniydi, bir Kürttü, bir Türktü…

Ecevit, için şiir, her şeyden önce bir “düşünce yöntemiydi.” (Tüm şiirlerinin bir araya geldiği, Doğan Kitap’tan geçen yıl çıkan “Bir Şeyler Olacak Yarın” kitabında Bülent Ecevit’in şiir üzerine düşüncelerini bulabilirsiniz.)

"Ozan söze değdi mi / sözün dili çözülür / usun ermediğini / gözün görmediğini / şiir dili duyurur"

Bir siyasetçinin, yaşamında yalnızca siyaset olmasını sakıncalı, yanlış bulurdu. Bir siyaset adamının mutlak başka dünyası da olmalıydı. Onun dünyasında , o başka dünyasında, kültür, sanat, felsefe, şiir, bir de sevgiyi elele büyüttüğü Rahşan Ecevit’e aşkı vardı…

Rahşan Ecevit’e sabır diliyor, Bülent Ecevit’i sevgiyle, saygıyla anıyorum.

Cumhuriyet -10 Kasım 2006

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.