Menü

Korku Kültürü...


15 Şubat 2003 - Zeynep Oral -

Aklı başında gibi görünen , koskoca bir adam, ciddi ciddi soruları yanıtlıyordu. Diyordu ki, “Silahlanmak , her Amerikalı vatandaşın sorumluluğudur. Aileni korumak için, evini korumak için silahlanmalısın. Silahlı değilsen, görevini ihmal ediyorsun demektir. Silahlı değilsen, görevini yerine getirmiyorsun...” Sonra başkaları konuşuyordu ... Hepsi ciddi ciddi silah bağımlılıklarını anlatıyorlardı. Görevleriydi... Vatandaşlık sorumluluklarıydı... Ve altı yaşındaki bir çocuk altı yaşındaki bir başka çocuğu silahla vuruyordu. Ve lise öğrencisi iki genç , okula dalıp silahlarıyla rasgele çevrelerine ateş ettiklerinde 12 öğrenciyi, bir öğretmeni öldürüyor, bir çoğunu da yaralıyordu... İki başka genç dev bir yapıyı bombalıyordu... Zaten öğrenciler evlerinde ufak çaplı (?) napalm bombası imal edebiliyordu... Ve insanlar, yastıklarının altında tabanca tüfekle uyuyordu...

Çok uzun süredir izlediğim en çarpıcı belgesel filmden “Benim Cici Silahım” dan söz ediyorum: Önce AFM Bağımsız Filmler Festivali’nde gösterilen, halen birkaç sinemada gösterimi süren , bugüne dek katıldığı tüm festivallerde Cannes Film Festivali dahil, ödülleri toplamış Micheal Moore’un filminden... Micheael Moore, kendi toplumunu , Amerikan toplumunu, mercek altına yatırmış, sakin, sessiz ve nesnel bir duruşla, ama müthiş bir ironi , ince bir hicivle, derinlemesine bir araştırma, hınzır ve akıllıca soruşturmalarla eşsiz bir eleştiri, akıllardan çıkmayacak, hem çok bilgilendirici hem de duyarlılığınızı keskinleştiren bir başyapıt sunuyordu.
Söylenenleri duydukça, gösterilenleri kavradıkça , “Amerikan rüyası” daha bir netleşiyordu içimde. Mutluluk ve güvenlik arayışının şiddetle nasıl içiçe geliştiğini kavrıyordum.

Bu “rüya” iki kaynaktan, tüketim yarışından ve korku kültüründen besleniyordu... Filmin arasına sıkıştırılan minicik bir çizgi film, ABD tarihini özetleyiverirken, bu korku kültürünü ortaya koyuyordu :

Amerika’ya gelen ilk öncüler, kendi ülkelerinde haksızlığa uğramaktan korkup geldiler. Yeni kıtada Kızılderilileri görünce çok korkup, katliama giriştiler. Tüm işlere yetişemeyeceklerinden korkup köle ticaretine başladılar. Fazlasıyla çoğalan kölelerden korkup, onları öldürdüler. Birbirlerinden korkup önce “cadılar” icad edip onları öldürdüler sonra birbirleriyle savaştılar. Güneyliler iç savaşı kaybedince çok korkup Ku Klux Klan’ı yarattılar. İç düzen sağlanınca bu kez dış güçlerden korktular. Komünizmden korkup köktendinci akımları beslemeleri, Usame Bin Ladin’leri yetiştirmeleri, Şili’de halkın seçtiği Allende yönetimini devirip, Pinochet’yi getirmeleri, İran, Viyetnam , Nikaragua, El-Salvador, Panama ve daha nice ülkede antidemokratik darbeleri desteklemeleri hep bu korkudan...

Şaşacak bir şey yok: Şimdi de Bay Bush, “Irak tehdidine karşı halkını korumak için, halkı korkmasın” diye Irak’a savaş açacak ya ! Şiddet ihraç etmek de korku kültürünün bir parçası...Neden – sonuç ilişkisi... Filimde bu korku kültürünün , açgözlü silah üreticileri ve medya tarafından nasıl körüklendiğine tanıklık ediyoruz. Çarpıcı bir istatistik : Filmin çekildiği yıl, ABD’de bireysel şiddet kaynaklı ölümler yüzde 20 azalmış. Ama televizyon kanallarında bu tür haberler yüzde 600 artmış.

Micheal Moore’un konuştuğu gazeteciler, program yapımcıları açıklıyor: “Rating meselesi!” Korkuyu büyüttükçe daha çok saldırganlık... Saldırganlık arttıkça daha çok korkmak... Ve tek çare olarak silaha sarılmak... Ölümcül bir çark... Bu çarktan korunmak her bireyin elinde. Korku kültürüne teslim olmamakla işe başlayabiliriz...

15 Şubat 2003

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.