Menü

Kaya Resimlerinde yüceltilen İnsan


17 Kasım 2006 - Zeynep Oral -

İz bırakmak… İnsanoğlu oldum olası iz bırakmaya çalışıyor. Taşa, toprağa, kağıda, yaşama ve de geleceğe… Kavga etmesi, onca kan akıtması bundan. Sevmesi, sevişmesi, birbirini kucaklaması bundan… Dün de böyleydi, bugün de böyle…

Ne diyordu Nazım Hikmet , “Saman Sarısı” şiirinin son dizelerinde:

“Bir ulu ırmak akıyor insan eli mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri //
sonra bütün çaylar, yeni balıkları, yeni su otları, yeni tatlarıyla dökülüyor, onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir / O’dur.”

Bu dizeleri her okuduğumda, her düşündüğümde, yaratıcılığın ve sanatın o eşsiz gücü, gelir yüreğime yerleşir, gözlerim İber yarımadasına ve tarih öncesine bir yolculuğa çıkar, mağara duvarlarına çizilmiş bizon resimlerine takılırdı… Bundan böyle yüreğime değil de , gözümün önüne düşen imgeler değişecek galiba…Bu dizeler eşliğinde Ege kıyılarındaki Beşparmak Dağları’nı, antik dönemdeki adıyla Latmos’u ve orada sayısız mağaradaki kaya resimlerini düşüneceğim, düşleyeceğim ve göreceğim… Üstelik bunlar bizon resimleri değil, insan resimleri!

9 Bin Yıllık izler

Bir rastlantı sonucu, Anneliese Peschow’u tanımasaydım, belki de Sadberk Hanım Müzesi’ndeki “”Tarih Öncesi İnsan Resimleri “ sergisini kaçırabilirdim.

Anneliese Peschow, Alman Arkeoloji Enstitüsünde görevli. Uzun yıllardır Beş Parmak Dağları’ndaki kaya resimleri üzerine çalışıyor. Türkçe’si harika, yörede herkesin dostu… Kısa bir süre önce Beşparmak Dağlarını sırtımıza almış, Kuşadası Milli Park’ta Ege’nin sularını kulaçlarken bana harıl harıl bu “mucizevi” kaya resimlerini anlatıyordu. Geçen yıl Homer Yayınları’nca yayınlanmış. “Herakleia” adlı kitabı zaten yeterince ipucu veriyordu…

Kaya resimlerine geçmeden, Anneliese Peschow’un bunlarla karşılaşmasını anlatmalıyım: Yörenin tarih öncesinden günümüze uzanan yerleşimini araştırırken , yanılmıyorsam çalışmasının 8. yılında, en tepede “Tekerlek Dağ” diye bilinen zirveye gözlerini diker . Kutsal bir tapınma alanıdır orası… Kültür Bakanlığı temsilcisi meslektaşı Murat Gülyaz’la oraya yoğunlaşırken , karşılarına çıkan, arıcılık yapan bir genç, mağara içlerinde ”kırmızı çizgiler”, “kırmızı şekiller” gördüğünü söyler. Gencin soyadının “Beşparmak” olması, Anneliese’in onun peşine takılmasına yeter.

Yıl 1994. İlk mağara resmini bulur. Karşısında , çoğu kadın, insan figürleri bir merkezin çevresinde hareket halindedir. Dans eden insanlar. Belki de bir düğün. Evet kırmızı: Latmos bölgesinde bolca bulunan demir oksit ve hematitten elde edilen renk… O gün bugün 170 kaya resmi bulunur. 9 Bin yıl öncesinden günümüze kalan izler…

Almanya , İtalya’dan sonra Türkiye’de

2003 Yılında Berlin’de açılan, daha sonra İtalya’da çeşitli kentleri dolaşan “Latmos’taki tarihöncesi kaya resimleri” Sergisi nedense bir türlü Türkiye’ye getirilememiş. (nedense demek abes, ilgisizliğimizden, beceriksizliğimizden olsa gerek!) Sonunda Almanya Büyükelçimiz İremçelik, Muğla eski Valisi Lale Aytaman ve Vehbi Koç Vakfının girişim ve çabalarıyla sergi Sadberk Hanım Müzesi’ne gelebildi. (Araya başka konular girdiği için daha önce yazamadım. Sergi, 26 kasım’a dek açık.)

M. Ö. 6. binyılında yapılmış bu resimlerin, konumlarını , doğa ile ilişkilerini, 200 km. karelik bir alana dağılımlarını , kaya resimlerinin suyla havayla ilişkisini (su da, hava da kutsal o dönemde, şimdiki gibi değil yani!) sergideki açıklamalardan izleyebiliyorsunuz.

Gördükleriniz ise şöyle:

Kırmızının değişik tonları kullanılarak oluşturulmuş , çizgi egemenliğinde resimler… Parmakla ya da parmak kalınlığında bir gereçle, şematik olarak çizilmiş. Hepsi küçük boyutlu. Soyut ve simgesel bir anlatım, bir resim biçemi yeğlenmiş. (Miro, Klee çağrışımlarına yelken açabilirsiniz.) Hepsi hayat dolu betimlemeler!

Barış, uyum, neşe ve bereket

En önemlisi , tüm resimlerde ön planda olan insan! Hayvan resimleri, araç gereç resimleri , ağaç, çiçek, böcek, doğa resimleri değil, insan resimleri… İnsan söz konusu olduğunda da, yönetici değil, kavga değil, savaş değil, av değil, insanın kadın olma ve erkek olma hali, sevgi hali, kadın erkek ilişkisi, kucaklaşma, bereket ,dans, törenler, özetle uyum ve barış…

Batı Anadolu’nun tarihöncesi kaya resimlerini, tüm dünyadaki kaya resimlerinden ayıran, onları benzersiz kılan da işte bu özellikleri.

Zaten, Anneliese Peschow ile konuşmalarımızda onun da hep vurguladığı, bu insan figürlerinin tek tek ya da tek başlarına değil, bir topluluk olarak ele alındıklarıydı. Dikkat çeken özellik insanın bir topluluğun parçası olarak betimlenmesiydi. Yüceltilen, topluluktu, uyumdu, yaşama sevinci , kadın erkek ilişkisi ve bereketti. Ve bu topluluklarda , geniş kalçaları, ince uzun boyunları, kollarıyla kadınların öncü rolünü üstlenmeleri doğrusu pek hoşuma gitti!

İz bırakmak… Herkes oldum olası iz bırakmaya çalışıyor. Taşa, toprağa, kağıda, yaşama ve de geleceğe… Kavga etmesi, onca kan akıtması bundan. Sevmesi, sevişmesi, birbirini kucaklaması bundan… Dün de böyleydi, bugün de böyle…

Anadolu’nun Ege kıyılarından günümüze gelen izler , belki de bize yitirdiğimiz bir şeyleri anımsatmak istiyor… En iyisi sergiyi görün, kendiniz karar verin.

Cumhuriyet -17 Kasım 2006

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.