Menü

Kadınların bitmeyen koşusu…


05 Mart 2005 - Zeynep Oral -

Kadın, yaşam serüvenine çook çoook gerilerden ve çoook çok gecikmiş olarak başlayandır. Aradaki mesafeyi ve süreyi kapatması için yüzyıllardır koşan, herkesten daha hızlı koşmak zorunda kalandır.

Doğduğunda, “niye erkek doğmadın” diye öfkeye neden olan, ilk beş yılında erkek kardeşlerinden daha az beslenecek, bakımsızlıktan, ilgisizlikten ve hastalıktan daha çok ölecek olandır. (Dünya istatistiklerine göre beş yaşına gelen kız çocukların ölüm oranı erkek çocuklarınkinden tam iki katıdır.)
Eğer , ilk beş yılı atlatıp, hayatta kalmayı başarabildiyse, gelenekten görenekten, olanaksızlıklardan ya da ev işlerinden, kardeşlerine bakmak zorunluluğundan okula yollanmayacak olandır. (Dünya istatistiklerine göre, yeryüzündeki bir milyar okuma yazması olmayan insanın üçte ikisi kadındır. )

Kadın, hep ama hep çalıştığı, çok çalıştığı halde , işi yok sayılan, emeği görmezlikten gelinendir. Evinin tüm işini yapan ama raporlara “çalışmıyor” diye geçecek olandır. “Gayri resmi” sektörde çalışandır. Dünyadaki toplam işin üçte ikisini yaptığı halde, dünya işgücünün üçte birini oluşturandır… Bir işe en son ve güçlükle alınan , ama kolaylıkla ve ilk kovulandır. Aynı işi yapan erkekten çok daha düşük ücret alandır.

Kadın, küreselleşme sürecinde hızla yoksullaşandır. “Kadınlar yoksullaşıyor, Yoksulluk kadınlaşıyor” diyor tüm raporlar. Bugün dünyada 1 milyar 300 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. (Yıllık geliri 370 doların altında olanlar). Bunların yüzde yetmişi (sayıyla yüzde 70’i) kadınlar…. Çünkü asgari ücretin altında, kötü koşullarda çalışıyorlar.. Çünkü malvarlığı, toprak, krediler, sermaye birikimi, üretim araçları, teknoloji ve altyapılar erkeklerin elinde… Çünkü Üçüncü Dünya Ülkelerine IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan politikaların yükü özellikle kadınları mağdur ediyor...

Kadın, politik ve ekonomik yapılanmalarda, hükümetlerde, ulusal ya da uluslar arası karar alma mekanizmalarında, dünyanın gelişim ve barış süreçlerinde, güç dengelerinin oluşmasında hâlâ yeri olmayandır.

Kadın, ülkemin Meclis’inde temsil edilemeyendir. TBMM’deki yüzde 4,4 ; yerel yönetimlerdeki binde 46 oranına, siz ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların “temsili” mi diyorsunuz! Dünya sıralamasındaki utanç verici yerimizi (temsil oranı açısından 163 ülke içinde150. sıradayız.) değiştirmek için verilen çabayı yok sayan, ise ülkemizdeki “Erkek Demokrasisi”dir. Bu düzen değişmesin, güç ve iktidarları ilelebet sürsün diye bugün 81 ülkede uygulanan cinsiyet /kadın kotasını görmezlikten gelen erkek demokrasisi… Dünyanın her yerinde denendi. Bunun başka yolu yok, başka türlüsü mümkün değil : Türkiye’de de Anayasa, Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları'nda değişiklik yapılıp en az yüzde 30 cinsiyet kotası uygulamasını hayata geçirmek şart! Birçok kadın kuruluşu gerekli yasa taslağını hükümete, muhalefete ve parlamentoya sundu. Karşıdan tıss yok!

Kadın, sürekli şiddete maruz kalandır. Evde, aile içinde, sokakta, yolda, kentlerin göbeğinde, köyde, tarlada, ofiste, kitle iletişim araçlarında , gündüz ya da gece, açık ya da gizli şiddeti göğüslemek zorunda kalandır.

Kadın, sudan nedenlerle ya da nedensiz dövülendir. Cinsel tacize, tecavüze uğrayandır. Erkeğin “namusunu”, ailenin, aşiretin, mahallenin şan ve şerefini korumak, “namusunu temizlemek” için aile meclisi kararlarıyla öldürülen, boğazlanan, başı taşla ezilen , bıçaklanan, boğulan, taşlanan ve intihara zorlanandır kadın. Kadını “namus” uğruna ortadan kaldırmaya yönelik vahşeti “namus suçu” diye nitelemekten kaçınan, hala kaçınan, “efendim töre suçu dedik ya, daha ne istiyorsunuz” diye direten ve böylelikle, “haksız tahrik”ten, bu suçu işleyenleri ceza indiriminden yararlandırmak isteyen ise Türkiye Cumhuriyeti’dir!

Kadın, kendi bedeni üzerinde söz sahibi olmayan, olamayandır.
Kadın, kendi bedeni üzerinde erkeğe, aileye, topluma tasarruf yetkisi verilmiş olmasını yüzyıllardır sineye çektikten sonra, artık bugün bu duruma isyan edendir.

Kadın, kendi başlatmadığı, katılmadığı, taraf olmadığı, onaylamadığı, karşı çıktığı savaşların ve silahlı çatışmaların başlıca mağdurudur. Bedeni, savaş aracı olarak kullanılandır kadın. Erkeklerin savaşında, toplu tecavüzle cezalandırılandır.
Kadın, keyifli ve neşeli olduğunda gülerek, ıslık çalarak sokakta yürüyemeyendir. Sofrada kıtlık olduğunda , “ben zaten toktum” deyip yiyeceği çocuğuna verendir…
Ailesinin ya da öğretmeninin zoruyla bekaret kontrolüne götürülendir. Başlık parasına 14’ünde evlendirilen, mal karşılığında ya da başka bir kadın karşılığında değiş dokuş edilendir. Seks endüstrisinin sermayesi, seks turizminin emekçisi, insan trafiğinin kölesidir kadın…

Kadın, sevinçten ağlayan, yokluklardan umut yaratandır.
Binbir halini anlatmaya yazının yetmediği alandır kadın.
Kadın, yaşam serüvenine çook çoook gerilerden ve çoook çok gecikmiş olarak başlayandır. Aradaki mesafeyi ve süreyi kapatması için yüzyıllardır koşan, herkesten daha hızlı koşmak zorunda kalandır.
Yakında 8 Mart… Ben yollara düştüm bile…

 

5 Mart 2005 - Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.